Olaylar translate French
10,035 parallel translation
Olayların ani geliştiğini söyledi.
Elle dit que c'est allé vite.
Olayların böyle gelişmesini istediğimi mi sanıyorsun?
Tu crois que je voulais que ça se passe comme ça?
Şu olayları takip et artık.
Suivez un peu.
Güven bana, ben bu cinsel taciz olaylarının ehli oldum iyice.
Croyez-moi, je suis familier avec la loi sur le harcèlement sexuel.
- Önce görev gücünün tüm dosyalarına tekrar bakacağız. İkincisi Katil'in tarzına uyan tüm hırsızlık olaylarını kontrol edeceğiz. Üçüncüsüyse onu yakaladığımızda söyleyeceğimiz havalı bir şey bulacağız.
Un, réexaminer les dossiers, deux, vérifier le mode opératoire de Slayer, et trois, trouver une phrase super cool à lui dire quand on l'arrêtera.
Sen hırsızlık olaylarını incele ben de ıslahevi tarafını araştırayım.
Regardez les effractions et je vais fouiller les dossiers des mineurs.
- Hırsızlık olaylarında da bir şey yok. Ama katilin bıraktığı çayın üzerindeki etiketi takip ettim.
Ni les effractions, mais j'ai pisté l'étiquette du sachet de thé.
Olaylar, olaylar.
Allez, monsieur.
Benim anne olaylarım çok karmaşık.
Tu vois? La situation de ma mère est un vrai bazar.
Evet, ama onlar geçmişte yaşanmış olayların kayıtlarından ibaret.
Oui, mais ils ne sont rien, juste des enregistrements d'événements passés.
Bir elin parmağını geçmeyecek sayıda felç, kalp krizi, anevrizma oldu ama bu olayların teknolojimizle olan bağlantısı saptanamadı.
Il y a eu une poignée d'incidents, crises cardiaques, anévrismes, attaques cérébrales, mais aucun lien avec cette technologie. n'a pu être établi.
İzlemek üzere olduğunuz film bir grup gencin başına gelmiş, trajik, kötü olaylar dizisidir.
Le film que vous êtes sur le point de voir est la tragédie qui a frappée un groupe de 5 jeunes...
Açıkçası böyle olaylar buralarda pek olmuyor.
Pour être franc, ce genre de chose n'arrive pas ici.
Olayları çözmede iyi olduğunuzu duydum.
Parait que vous êtes bons limiers.
İmkansız olayları bulururz ve onları çözeriz.
Nous prenons l'impossible et... nous trouvons un moyen de réussir.
Olay şu ki, Sleepy Hollow'dan daha büyük bir yere gittiğimi düşünürken, aslında tüm olayların merkezinin Sleepy Hollow olduğunu anladım.
Eh bien, le fait est que je pensais que j'allais vers de plus grandes choses que Sleepy Hollow et il s'avère que l'action est à Sleepy Hollow
Söylediği her şey... 21.yüzyıda olaylar böyle ilerliyor.
Tout ce qu'elle a dit... Eh bien, ce que le 21ème siècle manque en vision de l'avenir nous le compensons par un manque de durée d'attention.
Hayır, Wesenrein olaylarını düşünüyordum.
Non, je pensais à toute cette histoire avec le Wesenrein...
Aklında olsun... Hastanemi doğa üstü olayların merkezi haline getirmekten hiç hoşnut değilim.
Pour l'info, je ne suis pas d'accord pour transformer mon hôpital en cellule de détention surnaturelle.
Ne kadar da sönüksünüz. Gök olaylarını anlamaya gelince karıncalardan farkınız yok.
Vous êtes si faibles, sans plus de compréhension des mouvements célestes que des fourmis.
- Asıl olayları o zaman görürsün.
- Tu verras par toi-même.
Sen ona "kız gücü" diye tutturmasaydın o da "kız olaylarını" benimle yapmazdı.
Si tu n'avais pas balancé ton extrémisme de femme forte sur elle elle n'aurait pas balancé ses parties féminines sur moi!
Tarikat olaylarından mı bahsediyoruz? Cennetin kapısı gibi?
Décrivez vous une secte, comme Heaven's Gate?
Şu astronomi olaylarıyla, biraz hippi oluyoruz, ama en fazla bu kadar. Ve içki bile içebiliyoruz.
Je veux dire, on devient un peu hippie avec ces trucs d'astronomie, mais c'est aussi fou que ça le devient, et on boit même.
