Sonne translate French
6,848 parallel translation
Asıl kimin üzüleceğini beni dinlemediğin için ve gerçekler ortaya çıkmadığında, kulağa yanlış geliyor ama Cam ile ilgili doğruların senin söylediğin gibi çıkmayacak.
Oh, vraiment? Et bien, je pense que tu seras celui qui sera désolé De ne pas m'avoir écouté quand la vérité ne sortira pas, ce qui ne sonne pas très bien, mais, en fait l'est, pas comme toi à propos de Cam.
- Adınız Rus adına benzemiyor.
Ça ne sonne pas vraiment russe.
Baba, çalıyor.
Papa, Ã § a sonne.
Sızıntıyı engelledik, neden hâlâ alarm ötüyor?
Si on a isolé la fuite, pourquoi l'alarme sonne encore?
Telefon çalıyor.
Ça sonne.
- Ama acil bir durum varmış gibi konuşuyorsun, hayatım.
Ça sonne comme une urgence, ma chère.
- Donald'ın işine benziyor.
- ça sonne comme un job pour Donald.
Telefon çaldı, açtığımda ses yoktu.
Le téléphone a sonné, et il n'y avait personne quand j'ai répondu.
Benim özgüvenimi kabul et.
A part ma confiance en moi. ( On sonne à la porte )
- Telefonun çalıyor.
- Oui? - Ton téléphone sonne.
Bu bozulmuş olmalı, çevirdiğim her yerde bipliyor ama ekranda birşey görünmüyor.
Celui-ci doit être foutu. Il sonne partout, mais il n'y a rien.
Sarah'nın yüzüme telefonu kapattığına inanabiliyor musun?
- Ça ne sonne pas, oui. - Elle t'évite.
Kulağa benim dövmeme yapmam gereken bir şeymiş gibi geliyor.
Ça sonne comme quelque chose que je dois faire avec mon tatouage.
Gidip yardım eder misin lütfen?
Pourriez-vous aller l'aider, - s'il vous plait? - [On Sonne à la porte]
Bu kulağa güzel gelmiyor mu?
Ça sonne bien, vous ne trouvez pas?
Kapı çalıyor, kapıyı açıyorum ve karşımda duruyor. Üzerinde onu en sonra gördüğümde giydiği o güzel elbise var.
On sonne à la porte, je vais ouvrir et elle est là, dans la jolie robe qu'elle portait la dernière fois que je l'ai vue.
Humerus çekilme geliyor!
Humérus, sonne la retraite!
Burada.
Là. - Il sonne.
Bunu daha az garip ve seksi olmayan şekilde söyleyemezsin, değil mi?
Tu ne peux pas faire en sorte que ça sonne moins bizarre et sexuel?
Bak kulağa nasıl geliyormuş.
Tu vois comme ça sonne?
Tuhaf geliyor.
Ça sonne bizarre.
Kulağa daha çok aralarında farklılık olmayan bir ayrım gibi geliyor.
Ca sonne comme une distinction sans aucune différence.
Birincisi, onu terk edemezsin çünkü sevgilin değil. İkincisi onu "terk etmek" biraz abartı olmuş.
D'une, tu ne peux pas le quitter, ce n'est pas ton petit ami, et de deux, le quitter sonne un peu "politique de la terre brûlée".
Ne olursa olsun, bu itiraf hakkında kulağa doğru gelen bir şey var.
Néanmoins, quelque chose dans ses aveux - sonne vrai. - Ils ont été enregistrés par la police.
Bu ses neden tanıdık geliyor?
Pourquoi ça sonne si familier?
Onun soyadı Sweeney ve Koothrapeeney bana pek doğru gelmedi.
Oh, eh bien, son nom est Sweeney, et quelque chose ne sonne pas bien dans Koothrapeeney.
Oradan inandırıcı gelmiyor, biliyorum.
Je sais que ça sonne faux.
Eğer bir şey yapmayı denerse alarmı çalıştır.
S'il tente quoi que ce soit, sonne l'alarme.
Ne güzel.
Ca sonne bien.
Ama şu kilisenin civarında alarm verildiğinde sıçrayanların nereden geldiğini anlayamadım.
Mais je n'arrive pas à trouver d'où sortent les Rampants quand l'alarme sonne près de cette église.
O adam olmak istemiyor musun, telefonun yanı başında oturan, .. arama için bekleyen, sonunda ne olacağını biliyorsun,
Tu veux être l'homme, assis près du téléphone, attendant qu'il sonne, pour enfin savoir,
Telefon çalıyor Doktor, duyabiliyor musun?
Le téléphone sonne, l'entends-tu?
- Ön kapının zili bozuk.
La porte de devant sonne.
Kulağa garip geldiğini biliyorum, çünkü onu ben oynuyorum.
Je sais que ça sonne bizarre parce que je la joue.
Kulağa komplo teorisi gibi geliyor.
Ca sonne quand une conspiration.
Bana "yalancı" demenin süslü bir şekli gibi geliyor kulağa, efendim.
Ca sonne comme une façon détournée de me faire passer pour un menteur, monsieur.
Çalmıyor ki.
Ça ne sonne pas.
Rosamund meşgul çalıyor.
Ça sonne toujours occupé.
- Oh.
- ( Téléphone qui sonne ) - Oh.
Sahildeki ev sayesinde telefonum susmaz oldu.
Grâce à ton coup de la maison de la plage, mon téléphone n'a pas arrêté de sonné.
- Direkt sesli mesaja.
Ça sonne ou direct le répondeur...
Alvin arıyor.
( Le téléphone sonne ) Oh, c'est Alvin.
Sanırım telefon çalıyor.
Je crois que le téléphone sonne.
- Önce çaldı mı peki?
- Est-ce que ça a d'abord sonné?
- Bana iyi bir...
Ca sonne comme un mobile pour moi.
Savaş vakti geldi.
L'heure de la guerre a sonné.
- Gong çaldı mı?
- Le gong a-t-il sonné?
Kapıdaki kimmiş?
Qui a sonné?
Sanırım zili yanışlıkla çaldın.
J'ai cru que vous aviez sonné par accident.
Hala kendine tam gelemedi ama sanırım daha iyi.
Il est encore un peu sonné. Mais il va mieux, enfin je crois.
Seninle konuşan yok Paul Bunyan.
On t'a pas sonné, toi.