Robe translate French
12,765 parallel translation
Hadi gel sana güzel siyah bir elbise alalım.
Aller, allons t'acheter une jolie robe noir.
Sezar döneminden kalma her türlü yazıyı Mors alfabesine çevirebilirim, ama yine de, bu kıyafeti giymekten kaçamıyorum.
J'ai déchiffré tous les codes des variations de César au morse, mais celui qui m'échappera toujours, c'est celui de la robe contemporaine.
Aynı anda hem şık hem de rahat nasıl olunabilir ki?
Comment une robe peut-elle être à la fois de travail et décontractée?
Belki de dolabımı yenilemeliyim
Eh bien... ma garde-robe peut-être.
Sen bu şekilde davranırken, ben yeni arkadaşım için mor elbisemi giyeceğim ve onun nişanlısıymışım gibi davranacağım.
Et pendant ce temps, je mettrai ma jolie robe violette pour mon nouvel ami en prétendant être sa future épouse.
Bu cübbe aletimi kaşındırıyor.
Oh, mecs, cette robe me démange vraiment au niveau de mon paquet.
- Elbise alışverişine çıkabiliriz.
- PATTI : Quand va-t-on acheter la robe?
Becky, büyükannesinin geliğinliğini giyecek düğünde.
Becky vas se marier dans la robe de sa grand-mère.
Becky, kıyafetin adeta sanat işi.
Becky, ta robe est un chef d'oeuvre.
Şu elbiseyi aşağı çek ve atkıyı yok et.
Redescends ta robe et débarrasse-toi du foulard.
Bayan Obama için yaptığınız elbise beni resmen büyülemişti.
J'ai vraiment été impressionnée par la robe que vous avez faites pour Mme Obama.
"Öp beni" rujunu sürdüğünü ve "yat benimle" elbiseni giydiğini gördüm.
Super. Je vois que tu portes ton rouge à lèvres "embrasse moi" et ta robe "couche avec moi".
Peki, kıyafetini ne kadar çok sevsem de, "arkadaşım" demiyor.
Ok, malgré à quel point j'aime ta robe, ça ne crie pas vraiment "amis."
Yani "öp beni" rujunu ve "yat benimle" elbiseni giyeceksin.
Donc tu vas porter le rouge à lèvres "embrasse-moi" ou la robe "couche avec moi"
Adam'ın annesi evlendiği gün bu güzel elbiseyi giymişti.
La maman de l'Homme portait cette robe quand elle s'est mariée.
- Annemin gelinliği...
La robe de mariée de ma mère...
Köprü altında dolaşan, şu süslü makyajlı hanımlara benzeyeceğim.
J'adore les chaussures et la robe. Je vais ressembler à ces dames classe toutes maquillées, qui traînent sous le pont.
Vaftiz için yeni bir elbise alayım diyorum.
J'aimerais acheter une robe pour mon baptême.
Elbiseye gelirsek, öyle şaşaalı bir şeye gerek yok.
Et pour la robe... Je n'ai pas besoin d'un truc d'extraordinaire.
- Elbisen yok muydu senin?
- Tu n'as pas de robe...
Elbise almaya ben götürürüm.
Je peux l'emmener acheter une robe.
- Sen bir dene, elbiseyi ben alırım.
Essaie-la. Je te paierai la robe.
Vaftiz elbisesini gördüm.
J'ai vu la robe de baptême.
Kızımı elbise almaya götürdüm işte.
J'ai emmené ma fille acheter une robe.
GÖZLERİN SONUNA KADAR AÇIK BAKARKEN ELBİSEME DONDURMA DÖK
TU RENVERSES UNE GLACE SUR MA ROBE, LES YEUX GRAND OUVERTS,
Ve onun yerine, yarı deli gelinlikli vahşi bir güzel buldum kanla kaplıydı ve kasıklarıma silah dayamıştı.
À la place j'ai trouvé une beauté à moitié sauvage en robe de mariée, couverte de sang, une arme pointée sur mon entrejambe.
Kadında elbise hariç bulunan tek şey künt travma.
La seule chose sur elle hormis sa robe est un trauma contondant.
Bu elbise hasta.
Cette robe est géniale.
- Dün sadece 6 tane tuvalet ve eldiven gerektiren etkinlik vardı ve opera da bunlardan biriydi.
Seuls six évènements qui avaient lieu hier soir auraient exigés une robe et des gants de soirée, et l'opéra en faisait parti.
Nick Cannon'la tanışmamış Washington Wizards elbisesi içindeki taş gibi olan Mariah Carey'den bahsediyorum.
Une Mariah Carey sexy, dans une robe des Wizards de Washington, avant Nick Cannon.
O benim kaplanlı tişörtüm!
C'est ma robe tigre!
İki gündür bu elbiseyleyim. Fermuarını açacak kimse yok çünkü.
Ça fait deux jours que je porte cette robe, parce qu'il n'y a personne pour baisser ma fermeture.
Vücudu en çok örten kıyafet benimki diye kıskanıyorsunuz sadece.
Vous êtes jalouse, car ma robe est plus couvrante.
Ne çöpü çıkarabiliyorum, ne de şu elbiseden çıkabiliyorum.
Je ne sais pas sortir les poubelles. Ou sortir de cette robe!
Bileklerin o elbisede çok güzel duruyor.
Tes poignets sont splendides dans cette robe.
Kıyafetine bayıldım.
J'adore votre robe.
Mavi elbiseli kız falan yok burada, John.
Y a pas de fille en robe bleue, John.
- Mavi bir elbisesi vardı.
- Elle avait une robe bleue.
Tina Harvey dar bir elbise giyer.
Tina porte une robe moulante.
Arkamdan yaklaşıp eteğimi sıyırıyorsun.
Tu arrives par derrière, tu relèves ma robe,
Barneys'e gidip bulabildiğin en güzel kıyafeti almanı istiyorum.
Va chez Barney aujourd'hui et achète la plus belle robe que tu trouveras.
Elbisesi arkasına yapışmıştı.
La robe moulait son dos.
- Elbise mi var üstünde, kazak mı?
Robe? Pull?
Annem kahvaltıdan önce bir tasarımcının elbisesini dikerdi... -... kumaşını göz kararı keserdi.
Ma mère pouvait assembler une robe de couturier avant le petit déjeuner, faisait ses vêtements à l'œil.
- Bir de şey var... - Gelinliğimi alıp karavana gidiyorum.
Je vais aller chercher ma robe, et je dois aller à l'Airstream.
- Ben gidip... Gelinliğimi alayım.
- Je dois aller... chercher ma robe.
Mavi beyaz elbiseydi sanki.
Cette robe bleue et blanche.
Senin sabahlığını giyiyordu.
Il portait ta robe de chambre.
Güzel bir elbiseyi?
Une belle robe?
Ayrıca, gömüldüğünde üstünde... eski bir sabahlık ve terlik varmış.
Et elle portait une vieille robe de chambre et des pantoufles quand elle a été enterrée.
Bonnie kardeşinin tarif ettiği hippiler gibi, ama onu bulduğumuzda... eski bir sabahlık ve terlik giyiyordu ki bunlar onun yaşında birinin giyeceği tarz şeyler değil.
Bonnie ressemble au hippie que sa sœur a décrite, et pourtant on la retrouve enterrée dans une robe de chambre et des chaussons. - qu'aucune femme de cet age ne porterait.