Repulsion translate French
70 parallel translation
İşçi Güvenliği ve Sağlığı bizi kapatır, yasalara aykırı bir ölüm nedeniyle k.çımızı da mahkemeye kaptırır, ve tüm bunlar da, Tiksinti Filmciliğin sonu olur!
Osha nous foutra dehors, on se fera poursuivre pour cette mort et ce sera la fin de Repulsion Pictures!
ve tüm bunlar da, Tiksinti Filmciliğin sonu olur!
... Et ce sera la fin de Repulsion Pictures!
Tiksinti Filmcilikte sıkıştım.
Je suis coincée à Repulsion Pictures.
Merkez, ben C-13 Willows... benimle Tiksinti Filmcilikte buluşmak üzere destek istiyorum.
Central, ici C13 Willows, il me faut des renforts à Repulsion Pictures.
Açık saçık şeylerden doğal olarak hiç hoşlanmaz.
Toute obscénité lui inspire de la répulsion
Ormanda ya zavallı ya da çok iyi hissediyorlar.
Dans la jungle, il n'y a ni pitié ni répulsion.
Onun tarafından dokunulmaktan nasıl da iğrenmiş olmalı.
Quelle répulsion il a dû éprouver à ce contact.
Galiba hepimiz aynı şeylerden bezmişiz.
Nous épousons toutes la même répulsion.
Kanın kesinlikle onda tuhaf bir etkisi var, onu hem çekiyor hem de iğrendiriyor.
Le sang a un étrange effet sur elle. C'est comme une sorte d'attraction-répulsion.
Peki protonlar bu itme kuvveti olmasına karşın çekirdekten neden kopmuyorlar?
Pourquoi la répulsion des protons... ne le fait-il pas s'éparpiller?
Nükleer kuvvet protonların birbirlerini elektriksel itme kuvvetinin üstesinden gelir.
La force nucléaire est plus forte... que la répulsion des protons.
Elektriksel itme kuvvetini aşmak için proton ve nötronlar birbirine çok yakınlaşmalıdırlar ki nükleer kuvveti temsil eden kancalar birbirine tutunsun.
Pour empêcher la répulsion... les protons et les neutrons doivent être proches... pour que les "crochets" des forces nucléaires s'enclenchent.
Bu sadece çok yüksek sıcaklıklarda, parçacıklar çok hızlı hareket ettiğinden elektriksel kuvveti uygulayacak zamanı olmadığında gerçekleşir.
A hautes températures, les particules... sont si rapides que la force de répulsion n'a pas le temps d'agir.
Karşılıklı itme durduğunda iç bölgede elektronlar tıklım tıklım dolar.
Puis, la contraction s'arrête... grâce à la répulsion... de la multitude d'électrons qu'elle contient.
Neden ona karşı böylesine içgüdüsel bir iticilik hissediyorum?
Parce que j'ai toujours eu pour lui une répulsion instinctive.
Onun suratındaki tiksinti ifadesi.
Son visage exprime la répulsion.
Cazibe, tiksinme, aşk, nefret, hakimiyet booyun eğme, hiçbiri.
attraction, répulsion, amour, haine, domination, soumission...
Tiksinti geliyor.
De la véritable répulsion.
Ondan kaçındığınızı ve red edildiğinizi söyledi.
Elle a affirmé qu'elle vous inspirait de la répulsion.
O gün tabiatın sırlarıyla yüzleştim,... ama şaşıracağım yerde...
La nature me révélait ses mystères. Au lieu d'être ébahi, j'ai éprouvé de la répulsion.
Oldum olası banka işlemlerinden nefret etmişimdir.
J'ai une répulsion instinctive pour les institutions bancaires.
Artı ve eksi kutuplar karşılaşıyor.
Un continuum d'attraction et de répulsion bipolaire.
Elektrostatik itme.
La répulsion électrostatique.
Isaac Green ve onun sikişken yeğenince pohpohlanmış Harvard ve Sahil Güvenlik kırması birisin, hepsi bu.
Une combinaison de répulsion Harvard et la Garde côtière agitée par Isaac vert Et son putain, serrés-cul nièce.
Bu, benim tiksinmeme engel olmuyor.
Cela ne change rien à ma répulsion pour les limaces.
Gündelik hayatta daha önce hiç bilinmeyen bir yoğunluk olacak sevgiyle nefret hayatla ölüm terörle kurtuluş, iğrenmeyle çekim arasındaki değiş tokuşta.
