English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ S ] / Satmak mı

Satmak mı translate French

695 parallel translation
- Satmak mı? - Halka.
Je vous exploiterai d'est en ouest.
Zor olan ise, kötü bir roman yazmak, ya da alet edevat satmak mı?
Est-ce plus facile d'écrire un roman ou de vendre des appareils électroménagers?
Kendi kanımı canımı satmak mı? Birden fazla.
- Prévenez-moi, d'accord?
- Satmak mı? Kime?
Les fourguer?
Geri satmak mı istiyorsun?
Vous la revendez?
Bu atı satmak mı istiyorsunuz?
Vous voulez la céder?
Bir sefer satın alma teklifi yaptığınız bu büyük dişi satmak istiyorum.
Je veux vous vendre - cette grande dent - pour laquelle vous m'aviez fait une offre une fois?
Sonra bana fazla çıtkırıldım olduğumu söyledin... ama ben hala koltuğunun altında satmak istediğin bir şey olduğunu düşündüm.
Ensuite vous m'avez reproché d'être fragile, mais je pensais encore que vous aviez quelque chose à vendre.
Bir süre hayal kurmak istiyorsa kurabilir... sonra da geri dönüp fıstık satmak isterse o fıstıklara bile taparım.
S'il veut rêver un peu, qu'il rêve, et s'il revient et veut vendre des cacahuètes, j'y croirai, à ces cacahuètes.
Kadın mektubu satmak istemiyor. Arkadaşımın onu ikna etmesi, uzun zaman aldı.
Mon ami a tout fait pour que la femme accepte de vendre la lettre!
Oradaki bazı dostlarımız geri dönemedi bu yüzden bence böylesi şeyler, almak ya da satmak için değildir.
Beaucoup sont morts en le faisant. Ces choses-là, ça ne s'achète pas.
"O odunları Augusta'ya götürüp satmak akıllıca olmaz mıydı?"
"Ce serait malin d'aller vendre ce bois à Augusta!"
- Evet. - Seni 99 bin dolara satmak mı istiyor yani?
- Il veut vous vendre pour 99000 $?
Bunları satın almadım, satmak istiyorum.
- Je les vends.
- Kürklerini mi satmak istiyorsun?
Ne m'en parle pas.
- Dergilerini satmak mı istiyorsun?
Tu veux vendre ta revue?
Satmak zorundaydım, hepsi bu.
Il faudra que je vende.
Sırf gazete satmak için bu rejime sağladığımız güveni tahrip edemezsiniz.
Vous ne pouvez pas détruire la confiance que nous avons acquis... juste pour vendre des journaux.
- Almak mı istiyorsunuz? Satmak isteriz.
- vous êtes acheteur, nous sommes vendeurs.
Onu yapsaydım, sana satmak istediğim silahlara ihtiyacın olmazdı.
Mes armes vous serviront pour ça!
Eğer bir gün kendimi hayatta kalmak için satmak zorunda kalırsam, işi bırakacağım!
Si jamais je dois me vendre pour vivre, je renonce!
Satmak mı?
Vendait?
- Evet. - Bana bildirecek vaktın vardı... - Sana ait bilgileri satmak istedi.
 Vous m'avez offert...  Des renseignements
En önemlisi de Bay Otari dükkanını satmak istiyor, çünkü...
En fait, M. Otari veut vendre sa boutique.
Tom, sana daha önce de söylediğim gibi patronum, California'ya taşınacağı için dükkanını satmak istiyor.
Comme je te le disais hier, mon patron, M. Otari, veut vendre, parce qu'il veut partir en Californie...
Borçlarımı ödemek için evi satmak zorundayım.
Je vais même devoir vendre cette maison pour avoir l'argent nécessaire.
Evi satmak zorunda kalacağım.
Je vais devoir vendre ma maison.
Bunu satmak istemiyorum. Ama burada çok para harcadım.
J'ai pas envie de la vendre, mais j'ai pas beaucoup de temps pour la vendre au plus offrant.
İster burada kalayım, ister doğuya gideyim, satmak zorunda değilim.
Je ne suis pas obligé de vendre, que je reste ou parte.
Satmak istemiyormuş gibi davranıp, sonunda 15.000 dolara anlaşacağım.
Puis je ferai le dur en affaires, mais j'accepterai 15 000 $.
Onun satmak zorunda olduklarını satın almadım. Şimdi de satın almıyorum.
Je n'adhérais pas à ses idées alors, et c'est toujours le cas.
Bütün yapmanız gereken arazinizi bana satmak Bay Ellison.
Vous n'avez qu'à me vendre vos terres, M. Ellison.
Satmak isteyip istemediğini sormadım.
Je te demande pas ton avis!
Satmak zorundasın Sam çünkü ben onu satın alacağım.
Il le faut, Sam.
Eğer ben burada doğru temas kurmamış olsaydım kalanları başka bir yerde satmak zorunda kalacaktım.
Si ça n'avait pas marché ici, j'aurais vendu les autres ailleurs.
Ben yaptım. Satmak zorunda olduğum her şeyi alıp gittiler.
Ils m'ont tout pris et se sont attaqués à mon scalp.
Ne yani bilet satmak kolay mı!
C'est pas facile de vendre ces billets.
Anlıyorsun, konu Bertin muhtemelen evi satmak zorunda kalacağımızı düşünmesi.
Bert pense que nous devons vendre la maison.
Neden evi satmak zorunda kalalım ki Blanche?
Pourquoi devrions-nous faire ça?
Ne yapmalıyız? Zararı telafi et yoksa her şeyi satmak zorunda kalacağım.
Tu m'acquittes la différence ou bien je vends tout?
Onu satmak zorundayım...
Je vous la cède...
Satmak mı?
Ah!
Bize hastane yardım fonu satmak zorunda değilsin.
Inutile de nous vendre le gala de charité de l'hôpital
Eğer evi satmak seni üzüyorsa, eşyaları satalım ve evi kiraya verelim.
Vendons toutes ces antiquités, ou louons-les si l'idée de vendre te répugne.
Boğaları da satmak zorundayım.
Je dois vendre aussi des taureaux.
Eski ev sakini kadın taşındığımızda bize satmak istedi onu.
L'ancienne locataire voulait nous le vendre.
Bay Coggins, sanırım satmak istemiyorsunuz.
M. Coggins, vous n'allez pas la vendre, n'est-ce pas?
Mobilyaları satmak zorunda mıyım?
Je devrais vendre mes meubles?
Bütün yaptığım yiyecek satmak, ki bunlar da iyi değil.
Je vends de la bouffe, et pas de la bonne.
Toprağımı ve samuraylık haklarımı satmak zorundayım.
Je dois vendre mes terres et mon titre de samouraï. C'est la fin.
Ama para kazanamazsam... sen satmak zorundayım
Mais si jamais je n'y trouve vraiment pas de travail, alors je devrai te vendre au plus offrant.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]