English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ S ] / Solucanlar

Solucanlar translate French

417 parallel translation
ve solucanlar vücudunu yok ederken yine de bedeninde Tanrıyı görecek.
"Quand ma peau sera détruite, il se lèvera ; " Quand je n'aurai plus de chair, je verrai Dieu. "
Sizi çürümüş solucanlar. Onun adını ağzınıza almayın.
Vous ne méritez pas de prononcer son nom.
Nankörler! İki yüzlü solucanlar!
Ingrats, hypocrites!
Solucanları seyretmek için durabilirim ve mikroskobik canlılara bakabilirim
Je supporte de voir des vers de terre, des microbes
Solucanları dişleriyle nasıl ikiye ayırırdı hatırlıyor musun?
Tu te rappelles quand il coupait des vers avec ses dents?
Mendebur solucanlar gibi çamurun içinde b.k yiyeceksin!
Vous serez écrasés comme des vers.
Semenderler, kör solucanlar
" Salamandres, orvets...
Solucanlar eğilip bükülüyorlar. Aşk için kuyruk sallıyorlar.
Les vers de terre se tortillent appelant l'amour en frétillant
Solucanlar hakkında söylediklerin.
Pour parler de vers comme vous le faites.
"Solucanlar yıldız için" mi?
Quoi? "L'étoile au ver de terre"?
Solucanlar piknik yapacak.
Les vers vont se régaler.
Ve sonra, karanlıkta kaybolur ama diğer duyularca korkunç biçimde gerçektir- -... solucanların o baskısı.
C'est comme l'océan, immense... mais invisible dans le noir... à la réalité trop hideuse pour les autres sens. La présence des vers vainqueurs.
Tıpkı yarısından kesilmiş solucanlar gibi, onları öldüremezsin.
Comme les vers. On les coupe en deux et ça ne les tue pas.
Solucanları pek sevmem.
Je déteste les vers de terre.
Solucanlar önemsiz ufak yaratıklardır.
C'est une espèce inférieure.
Ama solucanların en büyük sorunu ölmeyi redederler.
Mais ils ne meurent pas facilement, les vers de terre.
Solucanların benle ne alakası var şimdi?
Quel rapport avec moi?
Solucanların gözleri de yoktur.
Ils sont aveugles, comme toi.
Yani, zararlarını elbet biri biliyordur. Ama arı ve solucanları öldürmek tamamen yanlış bir şey, değil mi?
Je veux dire les parasites, on peut le comprendre, mais c'est sans aucun doute mauvais de tuer les abeilles, les vers et toutes ces choses, non?
Ne bulunursa yeniyor - yılanlar, hatta solucanlar ve fareler.
On bouffe ce qu'on trouve. Des serpents, des vers, même des souris.
Bana Regulan kan solucanlarını hatırlatıyorlar.
- Posez-le. - Allez au diable!
Affedersiniz sözle anlatılmaz büyüklük. Biz sefil solucanlar pantolonlarımızı giyerken biraz dışarı çıkabilir misiniz acaba?
Pardon, Ineffable Grandeur, mais pourriez-Vous gentiment filer pendant qu'on change de chausses?
Solucanların kanıyla!
Le sang des vers!
Dünyadaki elektrik balıkları, Antos IV'ün dev solucanları...
L'anguille électrique de la Terre, le vers géant d'Antos IV...
İkimiz, beraber... cesetlerin içinde dolaşan solucanlar gibi,
Toi et moi réunis, nous serons...
- Bunu bilmiyor musun? - Evet, biliyorum. Biz burada solucanlar gibi yaşayıp, çürürken...
Il vit dans la lumière...
Ve derimi solucanlar yok etse bile... yine de bedenim tanrıyı görecek... onda kendimi göreceğim.
Et même quand les vers de ma peau... auront dévoré ce corps... je serai vivant et de mes yeux... je verrai Dieu.
Sizi kahrolası solucanlar.
vers de terre.
Solucanlar yedi ekmeğimi
Les vers ont dévoré mon pain
Cennette, solucanlar bile şirindir.
Au paradis même les vers sont mignons.
Bir iyilik perisi onun yardımına gelene dek, bu süt ve bal diyarında solucanlar ve kurtlarla hayatını idame ettirmek zorunda.
Il devra se contenter de vers et de larves dans ce pays de cocagne... à moins qu'une bonne fée lui vienne en aide.
Solucanlar gözlerinizi, dudaklarınızı ve ağzınızı kemirir.
Les asticots déchiquetteront tes yeux, tes lèvres, ta bouche.
Solucanlar, yatin, Missouri pislikleri!
... une ordure pouilleuse du Missouri!
Solucanlar sadece en üst kata kadar indiği için şanslıyız.
Je suppose que l'on peut s'estimer heureux que ces choses n'aient atteint que l'étage en dessous du grenier
Bütün solucanları çıkardık ve onları rahat bırakıyoruz, kıpırdamıyorlar. Fakat yerlerini terk ederlerse göbeğini bırakırlar, boğazında toplanırlar ve seni boğarlar.
Nous avons tous des vers... et tant qu'on les laisse tranquilles, ils ne bougent pas.
Birayla solucanlar arasında bir bağ var.
II faut des verres et des vers.
Solucanlar kötü kanı emer.
Ces vers la nettoieront.
Ben değil de, sen git solucanlar seni biraz şişmanlatsın.
Essaie donc.
Bu konudaki genel açıklama, hepimiz yani, ağaçlar, insanlar, balıklar, solucanlar, bakteriler, hepsi 4 milyon yıl önce, gezegenimizin ilk günlerinde varolan, tek bir canlıdan meydana geldi.
L'explication habituelle est que nous tous... les arbres, les êtres humains... les poissons, les moisissures, ou les bactéries... descendons tous d'une seule et même forme de vie... aux origines de la Terre, il y a quatre milliards d'années.
Sadece solucanlar vardı.
Seulement des vers.
Bana solucanları getirin.
Apportez-moi les Vers Perforants.
Solucanlar olmaz.
Pas les Vers Perforants!
Babamın ne olduğunu bilmiyordum... Klytus'a solucanları kullandırdı.
Je ne savais pas qui était mon père, avant qu'il me jette aux vers Perforants.
Solucanlar toprak yer ve yedikçe çıkarırlar. Bir türlü doymazlar.
Si les vers mangent la terre, qu'ils l'évacuent ensuite, ils la remangent en permanence.
Benim memba bağırsaklarımın benim kokuşmuş postumun önünde diz çökün, yoksa sizi bağırsak solucanlarıma yediririm.
My foonting turling dromes And hooptiously drangle me with crinkly bindlewurdles Or else I shall rend thee in the gobberwarts with my blurgle cruncheon
Böylece solucanlarımdan kazandığım... bütün parayı farelerine yatırabilirsin.
L'argent gagné avec mes taupes,.. .. tu le perdras avec tes souris.
"Sıraya girin" dedim, sizi iğrenç solucanlar!
J'ai dit rassemblement, bande de larves!
"Ayak uçlarınız çizgide olsun" dedim, iğrenç solucanlar!
J'ai dit posez vos pieds au bord du tracé à la craie, bande de larves!
Solucanlar, bunlar solucanlar.
Des vers, ce sont des vers.
Solucanlar!
Des vers...
Erkenci solucanların peşindeki erkenci kuşlar.
Toujours.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]