Obscure translate French
399 parallel translation
"Lambayı yakmayı başarana kadar Uzun süre karanlık mağarada kaldım"
"Je me languis longtemps dans la caverne obscure,... jusqu'a je réussisse à enflammer la lampe."
Belli bir sebebi yok. Çok hoş bir insansınız.
Pour quelque obscure raison, je vous trouve très sympathique.
Belli olmayan sebebini söyleyin.
Voyons la raison non obscure.
"Afrika'nın iç bölgelerinde gizli bir kabileden çıktığına inanılıyor."
" Supposé venir d'une obscure tribu d'Afrique centrale.
Pekâlâ Sir Guy, bizi geri götürmek istediğiniz karanlığa sizi götüreyim.
J'imagine que nous allons retourner à notre obscure mission!
Onun hayatında karanlık bir yabancı görüyorum.
- Sa vie contient une part obscure.
Sanki karanlık bir odadaydınız.
Vous étiez dans une pièce obscure.
Her gece yalnızlığın kara kucaklayışını getirdi.
Chaque nuit s'accompagne de l'étreinte obscure de la solitude.
Birkaç günlüğüne mi? Karanlık, rutubetli meyve kilerinde mi?
Quelques jours, dans cette cave obscure?
Her nedense...
Pour quelque obscure raison,
Ve senin inancın bana, karanlık ve nevrotik geliyor.
Aussi votre foi m'a-t-elle semblé obscure.
Onun için özel cinayet haberleri veren bir derginin muhabiri hüviyetimi bozmazsanız çok müteşekkir olurum.
Donc si vous pouviez me présenter comme le journaliste d'une obscure revue policière, je vous en saurais gré.
Pekâlâ, Bay Wills, madem Londra'dan bizi görmeye buraya geldiniz özel dergi muhabirliğinizi kabul edeceğiz öyleyse.
Puisque vous avez fait le voyage depuis Londres, je veux bien mentir pour vous, revue obscure y compris.
Buraya karanlık güçleri ve Zarbi'nin kölelerini yok etmek için geldik
Nous sommes venus avec nos légions, pour détruire la puissance obscure et ses esclaves Zarbi.
Tanrıdan yayılan karanlık bir ışık gibi.
Papa était habité d'une force obscure.
Ama çok içten bir şekilde konuşuyorum.
Mais moi, je parle de la part obscure du cœur.
Bir insanın asla anlayamayacağı şeyler vardır.
Les hommes ne laissent jamais voir cette part obscure.
Aslında, bu şimdiye kadar gördüğüm en karanlık gezegen.
D'ailleurs, c'est la planète la plus obscure que je connaisse.
Baş tanığımız içindeki gerçekle ıssız bir gezegende ölüme terk edilmeden önce bir oylama.
Un vote immédiat avant de laisser mourir notre témoin principal sur une obscure planète.
Kaçıp zifiri karanlık bir arka sokakta saklanmayı başarmış.
Elle s'était réfugiée dans une ruelle obscure.
Sana güvenirim, ama hepimizin karanlık bir yönü var, değil mi?
Ken, on a tous une part obscure, vous ne croyez pas?
Bu karanlık kalabalığın içinde seni aradım.
Je t'ai cherché dans cette foule obscure.
WALLACE : " Bir yerli köyü varmış, dört bir yana yayılmış,... uçsuz bucaksız, karanlık orman, rengarenk yapraklar.
" il y a un village indien ; tout autour la forêt illimitée éternelle obscure écartant son feuillage diversifiée.
Polarize disk döndüğünde,... solüsyon açık ve koyu tonlarda, ... belli zaman aralıklarında,... değişim gösteriyor.
Comme le disque de polarisation est tourné, la solution sera alternativement obscure et claire, et obscure... et claire encore.
Onları en saf kalp ve ruhta toplayacağım peşimden gelecekler, sonra en karanlık cehennem dünyasında hepsine işkence edeceğim!
Je rassemblerai tous ceux au cœur et à l'âme les plus purs. Tous les dépités et repentis, je vous torturerai et je vous jetterai dans la plus obscure des ombres!
5000 tane el bombası, 900 tane tüfek ve yüklü miktarda cephaneyi dünyada belirsiz bir yerde gizli bir savaş sürdüren insanlara sattım.
Je viens de vendre 5000 grenades, 900 carabines et des tonnes de munitions à des gens qui mènent une guerre secrète dans une région obscure du monde.
Tam olarak anlayamadığım bir şey var.
Vous savez, une chose reste obscure.
