English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ O ] / Occasion

Occasion translate French

10,547 parallel translation
Telafi etmeme izin versen?
Tu me laisses me maquiller pour l'occasion?
Patronum onu tutuklayınca bir şişe şampanya açmıştı.
On a sablé le champagne pour l'occasion. Il est en prison, à présent.
Sadece bir şans dostum.
C'est l'occasion ou jamais.
Önceden bu operasyonu gerçekleştirme fırsatım olmamıştı.
Je n'ai pas eu l'occasion de pratiquer cette opération auparavant.
Ve bu sırada, bana bir iyilik yap.
Par la même occasion, fais-moi une faveur.
Don Falcone bugünün özel olduğunu biliyordu.
Don Falcone savait que c'était une occasion spéciale.
Hydra'ya güçlü bir saldırı için elimize şans geçti.
- On a l'occasion de frapper fort HYDRA.
Havva aşkına, biri bana söylesin kimin tavuğuna kış dedim de işlerimi berbat edesin diye karşımda seni buldum?
Pour l'amour d'Eve, quelqu'un veut bien me dire ce que j'ai fais, qui j'ai énervé pour que vous me fassiez manquer une telle occasion?
Yetkililer fırsat bulurlarsa gördükleri anda vurma emri verildi.
Les autorités sont incitées à le tuer dès que l'occasion se présente.
Tüm bunların önüne geçmen için sana fırsat sunuyorum şu anda ruhunu geri alma fırsatı.
C'est l'occasion pour toi d'anticiper et de retrouver ton âme.
Onunla konuşursam söylerim ona da.
Oui, je lui passerai le message... si j'en ai l'occasion.
Yoksa değiştiğimi ona göstermek için mükemmel bir fırsat mı?
Ou est-ce l'occasion parfaite pour lui montrer que j'ai changé?
İmzalarken o şansa sahip olacaksın.
Tu en auras l'occasion quand on les signera.
Hiçbirimizin yakalayamayacağı kadar büyük bir olay.
C'est une grosse occasion qu'aucune des cellules sous notre radar n'est capable de réussir.
Onu tanıyorum ; Atağa geçecektir.
Je la connais, elle va sauter sur l'occasion.
Şu adamdan başlatma beni.
Ne me donne même pas l'occasion de parler sur ce mec.
Paraya ihtiyacım vardı, bir fırsat yakaladım.
J'avais besoin d'argent, j'ai vu une occasion.
Çünkü daha önce önemli olduğunu düşünmemiştim ve hiçte bahsi geçmemişti.
- Ça ne me semblait pas important. L'occasion ne s'est pas présentée.
Hatta jürinin şüphelerini ve endişelerini gidermek için kürsüye koşuverirsiniz ama kendisine ifade verme ve açıklama fırsatı verildiğinde, masumiyetini kanıtlama fırsatı verildiğinde, masum olduğunu haykıra haykıra söyleme fırsatı verildiğinde, kendisi sessiz kalmayı tercih ediyor.
Et même, vous courriez pour clamer au jury votre innocence. Cet homme a eu l'opportunité d'expliquer les preuves qui l'accusaient. On lui a donné l'occasion de clamer son innocence, de la crier sur les toits, et il fait le choix de se taire.
Herkes gelmeye karar vermiş ki Holly de bunu isterdi.
Tout le monde a sauté sur l'occasion, c'est ce qu'Holly aurait voulu
Şansını bulursan bazılarını yanımızda götürelim.
Si vous en avez l'occasion, emmenez-en quelques-uns avec nous.
Zamanda geriye gidip bir yanlışı düzeltmek ve anneni kurtarmak zor bulunan bir fırsattır. Harrison'ın önünüze sunduğu şeyde büyük bir yanıltmaca mevcut Bay Allen.
L'occasion unique d'aller dans le passé, réparer une faute et sauver la vie de ta mère... tout à fait le paradoxe qu'Harrison vous a présenté, M. Allen.
Bay Walker, şimdi kendimi daha iyi hissettiğime göre ilk izlenim için keşke bir şansım daha olsa diyorum.
M. Walker. Maintenant que j'ai retrouvé mes moyens, j'aimerais avoir une seconde occasion de faire une première impression.
