Olmak zorunda translate French
4,330 parallel translation
Bana "Nehirler gibi gözyaşı dök" şarkısını söylediğinde, bütün bir nehir olmak zorunda değil.
Et quand vous chantez "Cry Me A River" ça n'a pas besoin d'être une vraie rivière.
Bilirsin çift olarak konu hep siz olmak zorunda değil.
Vous n'avez pas besoin de toujours parler de votre couple.
Öyle olmak zorunda.
C'est comme ça.
20'lerinde olmasını kabullenebilirim ama Avustralyalı olmak zorunda mıydı?
Tu sais, c'est une chose qu'elle soit dans sa vingtaine. Pourquoi doit-elle être Australienne?
Emekli olmak zorunda bırakılsaydın demek istedim.
Je veux dire, s'il le faut.
Evet, ve her sürücünün takımı olmak zorunda değil yarışta sorumluluğun yarısını ve masrafların yarısını ödeyeceğiz.
Personne ne propose de partager la responsabilité et les dépenses.
Öyle olmak zorunda.
Il doit l'être.
Biliyor musun, her şey malzeme olmak zorunda değil.
Tout n'est pas un ingrédient tu sais.
Burada olmak zorunda bile değilsiniz.
Tu n'as même pas besoin d'être là.
Su kemeri Versay'ın bahçelerine yeterli suyu taşıyacaktır çünkü öyle olmak zorunda.
L'aqueduc irriguera suffisamment les jardins de Versailles, car il le faut.
Bu böyle olmak zorunda.
C'est comme ça que ça doit être.
Kendimize biçtiğimiz rollerimiz var. Fakat neden bu şekilde olmak zorunda?
Des rôles qu'on a choisis, mais qu'on peut quitter.
- Küçük birşeyler olmak zorunda ortasında.
- Ça doit être minuscule au milieu.
Birleştirici bir etmen var, olmak zorunda.
Il y a un facteur commun, c'est obligé.
- Hayır. - " Hasta çocuklarla birlikte olmak zorunda olmamalıyım.
"Je ne devrais pas avoir à fréquenter ces gamins malades."
Garip olmak zorunda değil.
On n'est pas obligés d'en faire une histoire.
Çünkü öyle olmak zorunda.
Parce qu'elles le doivent.
Evet, başkanlık kütüphanesine razı olmak zorunda kaldı.
Non, il a dû se contenter d'une bibliothèque présidentielle.
Yarın olmak zorunda Milton...
Ça doit se faire demain, Milton...
Güvenilir olmak zorunda çünkü.. sıradan bir satıcı bu kadar yüklü malı kaldıramaz.
Quelqu'un de fiable parce que le dealeur moyen ne saura pas gérer une telle quantité.
Ve oradan şunu öğrendim : Bir işe başlamadan önce planın olmak zorunda.
J'ai appris qu'il faut un plan d'affaires avant de se lancer en affaires.
Hata olmak zorunda.
Forcément.
Olmak zorunda değildi.
- Je ne devrais pas avoir à le faire.
Hadi ama dostum. Bu kadar kaba olmak zorunda mısın?
Allez, pourquoi tu es si méchant?
Sen bu kadar şişko olmak zorunda mısın?
Pourquoi tu es si gros?
Greg, cevap benim uçuş anahtarımda olmak zorunda, tamam mı?
Greg, la réponse doit être dans ma clef de vol non?
Cevap o uçuş anahtarımda olmak zorunda.
La réponse doit être dans la clé de vol.
Naveed, seni seviyorum, bu yüzden lütfen lütfen şunu hallet ki böylece gidebilelim ve bir daha asla annemin planlarının bir parçası olmak zorunda kalmayalım.
Naveed, je t'aime. Alors je t'en prie, fais ce qu'on te demande. Ensuite, on pourra partir et ma mère nous laissera tranquilles.
Füzeleri, menzile girer girmez ateşlenmeleri için programladım. Burada olmak zorunda değiliz.
J'ai programmé les missiles pour qu'ils soient tirés dès qu'ils seront à portée.
Böyle olmak zorunda değil.
Ça n'a pas besoin de l'être.
Hiç kimse 40 yaşında bara yalnız giden biri olmak istemez sen de olmak zorunda değilsin Danny.
Écoute, personne ne veux être le mec de 40 ans qui va au bar tout seul, et tu n'as pas à l'être, Danny.
- Bu doğru olmak zorunda değil.
C'est pas vrai.
Farklı olmak zorunda yoksa aynı şekilde sonlanır.
Ça doit être différent ou nou allon Nous retrouver où nous avons commencé.
Çok fazla şey olup bitiyor. Kapıyı kapatıp arkamda bırakamam. Kafam orada olmak zorunda.
Il se passe trop de choses, je ne peux pas refermer la porte derrière moi... ma tête doit suivre aussi.
Kafam orada olmak zorunda.
Ma tête doit suivre aussi.
Çünkü olay gerçekleşirken failler etrafta olmak zorunda değil.
Parce que le criminel n'a même pas besoin d'être présent quand ça arrive. D'accord.
Evet, ama niye herşey mükemmel olmak zorunda ki?
Ouais, mais pourquoi tout doit être parfait?
Ancak daha uzak olmak zorunda kalacağız. Ann beni kovdu.
Mais on va devoir être plus discret.
Hızlı olmak zorunda çünkü uyduya günde bir saatliğine bağlanabiliyoruz.
Ça doit être rapide, on a le satellite une heure par jour.
Aerosol bölümünden Dr. DeKlerk bu. O kadar sert olmak zorunda değildiniz.
Soyez pas brutaux avec le Dr DeKlerk, il vient du labo sur les aérosols.
Bu benim kararım olmak zorunda.
Ce sera ma décision.
Keşke seninle gelebilsem. 16 yaşında olmak zorunda olduğunu söylediler.
J'aimerai venir avec toi. Ils disent qu'il faut avoir 16 ans.
Bu konuda çok huysuz olmak zorunda değilsin
Pas la peine d'être aussi grognon.
Bunlardan biri olmak zorunda.
Ça doit être un de ceux-là.
Güzel, o zaman benim yöntemimle ve benim ailemle olmak zorunda.
Et bien je dois faire le chemin avec ma famille.
Kaybeden olmak zorunda değilsin, Mona
Tu n'as pas à être une perdante, Mona.
Böyle olmak zorunda değil.
- Le prends pas comme ça.
- Davetiyede olmak zorunda mı?
Ça doit être sur l'invitation?
Kardeşim ve ben, aile olmadan tek başına varlığını sürdürmek zorunda olmak ne demek biliyoruz.
Mon frère et moi savons ce que c'est que devoir grandir seuls, sans famille.
Senin için bunu görmek ve atlatmak zorunda olmak nasıldır hayal edemiyorum.
Je ne peux imaginer ce que cela a été pour vous, de voir cela et ensuite de vivre tout cela.
Takip edilmediğime emin olmak için üç taksi değiştirmek zorunda kaldım.
J'ai du prendre 3 taxis différents jusqu'ici pour m'assurer de ne pas être suivi.