Olmayacak mı translate French
4,161 parallel translation
Yani şarap eşleme olmayacak mı?
Donc, pas d'accord entre mets et vins?
Peki boyutlar üstü bombaları Yeryüzü'ne döşersek n'olacak? Yeryüzü yok olmayacak mı?
Oui mais, si on y installe une bombe à oscillation dimensionnelle, la Terre ne risque-t-elle pas d'exploser?
Şimdi zanlının bir daha yargılanması mümkün olmayacak mı?
Le suspect est-il relâché définitivement?
İşten sonra geri iade olmayacak mı?
On devrait pas se détendre après le travail?
Konuklarımı ağırlarken bana yardımcı olmayacak mısın?
M'aiderez-vous à divertir nos invités?
Hanımefendi, Eğer şuna inansaydım, benim adım Wang Bu Er olurdu! Adım Wang Bu Er olmayacak!
Madame, si je pensais ça, je ne m'appellerai pas Wang Bu Er!
Öyleyse sanırım Tyler'a karşı hiçbir şansım olmayacak. Aynı senin Caroline'a karşı olmayacağı gibi.
Bien, dans ce cas, je suppose que je n'aurais jamais ma chance avec Tyler pas plus que toi tu auras ta chance avec Caroline.
Beni evine davet edeceğini söyleyeceksin, ve bu hiç olmayacak.
Tu me diras que tu m'inviteras chez toi, et que ça n'arrivera jamais.
Avukatım yarına kadar burada olmayacak yani o zamana kadar...
Mon avocat ne sera pas là avant demain, donc jusque là...
Pamela bizim tarafımızda olduğunda petrolü yeniden çıkartmaktan başka seçenekleri olmayacak.
Ils n'auront pas d'autres choix que de revenir au pétrole une fois que Pamela sera de notre côté.
Bu burbona artık ihtiyacım olmayacak.
Je n'aurai plus besoin de ce bourbon désormais.
Korkarım Bay Perrotti, bu durumda size sadece Frank Landau'nun ifadesi kalıyor,... ama bu da jüri için yeterli olmayacak.
Ce qui, Mr. Perrotti, j'en ai peur, vous laisse uniquement le témoignage de Frank Landau, et cela ne suffit pas pour passer devant un jury.
Tatlım, bana bir şey olmayacak.
Chéri, ça va aller.
Sanırım sakso olayı olmayacak gibi?
Ça veut dire que la pipe est no posinle?
Hayır, değişen hiçbir şey olmayacak, tamam mı?
Non, rien ne changera, d'accord?
Bu sana olmayacak, tamam mı?
Ça ne t'arrivera pas, ok?
1 kuralım var. Uyuşturucu olmayacak.
Je n'ai qu'une seule règle.
Evet, iyi filmleri gibi de olmayacak.
- M. Furlong. - Jouez pas les innocents.
Suçları çözmemde yardımcı olmayacak.
Ça ne va pas m'aider à résoudre des crimes.
Hope, sizin ağaç soykırımınızın bir parçası olmayacak.
Écoutez, Hope ne prendra pas part à votre génocide d'arbres.
Evet haklısınız, Bay Burton mahkemede olmayacak.
Vous avez raison, M. Burton ne siégera pas au tribunal.
Bay Burton mahkemede olmayacak.
M. Burton ne siégera pas à la cour.
Ama ben Liberaller'in teklifini bizzat okudum ve bir ekonomi uzmanı olarak diyorum ki, yeni işgücü arzı bakımından lafını etmeye değecek bir etkisi olmayacak.
Et je suis navré, mais ça n'aura aucun impact significatif sur l'emploi.
Express'teki kaynağım az önce doğruladı. Yarın manşetlerde Soren olmayacak.
Selon ma source à l'Ekspres, Soren ne fera pas la une demain.
Sanırım ikisi de asla olmayacak şeyler.
C'est deux choses qui arriveront jamais.
Böyle bir şey olmayacak ama seni cepten ararım.
Ca n'arrivera pas, mais je t'appellerai sur ton portable.
Baştan şunu belirteyim, bankalara müdahale edilmesi söz konusu olmayacak, ayrıca en az 7-8 yıl yeşil enerji için kamu yatırımı yapamayacağız.
Pour moi, il n'est pas question d'intervenir auprès des banques ni d'investir dans les énergies renouvelables avant 7 ou 8 ans.
Ailemin, yani çocuklarımın ne ameliyattan ne de radyasyondan haberleri yok ve olmayacak da.
Ma famille, c'est-à-dire mes enfants, ignorent tout de mon état, de l'opération et des rayons, et je ne veux pas qu'ils sachent.
Artık gördüğünüze göre, bundan sonra havluya ihtiyacım olmayacak.
Bon, maintenant que vous avez vu, je n'aurai pas besoin d'une serviette.
