Marcus translate French
4,593 parallel translation
- Görüşürüz Marcus.
Salut Marcus.
Marcus'un doğumunu yeniden canlandırıyoruz.
Nous sommes simplement entrain de reconstituer la naissance de Marcus.
Marcus, doğum maceralarımı ayaklandırarak'doğum destekçisi'olmama yardım ediyor.
Marcus m'aide à me remémorer mes souvenirs personnels de l'accouchement pour m'aider avec mon entrainement pour devenir une doula.
Neyse harekete geçelim, Marcus. 36 saatimiz var, ama yine de sana zaman ayırdım.
Ok, et bien, nous passons à autre chose. Marcus, mon pote. Je ne suis ici que pour 36h, mais j'ai fait de la place pour un peu de Marcus time.
- Will, Marcus'un arkadaşlarıyla planı var. - Yaşıt arkadaşlarıyla.
Will, Marcus a déjà des plan avec ces merveilleux, amis du même âge.
Servis kapımız sıkışmış. Onu yağlayacağım ki, iki üç gün hazır ben buradayken ne zaman isterse girip çıkabilsin.
Et bien, la porte de ton monte-plat est bloquée et je vais la débloquer afin que Marcus puisse venir quand il veut au cours des prochains jours pendant que je suis dans les environs.
- Marcus'un'arkadaşım'dediği kişiler ağaç evi askeriyeye çevirmiş ve onu yukarıya almıyorlar.
Et bien, pour la première, les soi-disant "amis" de Marcus qui ont transformé ma cabane en une brigade, dans laquelle ils ne le laissent pas monter.
Hayır, Marcus olmamalı. Anladın mı?
Non, non, Marcus n'a pas à monter la garde.
- 8. sınıftaki eğlenceli tiplerin Marcus'la takılması çok mu zor bir şey?
Est-ce si compliqué de croire qu'une bande d'isolants, amusants élèves de quatrième aient envie de traîner avec Marcus?
Marcus, New York'a yerleştiğinden beri hayatının simitler üzerine kurulu olduğunu söyledi.
Marcus m'a dit que depuis que tu étais à New York, la principal structure de ta vie avait été autour des bagels.
Ve bu çocuklar Marcus'un arkadaşları değil.
Et je sais que ces garçons ne sont pas les amis de Marcus.
Marcus'a söyle. Servis kapısı hizmete açılmıştır.
Dis à Marcus que la porte du monte-plat est ouverte pour affaire.
Marcus da arkadaşları tarafından kullanılıyor.
Oh, et Marcus se fait prendre en avantage par des tyrans.
- Marcus, sana da pizza ayırdık.
Marcus, on ta gardé de la pizza. - Cool.
Eller havaya, Marcus.
Main en l'air, Marcus.
Al, Marcus.
Hé, Marcus.
- Marcus'un sözde arkadaşları tam bir bela.
Fiona, les soi-disant amis de Marcus sont diaboliques, ok?
- Marcus, külot şakasını biliyor musun?
Hé, Marcus, as-tu déjà entendu parlé du tir slip atomique?
Yeniden doğum ve güven egzersizleri artık hiçbir anlam ifade etmiyor. Hayır, Marcus.
Je suppose que les exercices de confiance de la reconstitution natale de veulent plus rien dire.
Annen seni izlemiyordu. Ben izliyordum.
Non, Marcus, ta mère ne t'espionnait pas, c'était juste moi.
Marcus'un da değil.
Ce n'est pas celle de Marcus non plus.
Okulda, mahallede ya da başka bir yerde Marcus hakkında tek kötü laf ettiğinizi duyarsam sizi gebertirim.
Maintenant, si on entend n'importe lequel d'entre vous dire quelque chose de méchant sur Marcus, à l'école, dans le voisinnage, ou n'importe où Je vous détruirais.
Marcus'un arkadaşlarının olmasını çok istedim.
Je veux tellement que Marcus ait des amis.
Eğer işler yolunda değilse, ben buradayım Marcus.
