Nca translate French
33,348 parallel translation
Ama oğlunuz cinayetle yargılanınca işler değişti, değil mi?
Les choses ont changé quand votre fils a été accusé de meurtre, non?
Ama eğer sormamda sakınca yoksa, Neden masum olduğunu düşünüyorsunuz?
Mais, si je puis me permettre, pourquoi le pensez-vous innocent?
- Çılgınca.
C'est insensé.
Erkek kardeşi haber alamayınca kayıp olduğunu bildirmiş.
Son frère a déclaré sa disparition ne la voulant pas rentrer.
Mesajı alınca beni ara.
Rappelle-moi.
Hastaneye geldiğini söyledi, onu aramaya kalkınca "Bu numara artık kullanılmamaktadır" lı otomatik mesajlardan çıktı.
Il m'en a parlé et j'ai appelé. C'était un message automatique. "Ce numéro n'est plus attribué."
Herhalde ayrı olmaya biraz alışınca birlikte olmak tuhaf geliyor.
Je suppose qu'on s'est habitués à vivre séparément alors maintenant, ça fait bizarre, d'être réunis.
Ama biraz gerçeklik girmeye çalışınca kafana sıkmış oldun.
À la seconde où un peu de réalité s'est immiscée, c'était terminé pour toi.
Belli ki, onun başka kadınlarla olmasında senin için sakınca yok.
Ça a l'air de vous convenir.
Seni ofiste bulamayınca buraya geldim ama burada da yoktun.
Tu n'étais pas au bureau, je suis rentré, tu n'étais pas là.
Sen orada olmayınca biz de yemeği atladık ve doğruca onun otel odasına gittik.
Comme tu n'étais pas là, on a décidé d'aller directement dans sa chambre d'hôtel.
Kocanın röntgenlerine bakınca S4 ve S5 omurunun kırık olduğunu görebiliyorum.
En regardant les radios de votre mari, les vertèbres S4 et S5 sont cassées.
Bu davada mahkeme kararına göre çocuğun geçici velayeti ailesine verilmiş ve geçici velayetin kalıcı velayete dönüşmesinde hiçbir sakınca olmayacaktır.
et à moins d'un problème, la garde deviendra permanente.
Hayat, korkuyla yaşanınca hayat olmaktan çıkar.
Vivre dans la peur, ce n'est pas vivre.
Kolunu kırınca omzunda sallandırarak gezmiyorsun ya.
Tu te casses le bras, tu ne te restes pas avec le bras qui pend.
Tabii Langham'ın aklıyla bakınca şiir gibiydi.
Vu le niveau intellectuel de Langham, c'était quasiment de la poésie.
Bunların hiçbiri iyi şeyler olmayınca bir de.
Bien que ça n'arrange rien.
Bak, belki yarın uyanınca daha farklı düşünür.
Peut-être qu'elle changera d'avis demain.
Sonra sahneye çıkmaya başladım. Konserlerim hınca hınç dolmaya başladı. Hayranım olan ve bana bayılan kız vardı ve bu muhteşem bir şeydi.
Après j'ai commencé à réserver des concerts, les revendre, et, tu sais, j'avais des fans et des filles,
Sana bakınca her şeyi unutuyorum.
Ce... Quand je te regarde et que j'arrête de réfléchir...
Tatilden sonra birdenbire hiç dua etmediğim ortaya çıkınca ne olacak?
Qu'est-ce qu'il se passera après pendant les vacances quand d'un coup je ne prierai plus?
Yağmur yağınca ne hissedeceğimi henüz bilmiyorum.
Même si je ne sais pas encore ce que je pense de la pluie.
İnsanlar güzel ve ümitsizce, çılgınca aşık oluyorlar.
Les gens sont beaux et tombent éperdument amoureux.
Aklımda bazı şeyler var ve yürümemde sakınca yok.
Ça me fera du bien de marcher, ça me changera les idées.
Arka kapıdan çıktıktan sonra çiti aşınca, arka sokoğa kadar çalılık o halde orda buluşalım.
Ce sont presque les bois en bas, après la rue.
