Motive translate French
1,676 parallel translation
Öğretmenler, öğrencilerini ne zamandan beri motive etmeyi biliyorlarmış?
Depuis quand les profs savent motiver leurs élèves?
Seni cezbeden kontrol duygusu ve kadınları kontrol etmek sana olanları kontrol etmene en yakın olan şey.
C'est le contrôle qui vous motive. Et contrôler des femmes vous rapproche du fait que vous voudriez contrôler ce qui va vous arriver.
Meksika'dan motive olmuş bir şekilde çalışmaya hazır olarak döndüm ama yanılıyorsam beni düzelt ama bana çalışamayacağımı söyledin.
Je suis revenu du Mexique motivé, prêt à bosser. Corrige-moi si je me trompe, mais tu m'as dit que je ne pouvais pas.
Uzaklaşma zamanı. Ama bu işe yoğunlaştım kardeşim, sen beni motive ettin.
- T'as résolu mes problèmes d'attention.
Motive olmuş adaylar.
Personne motivée.
hastaları arayıp, ödeme yapmaya motive edecek birisine.
Pour obliger les patients à nous payer.
Motive edici oluyor.
Une véritable extase.
Sırf Corporatocracy enerji ve afyon üretimini yönetebilsin ve Wall Street'in kar elde edebilsin diye Irak ve Afganistan'da katledilen milyonlara duyarsız kalabilen bu sapkın tutumu nasıl durdurabiliriz?
Comment changer ce comportement de groupe aberrant, qui ne motive aucune compassion pour les millions de mort en Irak et en Afghanistan, afin que la corporatocratie puisse contrôler les ressources énergétiques et la production d'opium pour les profits de Wall Street.
Adam Smith gibi ilk dönem serbest piyasa ekonomistlerinin temel bakış açısı ; çıkarlarını koruma ve rekabet, insanı çalışmak için teşvik eder ve sosyal refahın oluşmasını sağlar.
La perspective fondamentale comme mis en avant par les premiers économistes du marché libre, comme Adam Smith, est que le nombrilisme et la compétition tend vers la prospérité sociale, car la compétition crée un stimulant, qui motive les gens à persévérer.
Varsayalım fiyat etiketleri olmasın. İnsanları ne motive edecek?
Donc maintenant, vous n'aurez plus de prix dessus, quelle sera la motivation des gens?
Bak, sene paraya tapıyor olabilirsin ama ben değil, tamam mı?
Le fric te motive peut-être, mais pas moi, d'accord?
Ve düşmanımız Tanrı'yı öldürebiliyorsa bu durum, siperlerdeki zavallı tarla işçilerimiz için pek motive edici değildir, değil mi?
Et si l'ennemi peut abattre nos dieux alors ce n'est... pas une trés bonne motivation pour nos "équipes au sol" dans les tranchées, non?
Aynı zamanda operasyona motive olmaları için politik olarak da eğiteceğiz.
armes, communication, démolition, renseignements et politique, pour qu'ils comprennent l'esprit de l'opération.
Tabii çocuğu bu yüzden istiyor değiliz ama bu işi kolaylaştırmıyor.
Ce n'est pas ce qui me motive, mais ça n'aide en rien.
Bizi motive eden bu oldu.
Voilà où on a puisé notre énergie.
İnandığımız ve yaptığımız şey bu.
C'est ce qui nous motive et c'est pour ça que nous agissons.
Onları motive eden şey nedir?
Qu'est-ce qui les motive?
Şu an acayip motive oldum.
Très motivé.
Ama sineye çekeyim dedim, çalışanlarımı motive edecektim böylece daha çok kişiyi dahil edecektim çalışmaya.
Mais j'ai décidé de faire face, de motiver mon personnel à se dépasser, et d'être encore plus présent.
İntikam duygusuyla hareket etmediğini söylemiştin.
La vengeance vous motive donc.
Ben insanları müthiş şeyler yapmaya teşvik ederim!
Je motive les gens pour qu'ils fassent de grandes choses!
Yüzün gülsün biraz... Hadi gidelim.
On se motive, allez.
Vance'in babasını bu ölümler ile alakalı suçlamak istemiyorum ama ben, bence arada garip bir şekilde bağlantı var çünkü oğlunu motive şekli biraz acayip.
Je ne veux pas accuser le père de Vance d'avoir une responsabilité dans ces morts. Mais j'ai l'impression qu'il y a un lien. C'est vraiment bizarre, la façon dont il traite son fils.
- Ücret mi?
- Contrairement aux apparences, c'est l'argent qui me motive. - Honoraires?
Seni motive etmek istiyorum.
