English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ Q ] / Qutb

Qutb translate French

45 parallel translation
Kutub'un kaderinde okul müfettişliğinden fazlası yazılıydı.
Mais Qutb était destiné à de bien plus grands desseins.
Kutub ise, bu işleyişte şeytani bir tarafın farkına vardı.
Mais Qutb n'y a vu qu'un aspect sinistre.
Bu Kutub'a göre bencilliğin Amerikan yaşam tarzının materyalist görüşünün bir göstergesiydi.
Aux yeux de Qutb, c'était un signe du côté égoïste et matérialiste du mode de vie américain.
İşte bu, Kutub'un Amerika tecrübesi için söylenebilecek en özlü sözdü.
Qutb résume en disant : Voilà ce qu'est l'Amérique.
Kutub, bayağılaşmış Amerikan yaşam tarzının görünen yüzünün altında gizli ve tehlikeli bir gerçeklik olduğuna inanıyordu.
Qutb croyait apercevoir une dangereuse réalité, enfouie sous la surface du mode de vie américain.
Bu dansı görebilen pek çok insana göre bu gençlikteki mutluluklarının masum bir resmiydi ama Kutub farklı bir şeyler görmüştü :
N'importe qui n'y aurait vu qu'une simple représentation d'une jeunesse euphorique. Mais pas aux yeux de Qutb...
Kutub yalnız değildi.
Mais Qutb n'était pas seul.
1950'de, Seyyid Kutub Amerika'dan Mısır'a geri döndü.
En 1950, Sayyid Qutb repartit pour l'Égypte.
Kutub, Amerikan kültürünün, çoktan Mısır'da yayılmaya başladığını ve kitleleri baştan çıkartıcı rüyasına esir ettiğini fark etti.
Mais Qutb réalisa que la culture américaine se propageait déjà en Égypte, piégeant ainsi la population par les illusions qu'elle véhiculait.
Çünkü kitleler kendi bencil arzularına direnememişti ve o, bu öncü grubun farklı, temiz, tüm bu yozlaşma halinin dışında olup birlikte durmasını ve insanları doğruluğa geri getirmesini istiyordu.
Parce que la masse avait laissé ses désirs égoïstes prendre le dessus. Et Qutb souhaitait que cette avant-garde soit différente, vertueuse, et que, unie, elle se retrouve au-dessus de toute cette corruption, ramenant ainsi son peuple vers la vérité.
Döndüğünde, Kutub Mısır'da politik faaliyetlere girdi.
De retour en Égypte, Qutb s'engagea politiquement.
Bunu görünce Müslüman Kardeşlik Nasser'e karşı organize olmaya başladı ve 1954'te Kutub ve diğer önde gelen üyeler güvenlik teşkilatları tarafından tutuklandı.
En conséquence, les frères musulmans amorcèrent leur opposition à Nasser. En 1954, Qutb et d'autres membres influents du mouvement furent arrêtés par les forces de sécurité.
O zaman Kutub'a olanların, tüm dünyayı etkileyecek sonuçları olacaktı.
Ce qui arriva ensuite à Qutb allait avoir des répercussions sur le monde entier.
1970'lerde, 50 ve 60'larda Nasser'in baş hapishanesinde neler olduğunu gösteren bu film yapıldı.
Ce film réalisé dans les années 70 montrait la situation du pénitencier où fut détenu Qutb entre 1950 et 1960.
Filmin bir yerinde Kutub, hayvansal yağlarla kaplanıp insanlara saldırmak üzere eğitilmiş köpeklerle bir hücreye kondu.
Qutb fut même enduit de graisse animale avant d'être enfermé en cellule avec un chien d'attaque.
Seyyid Kutub, kendini üstün bir insan olarak görüyordu.
Sayyid Qutb se considérait comme supérieur aux autres.
Kutub kurtuldu ama işkencenin fikirlerinde güçlü radikalleştirici etkileri olmuştu.
Qutb survécut, mais suite aux tortures, il se radicalisa.
Kutub'un aklında, Batıdan tüm dünyaya yayılan ölümcül bir salgın imgelemi oluşmuştu.
Il se forma alors chez Qutb la vision apocalyptique d'une maladie occidentale se répandant partout dans le monde.
Kutub için Cahiliye'nin bu gücü artık Müslümanların akıllarında çok derine işleyerek onları özgür kılmanın dramatik bir yolu olmuştu.
Qutb estimait que la jâhilîya avait tellement corrompu l'esprit des musulmans qu'il fallait les libérer à n'importe quel prix.
Hapishanede gizlice yazılıp sonra dışarı kaçırılan bir dizi kitapta Kutub'un yükselmesi ve liderleri devirmek için Cahiliye'nin ülkelerini enfekte etmesine olanak sağlayan devrimci bir öncüden bahsedildi.
Dans une série de livres écrits secrètement en prison, puis sortis en fraude, Qutb appela au soulèvement d'une avant-garde révolutionnaire contre les dirigeants qui avaient permis à la jâhilîya d'infecter leur pays.
Bununla karşı karşıya kalan Nasır, Kutub'u ve ideallerini yok etmeye karar verdi ve 1966'da Kutub vatana ihanetle yargılandı.
Devant ce danger, Nasser décida d'écraser Qutb et son idéologie. Et en 1966,
Karar kaçınılmaz bir sonuçtu ve 29 Ağustos 1966'da Kutub idam edildi.
Le verdict était joué d'avance. Alors, le 29 août 1966, Qutb fut mis à mort.