Bu tür olayların sadece benim başıma gelmediğini bilmek güzel.
Je suis pas le seul à qui ça arrive.
Olaylar sarpa sardı ve başka şansımız yoktu Alex.
Les choses se sont compliquées, on n'a pas eu le choix.
Kaç kişiydik orada? Olayların üstünü örtmeleri ne kadar zamanlarını almıştı?
Combien de temps on est restés avant qu'ils règlent tout?
Olayların başladığı yere götür beni.
Emmène-moi. Conduis-moi là où ça a commencé.
KTLA, olaylar çirkinleşmeden yayını kesmiş ama kameralar çekmeye devam etmiş.
Le KTLA a arrêté de diffuser avant que ça dérape mais les caméras tournaient encore.
Umarım olayların böyle gelişmesinden mutsuz değilsindir.
J'espère que vous n'êtes pas malheureux de la tournure que prennent les choses.
Gasp olayları Cabot Sokağı civarında yoğunlaşmış.
Les agressions ont eu lieu sur Cabot Street.
Ben bu olayları aştım artık.
J'en ai marre de cette merde.
Son bir kaç haftadır olayların gerginleşmesi ihtimali doğduğundan...
Puisqu'il y a une grande chance que cela puisse devenir tendu dans les jours prochains...
Okulda birkaç azınlık var ve birtakım zorbalık olayları yaşandı.
Nous avons plusieurs minorités ici, et il y a eu des harcèlements.
Bu olayların duyulmaması bir zorunluluk.
C'est impératif que les choses restes anonymes.
Benim için huzur insanlara yardım etmek. Olayları çözmek. Tüm yapmak istediğim bu.
Travailler pour aider les gens, c'est tout ce que je veux faire.
Aslında ölüm olayları birbirlerine benziyor.
La méthode pour tuer était la même.
Northrop'taki olayları da öğrenmeye can atar kesin.
Je suis certain qu'il aimerait savoir ce qui se passe chez Northrop aussi.
İşte olan olayları düşününce aklında bir şey varsa bana gelebileceğini bilmeni istedim.
Je voulais juste que vous sachiez qu'avec ce qui se passe au boulot, si vous avez quoi que ce soit qui vous travaille vous pouvez toujours venir vers moi.
Sizce bu olaylar birbiriyle bağlantılı mu?
Alors... - pensez-vous que tout cela est lié?
Bak, güvenlikçi, önce bu Collette denen adamı soyuyor... ve sonra işine gidiyor. ve sonra olayları bir suç cümbüşü gibi göstermek için sahte soygun kuruyor.
Il cambriole d'abord Collette, puis il se rend au travail et monte un faux braquage pour simuler une série de crimes.
Sadece olayları değiştirmek istedim.
Je voulais changer de décor.
olaylar birbirini takip etti.
Une chose mène à une autre.
Oh, belirsiz olaylar.
Ce truc est vague.
Belirsiz olaylar!
Truc vague!
Olayları abartıyordun, ben de yapılacak en iyi şeyin sana sakinleştirici vererek özel bir uçak pistine götürmek ve CIA uçağına koyup Galler'e getirmek olduğuna karar verdim.
Tu étais hystérique, Lana, donc j'ai pensé que le mieux à faire était de t'injecter un tranquillisant, te conduire à un aérodrome, te mettre dans un avion de la CIA, voler jusqu'au Pays de Galles, et ça nous amène ici.
İnsanlar olayların sıcaklığıyla aptalca şeyler söylerler.
Les gens disent des choses stupides dans le feu de l'action.
Olayların arka plan bilgisi, araştırma, planlama. Yararlı bileşenler...
Contexte, recherches, planning, bibelots utiles...
Ama, Fırtına isimli oyunda Prospero büyüyü bırakıyor kitabını sulara gömüyor ve asâsını kırıyor fakat son olaylar eski gücünü tekrar kazanmaya çalıştığını gösteriyor.
Mais dans La Tempête, Prospéro abandonne sa magie, jette son livre dans l'eau et brise son bâton. Mais les récents événements indiquent qu'il essayerait de récupérer ses pouvoirs.
Bu olaylar sadece o zamankinin modern versiyonu. Yanan bilgisayar çipleri.
C'est une version moderne qui grille les puces informatiques.
Hindistan parlamentosundaki arkadaşlarım da şüpheci ama olaylar aksini işaret ediyor.
Ella est un agent double, Hetty.