- Peki. Phil, sen olmayınca odan bomboş görünüyor.
Phil, ta chambre semble si vide sans toi.
Müdürüm beni izliyor, müşteriymişsin gibi davranmamda bir sakınca var mı?
Mon patron regarde. J'peux prétendre que t'es une cliente?
Evet, tamam. Mandarince konuşmaya başlayınca kapatma zamanının geldiğini anlıyorum.
Quand tu commences à parler mandarin, il est temps de raccrocher.
Gerçekten bakınca peki?
Que diriez-vous de vraiment regarder?
Burayı bastırınca acıyor mu?
Ça vous fait mal quand j'appuie?
Bayım, böyle yapınca herhangi bir yer acıyor mu?
Monsieur, est-ce que ça vous fait mal?
Dikkatim dağılınca çıkışı kaçırdım.
J'ai perdu le fil et j'ai manqué ma sortie.
Bay Pırtık'ın resmini yayınlayınca sen...
Quand tu as posté la photo de M. Rags...
Siz şey yap - Üzgünüm, doğru puanlama olmayınca rezervasyon yapmama izin vermiyor.
Désolée, je ne peux pas le réserver sans la note adéquate.
Öyle yapmaya başlayınca sıralamadan düşüş hızın inanılmaz.
C'est fou la vitesse à laquelle on dégringole de l'échelle quand on se met à faire ça.
Görüşmeye girmesinden 10 saniye sonra çantasından otlar çıkınca benim ne hissettiğimi hayal etsene.
Imagine ce que j'ai ressenti quand un paquet d'herbe est tombé de sa mallette. 10 secondes après qu'il soit rentré en entretien
Ama yakından bakınca, iki renk karışımını göreceksiniz... - Kirli beyaz olan protein, parlak beyaz olansa...
Mais en regardant de plus près, on voit un mélange de deux couleurs... le blanc cassé est la protéine et le blanc est...
Bilirsiniz işte... yağmur yağınca hani.
Vous savez... avec la pluie.
- Bunu, Jim ve Linda'nın evine varınca açarsınız.
Ouvrez ça quand vous arriverez chez Jim et Linda.
Demek istediğim, bu daireyi bırakınca kimim ben?
Je veux dire, qui suis-je quand je quitte cette appartement?
Başlayınca durdurmak zordur.
- Une fois parti, difficile de l'arrêter.
Charles dışarı çıkınca plasentayı dışarı atmak için kasılmalar başlayacak.
Une fois Charles sorti, elle aura
Dediklerin doğruysa, Gardiyan'a sormamda bir sakınca yoktur.
Si c'est vrai, ça ne te dérangera pas si je lui demande en personne.
Ama P. Cullen dışarıdayken cinayetler başlayınca bu bizi ilgilendirmiyor.
On s'en fout que les meurtres réitèrent quand Cullen renoue avec le monde.
Tamam, o zaman yapınca ona de ki çocuk bir hata yaptı ve pişman.
Quand tu l'auras, dis-lui qu'il a merdé qu'il va se racheter.
Sonuç negatif çıkınca Owen'ın kalbi kırıldı.
Ce n'est pas comme si tous nos problèmes étaient partis. - Oh, non.
Deneyebilirim ama Dr. Pierce kendisi yapınca daha rahat edecekse- -
OK, les sacs à l'étage.
Hastayı DeLuca kurtarınca aslında beş kişi olduğumuzu öğrendik.
Vous voyez ce qui arrive? Si vous...
Eline alınca dağılan Millennium Falconlar için Nobel Ödülü olsa garanti almıştık.
S'il y avait un Prix Nobel pour les Faucons Milleniums qui tombent en morceaux dès qu'on les prend, on serait les meilleurs.
Sadece saldırıya uğrayınca ziyaret hakkını elinden almazlar. Harvey karşılık verip vermediği umurumda değil.
Mais que faites-vous encore là?
İhtarname dağıtmaya başlayınca ne kadar büyüleyici olduğunu göreceğiz. Ben güvendeyim.
Dis-moi tout!