Bana hiçbir şey olmayacak.
Rien ne va m'arriver.
Bir şey olmayacak, hayatım.
On va s'en sortir.
Biliyorum hiçbir zaman aynı olmayacak. Ama işin devam etmesini sağlayacağım.
Je sais que ça ne sera plus jamais pareil, mais... je laisse tourner l'affaire.
Bu savaş meydanından ilk kaçısım değil, ve sonucusuda olmayacak.
Ce n'est pas la première fois que je dois fuir un champ de bataille et cela risque de ne pas être la dernière.
Ne yani, süper-açık fikirli olmayı falan mı planlıyoruz, ileri görüşlü evlilik, Bunalanana kadar takılmayacağız ve eski tekeşlilik prensiplerini kafaya takmayacağız, ve bunun yerine, bir sürü hayat arkadaşıyla takılacağız, bazen onlara bizim medeni yatağımza gelmelerini söyleyeceğiz, sadece kızlar, adamlar olmayacak, belki bir süre sonra nasıl olduğunu anlamak dışında,
Est-ce qu'on planifie d'être dans une sorte de mariage super-éclairé et avant-gardiste, où l'on ne se raccroche pas aux principes suffocants et dépassés de la monogamie, mais où l'on profite de la compagnie de multiples partenaires,
Baba, bu ergenlikten yetişkinliğe geçişi anlatan filmler gibi olmayacak hayatımın en güzel yazı da olmayacak.
Papa, ça va pas être un film sur le passage à l'âge adulte, ok? ça ne va pas être l'été le plus fantastique de ma vie.
Keşke eşinizin sigorta poliçesi isteğinizi hızlandırabilsem ama korkarım ki cezai soruşturma tamamlanana kadar işlenmiş olmayacak.
J'aimerais pouvoir accélérer le paiement de l'assurance de votre femme, mais je crains que ce ne soit pas complètement finalisé tant que l'enquête criminelle n'est pas terminée.
İlk olarak, hiçbir şeye ihtiyacımız olmayacak kadar şanslıyız.
Premièrement, on est bénis de ne manquer de rien.
Biliyorum davetiyede "Çocuk olmayacak" yazıyordu ama bebek bakıcım beni arka arkaya attığı iki mesajla ekti ilkinde "ot sende mi?" yazıyordu.
Je sais que l'invitation disait "pas d'enfants", mais ma nounou m'a lachée par le biais d'un sms suivi d'un autre qui disait, "as tu eu l'herbe?"
- Katherine hakkında konuşmak bana yardımcı olmayacak.
Parler de Katherine ne m'aidera pas.
400 kağıt imzaladım, evliliğimi bitirdim, velayeti paylaştım. Sonra da polisin biri bana, en olmayacak anda çıkma teklif etti.
J'ai signé 400 papiers, mis fin à mon mariage, lui ait donné la garde partagée, et ce flic me fait sortir au pire moment possible.
Bu bir daha asla olmayacak.
Et ca ne m'arrivera plus jamais.
Çaresiz durumdaydım ve yanlış insanlarla anlaşma yaptım. Ama onları kızdırmak kimsenin yararına olmayacak.
J'étais désespéré, et j'ai fait un marché avec les mauvaises personnes, mais les énerver ne va aider personne.
- Yardımı olmayacak.
- Ça n'aidera pas.
- Olmayacak. - Anlamadım.
Ça ne peut pas.
Muhtemelen umrunda bile olmayacak gerçekten senin olayın da değil ama ben ve arkadaşlarım bu gece bir parti veriyoruz.
Ecoute, je... Je sais que tu t'en fiche sûrement, et que ce n'est pas ton style, mais mes amis et moi faisons une fête ce soir.
Basın sansürü istiyorum, kimsenin diğer okçudan haberi olmayacak ayrıca tüm Unidac çalışanlarının bir listesini alarak burada ne üzerinde çalıştıklarını bulmamız lazım.
Il faut museler la presse, personne ne doit savoir pour l'autre archer et il nous faut une liste de tous les employés d'Unidac découvrir ce sur quoi ils travaillaient.
Bu benim kız kardeşim olmayacak. Beni duydun mu?
Ça n'arrivera pas à ma sœur, Tu m'entends?
Öyle bir şey olmayacak, tamam mı?
Oui, ben ça ne va pas arriver, ok?
Öyle olunca da benim bunu yapma şansım olmayacak.
Vous devrez retourner au travail, et ça veut dire que vous partirez, et que je n'aurai pas la chance de faire ça.
Ben burada çalıştığım sürece, sizlere polis müdahalesi olmayacak.
Tant que je travaillerai ici, vous serez protégée de toute ingérence de la police.
Kötü bir şey olmayacak tamam mı?
Ai pas rien mauvais aller se passer, tout le droit?