Il y aura une intensité jamais connue auparavant dans la vie quotidienne... pour échanger l'amour et la haine, la vie et la mort... la terreur et la rédemption, la répulsion et l'attraction.
Ama bunun reel iğrençlik faktörüyle bir ilgisi yok.
Mais ça ne règle pas la question de la répulsion.
Maude, Hıristiyan eğlence parkı hayalini, hayal kırıklığına çevirdim.
J'ai transformé ton rêve d'un parc chrétien d'attractions en un parc de répulsion.
Burası tam bir hayal kırıklığı!
- C'est vrai. Un parc de répulsion.
Onunla ilişkiye geçmeyi hiç düşünmedim ya da dilemedim... Resmin bir parçası olmadıkça bu lanetli yere bir gün geri dönebilmeyi aklımda tutarım ve iğrenme ve nefret duyguları olmadan asla düşünemem.
Je n'ai aucun espoir ou désir la concernant, si ce n'est inclus dans mon intention de tourner le dos un jour à cet endroit maudit et de ne plus jamais y songer à nouveau sinon avec haine et répulsion.
Pauli itme gücünün nasıl tersine döndürüldüğünü pek anlayamadım.
Mais je ne comprends pas bien comment la répulsion de Pauli est inversée.
Çekicilik ve iticilik temalarını kullanışına bakın, karanlığa karşı aydınlık.
Sa manière de traiter le thème de l'attraction et de la répulsion, ombre contre lumière.
Bu zor unutulan yüz artık dehşete düşürmüyor beni.
Ce que je vois Ne m'inspire nulle répulsion
Evet, bende çekme - itme dürtüsü var.
Oui, c'est une... compulsion attraction-répulsion.
Neden?
- ils ont une répulsion à n'importe quel genre de soin médicaux pour des raisons religieuses - Pourquoi?
Bence "Şuna bak." diye dönüp bakıyorlardı.
J'ai toujours pensé qu'il attirait plutôt la répulsion.
Üçgeninizi bir çok kuvvete karşı korumalısınız.
Il faut maintenir sa position face à la répulsion de l'arc.
Kendimi öylesine rezil ve kirli hissettim ki ; bilmiyorum işte zıvanadan çıkmış gibiydim.
J'ai éprouvé du dégoût et de la répulsion. Je ne sais pas... Je me sentais monstrueux, comme un assassin.
Öfke nefretten daha güçlüdür.
La rage a eu raison de ma répulsion.
Dün bana korkunu ve tereddütlerini hatta duygularını bir kenara bırakıp savaş esnasında yaşam ve ölüm arasındaki ince ayrımı yapabileceğini gösterdin.
Hier, vous m'avez montré que vous étiez capable de mettre de côté votre peur, vos hésitations, et même votre répulsion, toutes les inhibitions qui, lors d'une bataille, peuvent faire la différence entre vie et mort.
Hatırlasana, bu bağ, bir altuzay seviyesinde bulunuyor, ve elektronlarının protonları ile kaynaşmasını sağlayan bir noktaya kadar normal nükleidler arasındaki itici güçten kurtulmalarını sağlıyor ve bu olmaya başladığında, tost olacaklar.
C'est un lien de niveau subspatial... Ce qui les aide à outrepasser la répulsion entre les noyaux... Pour que les électrons fusionnent avec les protons, et alors, c'est la fin.
Sonra da fotoğrafı çeken kişiye neden böyle bir hareket yaptığını açıklayabilirsin.
Tu pourrais expliquer pourquoi elle a ce geste de répulsion envers le photographe.
Bu iki taraf birbirlerini itip çekiyorlar.
Il incarne l'attraction et la répulsion des deux côtés, le yin et le yang.
Biyolojik yerçekimi-dalga itici gücü yaratmak için, genetik bir tedavi geliştirdik.
{ \ pos ( 192,200 ) } On a développé une thérapie génétique pour créer une répulsion biologique.
Çünkü bir tek tiksinti engel olur
Seule la répulsion
Bu antipati veya tiksinme olabilir.
Ça peut être de la répulsion ou du dégoût.
İticilik bizim işimiz.
La répulsion, c'est notre affaire.
İticilik operasyonunun birinci aşaması :
Phase 1 de l'Opération Répulsion :
Tiksinti sanatında yetenekli üç kişiye bakıyorsun.
Tu as devant toi trois experts de la répulsion.
Sen ürperticiligin Picasso'susun.
Tu es le Picasso de la répulsion.
Yani seninle dans etmek tamamen iğrenme üzerine.
Donc danser avec toi est basé sur la répulsion.