Tu dois rester motivé.
İnsanları motive edecek fotoğraflı kartlar hazırladık. Fotoğraflarda kedim Turşu var.
On a fait toute une ligne de cartes similaires avec mon chat Cornichon.
- "Haydi bastır" ve "Yapabilirsin"... insanı motive falan etmiyor.
"Vas-y", "Tu peux le faire"?
Beni motive etmesi için elbiseyi yemek masasının üstüne astım.
Je la suspends au-dessus de la table pour me motiver un peu.
Korku, motive edici harika bir etkendir.
La peur est un grand stimulant.
Takımını nasıl motive ediyorsun?
Comment encouragez-vous votre équipe à se dépasser?
Mükemmelin daha azı işe yaramayacaksa mükemmellik için nasıl motive oluruz?
Comment s'inspirer de la grandeur, quand il n'y a pas d'autre choix?
Çevremizdeki herkesi nasıl motive ederiz?
Comment inspirer ceux qui nous entourent?
Bu takim için gerekli olan tek sey biraz motive.
C'est exactement ce dont avait besoin l'équipe.
Normal bir şekilde konuşun, motive edin, şakalaşın.
Parle-lui normalement, motive-le, fais des plaisanteries.
Bir dahaki sefer bir seri katil şahsen seni çağırırsa, küçük ponponlarını alıp, çalışanlarını pes etmemeye motive edebilirsin. Ben yokum.
La prochaine fois qu'un tueur en série t'appelle, en personne, tu peux prendre tes petits pompons et rassembler les troupes pour ne jamais dire "mourir".
Doğru düzgün motive olduğunu sanmıyorum.
Vous n'avez pas été correctement motivée.
Beatle-manya'nın ilk günlerinden 1970'lerdeki bir gecelik hislere 1990'ların koreografili, erkeklerden oluşan gruplarına. Gençlik idolleri olduğundan beri gençlik idolü fanatikleri de vardı. Fanatik - mantıksız bir heyecanla motive olan kişi
Depuis les beaux jours de la Beatlemania et des vedettes des années 70, sans oublier les Boy Bands ultra-chorégraphiés des années 90, là où il y a des idoles, il y a aussi des fanatiques.
Tek yapmanız gereken şey dinlemek ve artık motivesinizdir, ilham dolusunuzdur...
On n'a qu'à l'écouter pour se sentir motivé, inspiré.
- Bu onun cesaretlenme konuşması.
- Il se motive.
Bunu, kendi şahsi başarın için değil de sadece hastana olan merhametinden dolayı yaptığına mı inanmalıyım?
Je suis censée croire que cela n'est motivé que par votre intérêt pour la patiente, et non par un profit personnel?
Bununla birlikte, Claudia'nın Diego için olan savaşının, sadece aşk yüzünden değil, aynı zamanda alışılmadık bir inançtan olduğunu da fark ettim.
Toutefois, son combat pour Diego n'a pas seulement été motivé par l'amour mais aussi par une dévotion rare.
Kitabımda, gerçek hayatta işlenen seri cinayetlerin mantıksal dizilerle uyuşmadığı teorisini öne sürdüm.
Mon livre soutient l'hypothèse qu'il n'existe pas de meurtre motivé par des raisons intellectuelles.
- Görevime göre hareket ediyorum.
- Je suis motivé par mon devoir.
Bir saniye, neden bunu bu kadar çok istiyorsun?
Pourquoi t'es si motivé?
Ne kadar da ilgilisin.
T'es motivé...
Onları motive etmek gerek.
Motivés.
Soru şu : iyi eğitilmiş, yüksek motivasyonlu bir katil vicdan sahibi oluverirse ne olur?
À votre avis, que devient un tueur d'élite surentraîné et motivé qui a une prise de conscience?
Motive edici şeyler falan?
C'est ton boulot, de motiver les gens?
Artık oraya girmeye hazırsın, cesaretini topladın.
Vous êtes prêt et motivé.
Ve şaşırtıcı bir şekilde,... çalışan Michael'la, çalışmayan Michael arasında çok büyük fark varmış.
Étonnamment, il y a une grande différence entre un Michael motivé et un Michael démotivé.
Neyse, arkadaşıma yardım etmek için Los Angeles'a doğru yola çıktım parasal sebeplerden aldığım bir karardı şu aklıma bile gelmeyecek olaylar silsilesinin başıma gelmesine neden olan.
AÉROPORT DE HOUSTON 1997 Je me rendais à L.A. pour aider mon ami, un choix motivé par l'argent qui allait être à l'origine d'une réaction en chaîne inimaginable.