English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ O ] / Oynat

Oynat translate French

2,052 parallel translation
- Tekrar oynatır mısın?
- Je veux le Zéphyr.
Seni her türlü oynatırım.
Je te battrais toujours.
Şunu oynat.
Regarde.
Bunu takıp başını oynatıyorsun.
Mettez-le et bougez la tête.
Boynumu oynatırsam... kafam düşüverecekmiş gibi geliyor.
Je sens que, si je bouge le cou, ma tête va tomber.
Jack onu parmağında oynatır.
Jack bosse dur là-dessus.
- Kollarını kaldır ve ayaklarını oynat!
- Lève les bras et bats des jambes! - Attention!
Frank Sinatra kolunu oynatınca, babamı görebilirsin. İşte.
Quand Frank Sinatra bouge son bras, on voit mon père.
Bir kez daha annemi bulmadan önceki o, ne adımı ne de geçmişimi bildiğim Peder Dinis'in okulundaki Joao olmuştum. Görünmez eller tarafından oynatılan, başkalarının merhametindeki aciz bir kuklaydım.
Je redevenais le João de l'école du Père Dinis, avant de rencontrer ma mère et de connaître mon nom et mon histoire, comme une marionnette manipulée par des mains invisibles, à la merci d'une volonté étrangère.
Beni oynat.
Falling in love
Şimdi oynat.
Faites-le jouer.
Ses çok önemlidir. Oynatıcım yanımda. 800 taneden fazla iblis sesi programladım.
par le pouvoir, de son nom et son authorité jesus Christ... le son est tres important. j'ai mon lecteur j'ai programmé plus de 800 différents bruits de demons.
- Tanrım, Elaine, aklımı mı oynatıyorum?
- Je perds la tête?
Bunları izleyemem o yüzden oynat düğmesine basmanı istiyorum
Je veux pas voir ça. Fais-le pour moi.
Konuşmanı isteseydim kolumu kıçından sokup kukla misali ağzını oynatırdım.
Pour t'entendre, je passerai par ton cul pour te faire causer.
Küçük kasaba sinemalarında duvarlara çarşaf asarlar, Cumartesi geceleri eski filmleri oynatırlar.
Dans les petites villes, il y a toujours des affiches sur les murs des vieux films qu'ils passent le samedi.
- Ben ve Şerif Potter duman evine gittik. Kaya yerinden oynatılmıştı ve kavanoz içindeki parayla yok olmuştu.
Moi et le marshal Potter, on est allés au fumoir, la pierre avait été déplacée, l'argent avait disparu.
Üzgünüm ama McKnight'taki yarayla Nets onu kıdemli oyuncu olarak oynatırsa şampiyona falan kazanamaz.
Désolé, mais avec la blessure de McKnight, les Nets n'auront pas de bague, pas avec lui comme joueur.
Kumanda kolundaki tetiği oynat yeter.
Appuyez juste sur la détente, sur le joystick.
Parmaklarınızı oynatın.
Bougez les doigts.
- Seni hangi mevkide oynatıyorlar?
Quel est ton poste?
- Kolunu sağa doğru oynat.
- C'est du matériel.
Tamam, şimdi ön kolunu sağa doğru 3 birim oynat.
Déplace l'avant-bras { \ pos ( 142,200 ) } trois dorans sur la droite.
Sürekli bu oyunu oynatım ve biliyorum ki uzak olduğunda daha iyi çalışır...
Vous jouez à ce jeu tout le temps et vous savez que le contrôleur fonctionne mieux...
Hadi, şu ayaklarını oynat. Bir mumya gibi katısın, tatlım.
Maman, pourquoi je suis si malheureux?
OYNAT
Faites quelque chose!
Bir filmde oynat.
Mettez-la dans un film.
Tekrar oynat.
Repasse-le-moi.
Çekmecelere, pencere kenarlarına odandaki DVD oynatıcı, her yere baktım.
J'ai vérifié les tiroirs, la fenêtre, ton lecteur de DVD.
Bunu yapmak istemiyorum. Reklamda Marcus'u oynat.
Je veux pas le faire, utilise celle avec Marcus.
'Yeni mesajları oynat.
Lecture des nouveaux messages.
Şuan da bile seni parmağında oynatıyor.
Parce qu'elle vous prend pour un crétin.
- Sonunu oynat, Valmir, sadece sonunu.
Du d Ž but ˆ la fin, Valmir.
Mesajı tekrar oynatın.
Montrez le message.
Bize hep küçük hippi oyunları oynatırdı. Boyama yapardık, resim çizerdik, ya da doğa yürüyüşlerine çıkardık.
Et elle nous a toujours fait faire des trucs, de gamins de hippies, j'imagine... fabriquer du papier ou peindre quelque chose ou aller marcher dans la nature.
Matematik öğretmeni, vergi denetmeni, sınav gözetmeni kuklacı 21 oynatıcı ev hanımı bir anne.
Une institutrice, une répartitrice, une acuponctrice. Une marionnettiste, une croupière de blackjack, une mère au foyer... Ça aussi, c'est un travail, les amis.
- Ne alakası var şimdi? - Tamam, haydi oynat.
- Quel rapport maintenant?
Öyle günler vardı ki, öyle çok gün, bu sözcükler yıldızları yakabilirdi, imparatorlukları yerinden oynatır, Tanrıları devirirdi.
Il y a longtemps, très longtemps, ces mots pouvaient - dévorer des étoiles, faire triompher des empires et renverser des Dieux. - Qu'est-ce que ça dit?
Şimdi, odaklan, elini oynat!
- Allez, concentre-toi, bouge ta main!
Seyyar DVD oynatıcı.
Un lecteur DVD portable.
Cidden. Hobilerim yoga, oryantal dans yılan oynatıcılığı.
Mes hobbies... le yoga, la danse du ventre, charmer des serpents.
Ama o gece Cennetin Doğusu'nu oynatıyorlardı.
Mais, il y avait "À l'est d'Eden" ce soir-là.
Bu sinema açıldığından beri her yıl oynatılırdı.
Ils le jouent chaque année depuis l'ouverture du ciné.
O korkak yılan oynatıcı mahkeme salonuma gelemezdi çünkü ona karşılık verebileceğimi biliyordu.
Ce charmeur de serpent n'oserait pas venir au tribunal, il sait que je l'aurais flingué.
Oynat.
Lecture.
Sen mi oynatıyorsun?
Tu l'as fait bouger?
Laura göz kapaklarını oynatır.
"Oh oui, je suis ici, je vis dans un corps et je vais bien."
Tamam, şimdi de sağ kolunu oynat.
{ \ pos ( 192,220 ) }
Oynat bakalım.
Jouez.
İstese onun için dağları yerinde oynatırdım.
Je déplacerais des montagnes, à sa demande.
Haydi oynat.
- Continue.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]