Bir gün Kutub'un umduğu öncü olmayı umuyordu.
Il espérait un jour devenir l'avant-garde prônée par Qutb.
Fakat Seyyid Kutub'un fikirlerinin ölüp gömülmüş gibi olduğu zaman Leo Strauss'un Amerika'nın dönüşümü hakkındaki fikirleri kuvvetli ve etkili olmak üzereydi çünkü liberal siyasal düzen mücadele çökmeye başladığından beri Amerika'ya hakim olmuştu.
Tandis que la philosophie de Qutb semblait morte et enterrée, les théories de Leo Strauss pour la transformation des États-Unis allaient prendre une importance majeure. En effet, l'ordre politique libéral d'après-guerre qui régnait aux USA commençait à s'effriter.
Bu grubu öğrenci yıllarında Seyyid Kutub'un geliştirdiği düşüncelere göre biçimlendirdi.
Le groupe qu'il avait fondé plus jeune, selon les préceptes de Sayyid Qutb, s'était développé.
Seyyid Kutub'un düşünceleri şu an Mısır'da bilhassa öğrenciler arasında hızla yayılıyor.
En Égypte, l'idéologie de Qutb se répandait comme une traînée de poudre en particulier chez les étudiants.
Zevahiri Kutub'un vizyonunu gerçekleştirmeye başlamanın tam zamanı olduğuna ikna oldu.
Zawahiri était convaincu que le moment idéal pour accomplir le projet de Qutb approchait.
Kutub'un teorisine göre bu artık onun Müslüman olmadığı anlamına geliyordu ve bu yüzden de öldürülmesi caizdi.
Selon les théories de Sayyid Qutb, il avait donc perdu la qualité de musulman, et pouvait légitimement être assassiné.
Silahlı mücadele özgürlük yoludur! Humeyni, Kutub'un fikirlerine çok benzeyen İslam Devleti fikrini ortaya attı.
Khomeini avait émis l'idée d'un État islamique sur le même modèle proposé par Qutb.
Bunu, yeni İslam Cumhuriyetinin posta pullarından birine Kutub'un resmini koyarak tasdik etti.
Il rendit hommage à la doctrine de Qutb en instaurant un timbre à son effigie dans la nouvelle République islamique.
1980'nin sonunda, Eyman Zevahiri Kutub'un hücreler oluşturmuş diğer birkaç takipçisiyle bir araya geldi.
Fin 1980, Ayman Zawahiri ainsi que plusieurs partisans de Qutb réunis en cellules, décidèrent de s'allier.
Seyyid Kutub gibilerin işkence gördüğü Ulusal Polis Merkezine tıkıldı.
Il fut emmené dans les cellules, à l'arrière du musée national de la police où il subit le même sort que Sayyid Qutb.
İşkencesinde Kutub'un teorilerini daha esaslı bir yönden açıklamaya başladı.
Sous la torture, il se mit à interpréter les préceptes de Qutb de manière encore bien plus radicale.
Zevahiri şimdi Kutub'un davasındaki korkunç bir anlaşmazlıkla ilgili değerlendiriliyor.
Ici, Zawahiri touchait du doigt une terrible ambiguïté dans la logique de Qutb.
Aymen el Zevahiri, Mısır devriminde 1966 yılında idam edilen Seyyid Kutub'un takipçilerindendi.
Ayman Zawahiri était un partisan du révolutionnaire égyptien, Sayyid Qutb, exécuté en 1966.
Bir önceki bölümümüz Kutub'un Batı toplumlarındaki liberal fikirlerin insan doğasının en bencil yönlerini ortaya çıkardığı gerekçesiyle Müslümanların fikirlerini yozlaştırdığına inandığını gösterdi.
Le premier épisode a montré que Qutb accusait le libéralisme occidental d'avoir corrompu l'âme des musulmans, en libérant les pulsions les plus égoïstes de la nature humaine.
Zevahiri, Kutub'un teorilerini bu yozlaşmayı açıklamak için yorumlamıştı. ... Buna Batı demokrasi sistemi de dahildi.
Dans l'interprétation de Zawahiri, les théories de Qutb dénonçaient également la corruption du modèle démocratique occidental.
Zevahiri, 1966'da idam edilen Mısırlı devrimci Seyyid Kutub'un takipçisiydi.
Zawahiri était un adepte du révolutionnaire égyptien Sayyid Qutb, mis à mort en 1966.
Kutub'a göre bu kültür, Müslümanların beynini etkileyerek onları bencil birer yaratığa çeviren ve toplumu bir arada tutan ortak paydaları yok edecek bir tehditti.
Qutb pensait que le libéralisme avait corrompu les esprits musulmans, les transformant en êtres égoïstes représentant une menace pour les valeurs communes qui unissaient la société.
- Neden bahsettiğimi biliyor musunuz?
Tu connais ça, je pense. Said Qutb.
- Sayyid Qutb... 1948'te Kahire'den Colarado Eyalet Üniversitesi'ne gitti.
En 1948, il a quitté Le Caire pour le Colorado State College.
Qutb, Jahiliyyah mı diyordu?
Non, non, Qutb n'a vu que jahiliyyah.
Qutb kovulmuştu.
Qutb était dégoûté.
Müfettişin adı Seyyid Kutub'dur.
Il s'appelait Sayyid Qutb.
Sonra Kutub şöyle diyecekti :
Puis Qutb mentionne les poitrines qui se touchent, les embrassades...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]