Tahiti translate French
408 parallel translation
Önsöz - Kraliyet gemisi Bounty 1787 kışında Güney Denizinin keşfedilmemiş sularından Tahiti'ye gitmek üzere Potsmouth limanında beklemekteydi.
En décembre 1787... le Bounty mouille à Portsmouth avant de partir pour Tahiti... dans les eaux inexplorées de la Grande Mer du Sud.
- Bir nedenle atandın : Tahiti dili sözlüğü hazırlamak için.
Jeune homme, votre mission... est de me faire un dictionnaire de tahitien.
Bounty bu mu?
Le Bounty pour Tahiti?
Doğru Tahiti.
- Tout droit à Tahiti.
Sırtında biraz izi kalır ama Tahiti'ye uyar değil mi?
Un peu tatoué sur le dos, peut-être... mais c'est idéal pour Tahiti, pas vrai?
- