English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ O ] / O da doğru

O da doğru translate French

563 parallel translation
O da doğru.
Tout à fait vrai.
O da doğru, değil mi?
C'est vrai?
O da doğru.
C'est comme ça.
Evet, o da doğru.
Oui, c'est exact.
O da doğru.
C'est assez vrai aussi.
- O da doğru ya.
- C'est vrai.
O da doğru.
C'est vrai aussi.
O da doğru.
Tu as raison.
O da doğru.
Exact.
Evet, o da doğru ya.
évidemment, c'est un fait.
O da doğru. Fakat...
Tout ça est vrai mais...
- O da doğru.
- Peut-être ça oui.
Bunlar, o an doğru gelen yanlış şeylerdir ama bazen doğru şeyler bile yanlış görünebilir. Bazense yanlış şeyler yanlış zamanda doğru olabilir ya da tam tersi.
Ce sont de mauvaises choses qui, parfois, semblent bien, même si les bonnes choses peuvent paraître mauvaises, parfois les mauvaises choses peuvent sembler bonnes au mauvais moment, ou vice versa.
- O zaman da iki kat kuşkulandın. - Doğru.
- Alors tu deviens encore plus suspicieux.
- Biz ışık görmedik, bu da demek oluyor ki - - O odasında değildi. - Doğru!
Et si nous n'avons pas vu son bureau éclairé... c'est qu'il n'y était pas.
O da benden yana olacak, doğru.
Il sera de mon côté.
Bayan Paradine sizi şikâyet edecek fırsatı ilk kez Hindley Malikanesi'nde mi yoksa Londra'da mı bulmuştu? Bu doğru değil! O hiçbir zaman şikâyet etmedi.
Quand avez-vous offert à Mme Paradine l'occasion de se plaindre de vos attentions?
- O zaman bu da doğru değil. Bunu yıkayabilecek tek kişinin LaTour olduğu doğru değil mi?
La seule personne qui ait pu laver ce verre est donc Latour, non?
Büyük bir çocuk için bu doğru olabilir. O sürekli temiz suda banyo yapmasa da olur tabii.
D'accord pour les adultes un bain le samedi soir.
- Yaşadığım doğruysa, bu da o kadar doğru.
Certain, pourtant.
O da herkes gibi, sadece kendini düşünüyor. Yo, yo, yo. Bu doğru değil.
Mais Poldi veut tout garder pour lui.
O zaman, tek gömleğimi ve babamın bana vermiş olduğu İncil ile sigara kutusundan bozma gitarımı da alıp, Riddle'daki evime doğru yola koyulacağım.
Alors j'emballe ma chemise, ma Bible que mon père m'a offerte et ma vieille guitare, et je retourne chez moi à Riddle.
Doğru da, ama o kadar parayla bu dünyada neler yapabileceğini düşününce...
Si ca lui pla ît... mais pensez à ce qu'il pourrait faire de sa fortune!
Doğru, İtalya'da ne kadar paran varsa o kadar çok rahip ve rahiben olur.
Plus on a d'argent, plus on s'accroche aux bonnes sœurs et aux curés.
Gidip o adli doktora mahkeme celbini tebliğ etmeni... sonra da doğru buraya dönmeni istiyorum.
Allez porter une assignation à ce coroner et revenez.
Doğru nereye gittiğin umurumda değil şunu ve o adamlarını da beraberinde götür yeter.
Allez où vous voulez, tant que vous partez, avec vos hommes et vos engins.
Deriyi soyduğunuzda, üç tabakayı da, "kas" a ulaşırsınız organları bir yana ayırın, kemiğe doğru ulaşın, o zaman ne yaparsınız?
Quand on a traversé la peau, puis les muscles... derrière les organes, on arrive à l'os. Savez-vous ce qu'on fait?
O da ilk otobüse atladı ve senin hastane yatağına doğru koşuyor.
Il a sauté dans le premier car, pour venir à votre chevet.
Orada duruyordu, ben çayırlara doğru yürüdüm, o da çevresine bakınıyordu, ondan 60 metre kadar uzaklaştığımda, çayırın ortasında, onu çağırdım.
Il était là et il est parti dans le champ. Il regardait autour de lui. Quand je suis arrivé à 60 mètres environ, je l'ai appelé.
Doğru ya da yanlış herkesin birer aziz olma şansı olmadığına göre belli ki ben o aziz olamayacaklardan biriyim.