Je veux dire, si les choses sont dures Marcus, je suis ton gars.
Bana Marcus de.
Appelez-moi Marcus.
Marcus Fox.
Marcus Fox.
Marcus Fox'tan hiç iz yok efendim.
Aucune trace de Marcus Fox, monsieur.
Hepimizi ilgilendiren mesele ise birinin Marcus Fox'a dönmesi için yardım etmiş olması.
Notre gros problème à tous est que quelqu'un a aidé au retour de Marcus Fox.
Marcus Fox'u neden geri getireyim ki?
Pourquoi est-ce que je l'aurais ramené?
Marcus'a kimin yardım ettiğini bul.
Trouve qui a permis à Marcus de revenir.
Hadi be Marcus.
Dépêche-toi, Marcus.
Marcus, seninle bir anlaşma yaptık.
Marcus, vous et moi avons conclu un accord.
Birisi Marcus Fox'a geri dönmesi için yardım etti.
Quelqu'un a permis à Marcus Fox de revenir.
Eşim ve Marcus Fox isminde bir adamla birlikte şehir merkezindeki bir ofis binasının vasilerinden biri.
Il est administrateur d'un vieil immeuble de bureaux du centre-ville, avec ma femme et un gars qui s'appellerait... Ils y vont ce soir.
- Bu akşam orada buluşacaklar. - Marcus Fox hakkında ne biliyorsun?
Que savez-vous de Marcus Fox?
Marcus Fox'u geri getirenin sen olduğunu bildiği için onu öldürmenin yegane sebebi de bu zaten.
Et c'est bien pour ça que la seule raison que vous aviez de le tuer était qu'il savait que vous aviez ramené Marcus Fox.
Marcus'u bulup bir çocuk olarak geri getirmeyi ve kimseye zarar vermeden önce onu öldürmeyi planlamıştım.
Je voulais ramener Marcus en enfant, et le tuer avant qu'il ait la capacité de faire du mal.
Annesine sesini duyurmaya çalışan dokuz yaşındaki bir kızın ardında Marcus Fox'u göremedim.
Je n'arrive pas à voir Marcus dans la petite fille de neuf ans.
Marcus çok güçlü.
Marcus a bien trop de force.
Marcus'u bul ve öldür.
Vous trouvez Marcus, et vous tuez Marcus.
Marcus Fox'un geri döndüğünü neye dayanarak söylüyorsun?
Marcus Fox serait revenu?
Bence Marcus'un geri döndüğü konusunda yanılıyorsun.
Vous vous trompez au sujet du retour de Marcus Fox.
Marcus'u sen geri getirdin.
C'est vous qui avez ramené Marcus.
Marcus Fox benim ilk dosyamdı ve o zamandan beri 30 şüpheliyi tutuklayıp mahkum ettirdim ve yarım düzine dosya halen açık durumda.
Marcus Fox était ma première affaire, et depuis j'ai arrêté une trentaine de suspects qui ont tous été condamnés. Il reste des affaires en cours.
Ama beni Pazar günleri kiliseye gitmekten vazgeçiren dosya işte bu, Marcus Fox.
Mais c'est celle-là, c'est Marcus Fox, qui m'a conduit à ne plus aller à l'église le dimanche.
Birisi Marcus Fox'a geri dönmesi için yardım etti.
Quelqu'un a aidé Marcus à revenir.
Bak Marcus, seni tetiklediklerinde anahtarları sana vermişlerdi.
Ils vous ont remis les clés.
Todd Crane, Marcus Fox, Rose Gilchrist.
Todd Crane, Marcus Fox... Rose Gilchrist.
Seni uyarmıştık Marcus, tüm hayatların boyunca yaptığın hareketler, Reverti'yi teşhir etme riski taşıyordu.
Vous avez été prévenu, Marcus, dans chacune de vos vies, que votre comportement exposait les Reverti.
- Marcus, al bakalım bahşiş.
Hé Marcus, voilà ton pourboire.
- Dinle Marcus.
- Écoutez.