Route translate French
28,903 parallel translation
Yoldan çıkmış.
Je crois qu'il est sorti de la route.
Burada yoldan çıktığını düşünüyor.
Je pense que c'est là qu'il a quitté la route.
Doyle yolda bir yerlerde saldırıya uğradığını söylemişti.
Je croyais que Doyle avait dit avoir été attaqué sur la route.
Tam buradaki yol benim için "duble yol" gibi.
J'ai une route de brique jaune qui serpente dans ma tête.
Hadi çocuklar.
En route.
Kavşağı kaçırdım da, beriden dönecektim.
Je me suis trompée de route.
Oraya giden tek yol burası.
Cette route n'est pas sécurisé
Dünyanın en iyi oyuncusu şu anda buraya hayatımın filminde beni oynamak için konuşmaya geliyor.
L'actrice la plus demandée au monde est en route pour parler de me jouer dans le film de ma vie.
Onu öldürdükten sonra önüne çıkan her vampiri öldürecek.
Une fois tué, elle s'en prendra à tout vampire sur sa route.
Beau'yu öldürdüğünde önüne çıkan her vampirin peşine düşecek ve şimdi de bir hastane dolusu vampirle birlikteyiz.
Dès qu'elle aura eu Beau, elle s'en prendra à tout vampire sur sa route et en ce moment, cet hôpital en est rempli.
- Ama Reddington yolda.
- mais Reddington est en route.
Hayır. Onunla en son konuştuğumda Ajan Keen'in tutulduğu yere gidiyordu.
La dernière fois que je lui ai parlé, il était en route pour l'endroit où l'agent Keen était retenue.
Sophie otobüse biner binmez Prenses Parkı'na doğru yola çıkacağız. Orada hepimiz birer prenses kostümü seçeceğiz.
Une fois Sophie est à bord du bus, on sera en route pour le parc des princesses où nous récupèrerons nos costumes de princesse!
Sevgilisi ve doğmak üzere olan bir çocuğu varmış.
Il a aussi une petite-amie et un enfant en route.
Beyler. Aniden otoyolun ortasında durdular.
Ils se sont arrêtés au milieu de la route.
- Hayır,... Gözün yolda olsun.
Est-ce que tu peux regarder la route?
Lütfen gözün yolda olsun.
S'il te plait, garde les yeux sur la route.
Önünde uzun bir yol var.
Il a une longue route devant lui.
Daha fazla yanilamazdin.
Tu fais fausse route.
500 yolda, 500 burada.
500 en route et encore 500 là-bas.
Beyaz Saray'a! 79.
En route vers la Maison Blanche!
Yoldaydık.
Nous étions sur la route.
Arama kapanmış bir yoldan geldi.
Ca vient de la route.
Cehennem değil, cehenneme giden yol.
En route pour l'Enfer.
Bak Callie, şu anda bunu duymak istemediğini biliyorum ama koruyucu aile reform tasarısında yanlış taraftasın.
Écoutes, Callie, je sais que tu ne veux pas entendre ça, mais tu fais fausse route avec cette réforme sur les familles d'accueil.
Mcdermott'lar 520'nci otoyolda bu talihsiz kaza yaşanana kadar hiç ayrılmadılar. Bu özel yapım çift kişilik tabutta sonsuza dek mutlu olsunlar.
Les McDermotts, ensemble dans la vie, jusqu'à cette fin tragique sur la route 520, seront uni pour l'éternité dans leur cercueil double sur mesure.
Cassidy'yi yolda yürürken görüyor.
Il voit Cassidy marchant le long de la route.
Vardiya subayı, rotayı o kerterize çevir.
Chef de quart, faites route vers ce cap.
Bizimkilere ulaşmalarını engellemiş oluruz.
Coupez-leur la route avant qu'ils atteignent nos gars.
Hey, millet, Aly buraya gelmek üzere erkek arkadaşıyla.
Les amis, Aly est en route pour le bar. Avec son petit-ami.
Araç, gördüğü şeyler hakkında internete bilgi gönderebilir bu da diğer araçlar için kullanışlıdır.
Le véhicule peut transmettre des informations sur ce qu'il voit... sur internet. Cela peut servir aussi aux autres véhicules sur la route.
Ayrıca yolda olan şeyler hakkında bilgi de indirebilir. Mesela kaza yerine ya da trafik tıkanıklığına ulaşmadan önce.
Il peut aussi télécharger des informations sur ce qui se passe sur la route, avant d'arriver sur le lieu d'un accident ou à un embouteillage, par exemple.
Bir güreş turnuvasına gidiyorduk.
On était en route pour un tournoi de lutte.
Yaşanmışlıkları silmek, fotoğrafları kaldırmak falan istediğimizden değil ama otoyolda öldüğü yerden ve şimdilerde idare binası olan doktorluk yaptığı yerin önünden geçmek çok zor oluyordu.
On ne voulait pas effacer les souvenirs ni supprimer les photos, mais c'était dur de passer sur la route où il avait été tué et devant son ancien cabinet, devenu un bâtiment administratif.
Bu gece bir kurt adamla dans etmek zorunda kalabilirim ve yolda bir antidot olduğunu bilirsem daha kolay olurdu.
Il y a une chance que je vais devoir danser le tango avec un loup-garou ce soir, et ça craindrait beaucoup moins si je savais qu'il y avait un antidote en route.
Fazlasıyla burada kaldım diyelim. Tekrar yola düştüm ve çok şaşılası bir şekilde Damon'ın bana ihtiyacı var.
Disons que j'ai pas été le bienvenu, je suis la route du retour et coup de théâtre,
Mobilyalar yolda elektrikler yarın sabah gelir ve açlıktan ölüyorum.
Le mobilier est en route, l'électricité sera là demain matin, Et je meurs de faim.
Şofbeni açtım, kızım.
J'ai mis en route le ballon d'eau chaude.
Gallo'ya söyleyin vadinin sonunda bir dönemeç var.
Dites à Gallo... Qu'il y a une route sinueuse au bout du canyon.
- Sanchez bir dönemeçten bahsediyor.
Sanchez dit qu'il y a une route sinueuse
Yoldan çıktık, vadinin içindeyiz.
On a quitté la route, on est dans le canyon.
Sanchez hastane yolunda.
Sanchez est en route pour l'hôpital.
Beyler, hoş bir sohbet olsa da ve hoşuma gitse de trafik sıkışmadan gitsek iyi olur sanırım.
Messieurs, même si j'apprécie ça... et j'apprécie ça... nous devrions nous mettre en route avant que le trafic ne soit mauvais.
- Adayı mı dolaşacağız yani?
Tu veux faire toute la route faisant le tour de l'île?
Ya yarım saat yol gideriz veya bir saat trafikte bekleriz. - Ne istersiniz?
C'est une autre demi-heure de route ou une autre heure coincé dans les bouchons.
Muhtemelen şu an yolun kenarında durmuş çekmeyen telefonlarını kullanamıyor olabilirler.
Ils sont probablement assis au bord de la route avec leur voiture, en panne, ils ne peuvent pas utiliser leur téléphone, pas de réseau.
Peki benim köpük bulutum geliyor mu?
Et mon nuage de mousse est... en route?
Gidelim.
En route.
Gidelim hadi.
En route.
Hadi Cole, gidelim ya.
En route, Cole.
Hayır, hayır, hayır. Eve geliyorum.
Je suis en route.