Soluk translate French
1,365 parallel translation
Abartmıyorum, soluk alamadılar.
Je veux dire, vraiment estomacquées.
Evet, soluk alıyor.
Oui, il respire.
Şimdi lütfen derin bir soluk al, Rory.
Bon, inspire profondément, s'il te plaît.
Şimdi normal soluk al.
Respire normalement.
Soluk alamadım.
Je pouvais pas respirer.
- İşe yaramıyor. - Soluk soluğa kaldı.
Il fait de l'hyperventilation.
Rengi de biraz soluk.
Il est un peu pâle.
Irkçılık yapacağım soluk benizli Dava et beni
Petit blanc, je crache sur toi
Çok soluk görünüyorsunuz.
- Vous étiez si pâle et si inerte.
Anılarımdaki o soluk günü tekrar yaşayabilsem.
* Music * Si ce jour heureux pouvait disparaitre Et à nouveau, qu'une nouvelle histoire commence * Music *
Neden soluk soluğa bu?
Pourquoi il la cherche?
Soluk benizli güzeller güzeli bir kızdı.
C'était une jolie fille, avec le teint pâle.
Eğer WolframHart onu çıkartmamış olsaydı, sen şu anda ölümün daha soluk bir gölgesi olurdun.
Ne cherchez plus ce qui me rend vert. Si WH ne te l'avaient pas extrait de la tête, tu serais de la pale couleur de la mort.
... ve karartma camlı araba veya kamyonetler veya soluk tenli, yamru yumru ve sivri dişli insanlar.
Ies voitures aux vitres teintées ou les gens pâlots aux dents pointues.
Biz kim oluyor, soluk benizli?
Qui ça "on," visage pâle?
Ev sahibi onu evinde ağlarken bulmuş. Hızlı soluk alıp veriyormuş.
On l'a découvert dans son appartement, hyper-ventilant.
- Soluk sonu karbondioksitine baktı mı?
- A-t-il mesuré le CO2 expiré?
Ama rengi çok soluk.
Mais il est si pâle!
- Zengin, temiz, soluk- - - Tamam. - Tamam.
Riche et blanc comme neige, une tête en papier mâché...
Bir soluk alırsın.
Il a eu le temps de s'aérer.
Benim için, her soluk yüz, iyi bir soluk yüzdür.
Pour moi, n'importe quel visage pâle est un bon visage pâle.
Bu kadar büyük bir şeyin soluk borusuna kaçıverdiğini sanmıyorum.
Je crois pas que ça ait pu passer par le mauvais trou.
Ve bunu merhumenin soluk borusundan parçalamadan mı çıkardınız?
Et vous avez sorti ça intact des voies aériennes de la défunte?
Onu hayata döndürmeye çalıştılarsa sosisi soluk borusundan niye çıkarmadılar?
S'ils ont tenté de la réanimer, pourquoi n'ont-ils pas trouvé la saucisse?
Soluk Suratın Oğlu, Oturan Boğa, sizin temsilciniz.
Son of Paleface, Sitting Bull. Votre putain de tête d'affiche.
Beş dakika soluk alamamış. Ve beynine oksijen gitmemiş.
Ses poumons n'ont pas reçu d'air pendant cinq minutes, ce qui fait que son cerveau a manqué d'oxygène.
Lanet olsun, Jackie, kısa, soluk, fakir bir kızı öpmek istemiyoum.
Chier Jackie, je ne veux pas embrasser une petite, pâle et pauvre fille!
- Ne? Sabah duştayken soluk boruma vurup şeker sigaralarımı alman güzeldi ama ben şimdi çıkmak istiyorum. - Dur!
C'était marrant quand tu m'as frappé à la gorge pour me piquer mes cigarettes au chocolat.
Soluk borusunu boydan boya kesmiş, gırtlak kapağını, dil kemiğini, dilini.
À travers la trachée, la jugulaire, l'épiglotte, l'os hyoïde, la langue.
O zaman hakikaten öleceksin ve medeniyetin soluk dinleri insanlığın ruhunu zehirlemeden çok önce dünyada dolanan kahramanlar gibi bir kahraman doğacak!
Oui, tu mourras... et tu seras réincarné en héros, comme ceux qui foulèrent la terre, bien avant les mornes religions de la civilisation qui ont souillé l'âme de l'homme!
Soluk şeyim nerede.
Il me faut mon inhalateur.
Yüzünde bu battaniyeyle nasıl soluk alıyor?
comment respire-t - elle avec tous ces vetements sur son visage?
Onlara kızıl adamların her şeyini öğret, soluk benizli kardeş.
Moi apprendre à Visages-Pâles tout sur Peaux-Rouges.
Elçi geliyor. Yolu hazırla. Sonsuz iniş, havadaki soluk.
On nous a envoyé pour annoncer sa fabuleuse apparition.
Bir soluk, bir tüy.
Aussi, Prophète, à toi.
Ve ırkçı duyarsızlığı lehindeki soluk yüzlülere özgü polemiklerin bir yana bana Yahudi karşıtı diyebilecek kadar duyarlısın.
Louis, c'est bien de savoir que tu n'as pas changé. Tu es toujours un citoyen honorifique de la Zone du Crépuscule.
Siyak çivi gibi tırnaklar, siyah ruj, siya sürme, siyak saçlar, soluk suratlar.
Vernis noir, rouge â lèvres noir, mascara, cheveux noirs, visage blanc.
İhtiyaç olduğunda soluk benizli dostumuz nereye kayboluyor?
Où est l'albinos de la mort quand on en a besoin?
Daha karanlık, daha soluk, daha gri...
Plus foncés, plus sombres, plus gris...
Ona yeni bir metin yazacağız, yeni bir içerik taze bir soluk katacağız.
On va écrire un nouveau texte, créer un nouveau contexte, et y insuffler une nouvelle fraîcheur.
Bak ona, hala soluk tenli. Hiç güçlü değil.
Avec son petit visage pâle, sans aucune force, on aurait vraiment dit une fille.
Söylersen soluk borunu ezerim.
Alors parle et je t'écrase la trachée.
- Elimizden geleni yapıyoruz. - Ölü bir adamın iki yıllık geçmişini buluyoruz ama soluk alan bir kızınkini bulamıyoruz.
Deux ans d'histoire sur un homme mort et on ne peut pas mettre la main sur une simple mortelle
Sonsuz ateş ve kükürtten önceki son soluk.
Dernier soupir avant l'éternelle damnation
Kesik sağ tarafta başlamış. Damara zarar vermiş ve atar damarı geçmiş soluk borusunda bitmiş.
L'entaille est partie de la carotide droite, sectionnant l'artère, la veine jugulaire pour s'arrêter à la trachée.
- Soluk yolları kavrulmuş.
Brûlure des voies respiratoires.
Bu soluk.
C'est faible.
Soluk rengine bakılırsa kan kaybından ölmüş.
Une blessure au couteau dans le ventre.
Soluk spreyi.
Pas servi à grand-chose.
Astımı varmış. Teknede soluk spreyi bulduk.
Elle avait un taux élevé d'albuterol.
Merhaba, soluk benizli.
La fin du monde est toute proche.