Que j'aie tort ou raison, je pense que, tout le monde ne pouvant être un saint, il faut des gens qui ne le soient pas, et que je suis vraisemblablement parmi ceux-la, avec ma nature, mes aspirations, mes possibilités,
O, asırlar önceydi Kaptan ve doğru da değil.
Mais c'était il y a des siècles de cela, et pas entièrement vrai.
Tek bir doğru iş yapıyorsun, O da sigara içmemek.
Tu as une qualité. Au moins, tu ne fumes pas.
Bir şekilde o senin sönük bir yansımandı, Tanrım ve doğru ya da yanlış, bunun düşünmeye değer olduğunu hissediyorum.
Il était votre reflet, Seigneur. Et il mérite considération.
O da "Evet, doğru." dedi.
II m'a répondu : "Si, c'est vrai."
Gitmesine izin verdim ; o da alt çekmeceye doğru seğirtip çekmeceyi açtı ve neyi var neyi yok hepsi oradaydı.
Je le laisse partir, il ouvre sa caisse et le tour était joué.
Doğru, zaten o da banka soyamaz. Yani nasıl olduğunu bilmez.
- Il sait pas braquer une banque.
Eh, bu o kadar da doğru değil Bay McMurphy.
Ce n'est pas... toujours vrai.
Hep doğru da, o yüzden.
Je le dis parce que c'est vrai.
Doğru anahtarın her kapıyı açması gibi, o da her durum karşısında kullanacağı metodu bulmakta hiç zorlanmazdı.
Tout ce qu'il pouvait rencontrer dans la vie, il lui trouvait le bon usage, ainsi que le portier qui au 1-er coup d'oeil trouve dans le trousseau de clés celle dont il a besoin pour ouvrir telle porte.
O kadar da cahil değilsin, yataktan kalkıp, buraya doğru yürüyüp pencerenin panjurlarını aşağı çekebilirsin, değil mi?
Tu es trop ignare pour te lever et baisser les stores?
2,000'i 114'ten alırım, 500'ü de 1141 / 4'den kalanı da daha yüksek seviyeden. O zaman doğru düşünmüşüm.
500 à 113,25, les autres à 114,25 et les 500 dernières à 115 alors tout est normal.
Zayıf olduğu, zalim olduğu, acınacak halde olduğu doğru, ama o Çar. Ve Rusya'da, Çar sözcüğü kutsaldır.
Oui, c'est un homme faible, cruel, pitoyable, mais c'est le tsar, et pour la Russie, tout est dit ainsi.
Dün gece rüyamda Tanrı'nın zenci olduğunu gördüm tam o anda Marcaillou da Cennet'e doğru yola çıkmıştı.
tu sais l'autre nuit j'ai rêvé de Dieu qui s'était changé en nègre, juste au moment où Mercaillou étaient aux portes de l'enfer.
O da doğru.
C'est vrai.
Sol bacak hiç aptal değil. Sağ bacak da iki adımda bir öne doğru O'Brien yarım dönüşü yapıyor.
La jambe gauche n'a aucune débilité, et la droite ne fait qu'une demi-volte en O'Brien un pas sur deux.
Onu bebek mamalarına doğru ittim, o da bana baskülü fırlattı.
- Je l'ai poussé dans les pots de bébé, mais il m'a envoyé un pèse-bébé à la tête.
Sonra, o serseriler bir yöne, o sarhoş adam da diğer yöne doğru kaçtı.
En fait, les voyous sont partis dans une direction et l'homme saoul dans une autre.
Sonra minik bebeği korumaya doğru atıyor. O da yakalamaya çalışıyor.
Elle fait guilli-guilli au môme, puis le jette au gorille qui l'attrape!
Ve o günlere doğru, düşmanlığı doğuran bu ayrımcılık, yerini sevgiyi ve kardeşliği besleyecek yakınlığa bırakırken, Afrika'nın, Steve Biko'nun da el üstünde tuttuğu şarkısını hep beraber söyleyelim.
Dans l'attente de ce grand jour où notre isolement source d'hostilité deviendra une proximité permettant l'amitié et l'amour, chantons cet hymne d'Afrique que Steve Biko chérissait autant que nous.
- İnan bana, o kadar da kolay değil. - Doğru.
C'est pas si simple.
Pekala, doğru, Profesör Frederickson, bütün olay şu... sadece yogunluktan değil boşluktan da yapılmış ve eğer belirli bir nesnedeki boş hazne miktarını... orantılı olarak azaltabilirsek, o suretle nesneyi küçültebiliriz.
En effet, Professeur. La matière est surtout faite de vide. Si l'on peut réduire cette quantité de vide, on peut tout rétrécir!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]