Sarıl translate French
17,700 parallel translation
Ona sarıldın.
Tu l'as embrassée.
Hiç birine sarılıp kalp atışlarını göğsünde hissederken o insanla duygusal açıdan bambaşka dünyalarda olduğunu düşündün mü?
Tu as déjà serré quelqu'un dans tes bras, entendu sa respiration contre ton torse et trouvé que tu ressentais des choses que l'autre ne ressentait pas?
Etrafımız sarılı.
On est encerclés.
- Kilisenin etrafı sarılmış!
- L'église est entourée.
Tek istediğin kalan zamanında ona sevgiyle, kelimelerle boğulana kadar sarılmak.
Et tu veux tout simplement l'étouffer... d'amour, de câlins et de mots... à chaque moment qu'il te reste.
Ve ona sarılıp...
Et le voilà le câlin.
Amerikan rüyasına sarılın!
Prenez-le dans vos bras, le rêve américain.
Çok güzel sarılıyorsun.
C'est un très gros câlin.
Bay Fung, Nicole Brown'ın sarılı olduğu battaniyenin aslında kendi evinden alındığını ne zaman fark ettiniz?
M. Fung, quand avez-vous compris que la couverture couvrant le corps de Nicole Brown venait de l'intérieur de sa résidence?
Kalbinize giriyor, ruhunuza sarılıyoruz.
Nous saluons vos cœurs et vos âmes.
"Kalbinize giriyor, ruhunuza sarılıyoruz."
Nous saluons vos cœurs et vos âmes.
Anma törenini burada onu seven ve hayranlık duyan çevresi tarafından sarılmışken yapmamız daha uygun olur.
Nous accomplissons justement ce geste aux côtés de toutes ces personnes qui l'ont aimé et admiré.
Bir Hristiyan ve bir Moğol olarak şunu açıkça belirteyim. Savaşmam gerekirse kitabı cebime koyar kılıcıma sarılırım.
En tant que chrétien et Mongol, permettez-moi de dire que si je rencontrais des problèmes, j'aurais ma bible dans la poche et je porterais l'épée.
Sarılmayı beni tehdit etmek için kullansan da yine de hoşuma gitti.
J'ai aimé le câlin même si tu l'as utilisé pour me menacer.
Neden sarılıyordun o zaman adama?
Je le connais à peine. Alors pourquoi tu lui fais un câlin?
Ay kıyamam. Amy, sarıl şu çocuğa.
Amy, prends-le dans tes bras.
Ay kıyamam. Jake, sarıl şu kıza.
Jake, prends-la dans tes bras.
Şimdi polisi nasıl dışarıda tutacağız?
Comment on les retient, pour l'instant?
Patlamayı dışarıdan duymuşlardır.
Ils ont dû entendre l'explosion dehors.
Dışarıdan ufak tefek, güçsüz gibi görünebilir, aslıda tam bir erkek.
Il peut avoir l'air d'un bon à rien, mais c'est lui le vrai héros, ici.
Dışarıda bir ordu var.
Il y a une armée à l'extérieur.
Dışarıda Japon bir kız elinde kılıçla klonları tek başına hallediyor.
Il y a une sorte de japonaise maniant l'épée dehors qui s'occupe des clones toute seule.
Herkesin bir sığınak bulup dışarı çıkmaması gerekiyor.
La population doit trouver un refuge et rester à l'intérieur à tout prix.
Lütfen dışarı çıkmayın.
Veuillez tout le temps rester à l'intérieur.
Bu yüzden ben de dışarıdan yardım arıyorum.
Alors je cherche à l'extérieur.
Senin içindeki aşk, bizi her daim sarıp sarmalıyor.
L'amour qui nous entoure en tout temps.
Ekibi dağıtıp etrafını sarın.
Déployez l'équipe. Enfermez-là!
Evet, kızıl şapkalılar etrafımı sarınca ben de gönüllü oldum.
avant d'être arrêter par les casques rouges Moi aussi je suis volontaire.