Mesela bu, CCA anlaşması ve diğer CCA anlaşmaları hakkında bilmediğimiz bir şey.
Par exemple, cette affaire de la C.C.A. reste obscure, comme les autres affaires de la C.C.A.
Bazı nedenlerden Ötürü.. komiser beni Öldürmeye çalışacağını düşünüyor.
Pour une obscure raison, le bras droit du préfet pense qu'il pourrait vouloir me tuer.
Ve bir gün aniden..... hiçbir neden yokken...
Et puis un jour, pour une raison obscure,
Heysem, herhangi bir görüntüyü oluşturmanın anahtarının - ister gözden bahsediyor olun, ister karanlık oda kamerasından - aksi halde karanlık bir oda olacak yere girebilen ışığı kısıtlayan küçük bir delik açmak olduğunu buldu.
Ibn Al-Haytham a compris que la clé de toute formation d'images- - que ce soit dans l'oeil ou dans une chambre noire- - est une toute petite ouverture pour limiter la lumière qui peut pénétrer dans une chambre obscure.
Karanlık yüzünde ilk defa 1979'da Voyager tarafından izlenen çok büyük şimşekler bulutlarını aydınlatır.
Sur sa face obscure, de puissants éclairs illuminent les nuages. C'est ce qu'a révélé le premier vol de Voyager, en 1979.
Balıkçıların ve onların babalarıyla, dedelerinin anlattığına göre, Sis, tekrar Antonio körfezine döndüğünde Spivey Point açıklarında... denizin dibinde yatan adamlar kalkacaklar ve kendilerini, karanlık, soğuk ölüme gönderen kamp ateşini arayacaklar.
Mais les pêcheurs... leurs pères et leurs grands-pères disent... que lorsque le brouillard revient à Antonio Bay... les hommes se trouvant au fond de l'océan... dans les eaux de Spivey Point... se lèveront et chercheront le feu de camp... qui a entraîné leur mort obscure et froide.
Üçüncüsü ise belirsiz melankolidir ki bunda, ne yazık ki neyin sebep olduğu bilinmemektedir.
Et une troisième qu'il nomme "Mélancolie obscure"... ce qui veut dire, pauvre homme, qu'il n'en a aucune idée... des causes.
Belirsiz melankoli.
La mélancolie obscure.
Biraz karmaşık bir şekilde...
d'une manière obscure...
Dışarı çıktığımda parlak gün ışığına sinema salonunun karanlığından aklımda sadece iki şey vardı :..
Lorsque j'émergeai... dans le grand soleil... sortant de la salle obscure... J'avais seulement deux choses en tête :
Bir dakika önce sıkıntılı bir gençtim karanlık küçük bir kentte. Sonra buradaydım Viyana'da, müzisyenler kentinde müzik hayranı, İmparator Joseph'in önünde.
Jeune garçon frustré... dans une obscure petite ville, je fus en un éclair... à Vienne, capitale de la musique... et de l'empereur Joseph, le roi musicien.
Karanlık, Avrasya'nın ordularını öldürüyor.
L'obscure et meurtrière armée d'Eurasia.
Sıradan bir karar fakat benim için çok önemli.
C'est une décision obscure, mais très importante pour moi.
En karanlık büyü.
La magie la plus obscure.
Ve üzerinize gelen karanlık bir siluet.
Et une silhouette obscure vous est apparue.
Mecazi :
Obscure :
Biliyor musun bencede biraz fazla karmaşık.
En fait, je la trouve un peu obscure.
Hatta soyadımızda bile var, Scuro, yani "karanlık" çünkü saklayacak hiçbir şeyimiz yok. Herşeyimiz açık.
Nous nous appelons "Scuro" mais il n'y a rien d'obscure chez nous.
Ne doğruluk, ne sükûnet ne de ızdırapa merhem Ama burada karanlığın içindeki bir düzlükteyiz Sarmış dört bir yanımızı Çarpışan ve kaçışanların şaşkın telaşları
Mais nous sommes ici-bas comme sur une plaine obscure parcourue de cris d'alarme confus du combat où d'ignorantes armées s'affrontent dans la nuit.
Karanlık eve girmekten korkuyorum.
Une maison obscure m'impressionne.
Karanlık mı?
Obscure?
" şeytanın sesini işitir :
Le démon d'une couleur obscure "
Afrika ve Hindistan'ın çorak çöllerinde...
L'obscure et meurtrière armée d'Eurasia.
Fakirlik içinde üstelik ahmak bir koca ile yaşayacak.
Traîner une existence obscure, avec un imbécile de mari...