Özel günler için saklıyorduk.
On la gardait pour une occasion spéciale.
- Aafrin sana hiç yalan söyledim mi?
Aafrin, cite-moi une occasion où je t'ai menti.
O kıza yardım etme şansınız var.
C'est l'occasion d'aider cette fille.
Senden uzaklaşmak için tek bir şans.
La moindre occasion de te fuir.
Onu öldürmen için bir sürü şansın vardı.
Tu as eu dix fois l'occasion de le tuer.
Şey yani... şey hakkında konuşmaya pek fırsat bulamadık...
Merci. Non, ce n'est... on a... on a jamais vraiment eu l'occasion de discuter de...
George ölmeden onu ziyarete gitmeye şansın oldu mu, Daniel?
Vous avez eu l'occasion de lui rendre visite - avant sa mort? - Lui rendre visite?
Daha önce size söyleme şansım olmadığı için üzgünüm. Gemi ile yüzey bağlantısına aracı sokma riskini alamazdım.
Désolé, je n'ai pas eu l'occasion de te le dire avant, je ne voulais pas risquer d'être intercepté par une communication
Ara sıra pis fıkralar da anlatır bunlar.
Ils racontent sûrement des blagues cochonnes à l'occasion.
Eskiden çok huysuzdu şimdi Henry tam bir pespot. Ve Sunny, aynı tüm kuralara uyan bir vatandaş gibi. Henry her fırsat bulduğunda onu bozmaya çalışıyor, tıpkı Simon'un eskiden bana yptığı gibi.
Il est si méchant, et Henry est un vrai tyran, et Sunny est comme un citoyen respectueux des lois que Henry tente de corrompre à chaque occasion, comme Simon le faisait avec moi.
Hizmetkarlar salonunu süsleyerek çok özel bir hale getirebiliriz.
Nous pouvons décorer la salle des serviteurs pour l'occasion.
Artık böyle şeyleri göremez oldum.
Je n'ai plus l'occasion de voir des choses comme ça maintenant...
Direnecek şansı yokmuş.
Elle n'en a pas eu l'occasion.
Onu öldürme şansı olmamış.
Il n'a pas eu l'occasion d'essayer de la tuer.
İsimlerin olduğu o listeyi bir kez kaybettim, bu şansı kaçıramam.
J'ai perdu cette liste une fois. Je ne veux pas manquer cette occasion.
Seni görmek için almadım, yani...
J'ai pas eu l'occasion de te voir, alors...
Pek yakında, uygun zaman için tebrik kartı bulunduracaklar, biraz çiçekle beraber bir ölüm meleği.
Bientôt, ils vont avoir des cartes de vœux pour l'occasion, une faucheuse avec quelques fleurs.
- Resim imkanı.
Une occasion de faire une photo.
Evet ama ben senin ablanım, seni hiç göremiyorum ve seninle konuşmak istiyorum.
Uh, oui et je suis ta soeur et je n'ai jamais l'occasion de te voir et je veux te parler.
Pekala, ne var ne yok?
C'est pour quelle occasion?
Ve tüm gücüyle işin içine atladı.
Elle a sauté sur l'occasion, et des deux pieds.
Tabitha Laird'i ve oğlunu görünce kendini yüceltmek için bir fırsat gördü.
Il a vu en Tabitha Laird et son fils une occasion de se délecter du bienfait de ses bonnes actions.
Çok mu okudun yoksa kullanılmış mı aldın?
Tu l'as lu plein de fois ou tu l'as acheté d'occasion?
Fırsatım varken seni öldürmeliydim.
J'aurais dû te tuer quand j'en ai eu l'occasion.
Candace, Danny'ye Trent işini bozması için müthiş bir fırsat verdi.
Candace a donné à Danny l'occasion d'en finir avec Trent.
- Bırak ben götüreyim, konuşuruz hem.
Laisse-moi l'emmener. On aura l'occasion de parler.
Annem tekrar anne olma fırsatı buldu.
Oui, ma mère a de nouveau l'occasion d'être une mère.
- Bulduğum ilk fırsatta kaçtım.
Enfuie à la première occasion.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]