Ona yardım etmeliyim. Ben... Dolores dışarı çıkmalı.
Je dois l'aider... elle doit sortir.
İstatistiksel olarak hastanede ölme olasılığın dışarıdan daha yüksek.
Saviez-vous que statiquement, vous avez plus de chance de mourir dans un hôpital que n'importe où ailleurs?
Dışarıdaki delileri ne yapacaksın peki?
Et qu'en est-il des putains de maniaques à l'extérieur?
Dışarıya baktın mı bayan?
Vous avez jeté un oeil à l'extérieur?
Onu dışarıya canlı olarak zar zor çıkardım.
Il vivait à peine, quand je l'ai sorti.
Ben o puştları dışarıda tutarım.
Je vais tenir ces ordures à l'écart.
Portakal sarımsak saçmalığı olmasın.
Pas le truc absurde à l'ail orange.
Tamam, bu doğru, çünkü... portakal kabuğundan sarımsağı kaldırmak gerekiyormuş.
C'est vrai, mais c'est parce que je ne savais pas que tu devais retirer l'ail de la peau d'orange.
Evet, kim kulağına sarımsak koymanın... iğrenç bir reaksiyona sebep olacağını düşünürdü ki?
Oui qui aurait cru que coller de l'ail dans son oreille causerait une méchante et odorante réaction?
Hala cümle kurabilen üniversite öğrencilerinden birini dışarı çektim... ve o "araba sürmek için, çok sarhoş olduğumuzu biliyorduk memur bey... ama gerçekten yurda nasıl... geri döneceğimizi bilmiyorduk" dedi.
! J'ai sorti le seul garçon de la fraternité qui pouvait encore faire une phrase et il a dit, "nous savions que nous étions trop ivre pour conduire, officier, mais nous ne savions pas vraiment comment nous allions revenir à la maison des animaux."
Üzgünüm, O.J., ama dışarıda çok fazla trafik var.
Désolé, OJ, mais la circulation dehors, c'est l'enfer.
Sanıkla birlikte ayrıldığında da dışarıda bir Bronco yoktu.
Quand il repart avec l'accusé, Il y avait alors une Bronco garée dehors.
Vereceğiniz karar, hem bu mahkemede hem dışarıda etki yaratacak.
Votre décision aura une implication majeure dans cette Cour mais à l'extérieur également.
Kumandan Tilton, dışarıya kadar ona eşlik edin hemen.
Commandant Tilton, l'escorter maintenant.
Ve karton kutular hakkındaki şey şu : Dışarıdan çok yavan görünürler değil mi?
En fait, ce qui bien, avec les boîtes en carton, c'est que... elles sont absolument insignifiantes à l'extérieur, tu vois?
Kahyanın seni kapı dışarı ettiği şu yer hani.
Celle où l'huissier venait te mettre dehors?
- Çiğ sarımsak. İyileştiremeyeceği şey yok.
L'ail cru soigne tout.
Gazeteci, TMZ'deki sarışın yakışıklı sörfçü gibi işinde çok başarılıydı belki de.
Peut-être que c'est le journaliste qui a fait du très bon boulot comme la surfeuse blonde super sexy qui passe sur TMZ?
Aynen, dışarıdan kaçak mal getirttiğin bir adamın olduğu söylentisini yay.
Essayer de répandre la rumeur que tu as un contact avec l'extérieur qui te donne accès à des produits de contrebande :
Dışarıda bağlantım var, para karşılığı istediğim her şeyi getirtebilirim.
J'ai un plan à l'extérieur, donc je peux avoir ce que je veux pour le bon prix.
Duyduğuma göre dışarıdan ıvır zıvır getirtiyormuşsun.
J'ai entendu que tu pouvais faire rentrer des trucs de l'extérieur.
Hapishanede, dışarıda öldürdüğünden daha çok insan öldürmüş.
Elle a tué plus de gens en prison qu'à l'extérieur.
Bu şirkete dışarıda ne diyorlar biliyor musunuz?
Vous connaissez notre surnom, à l'extérieur?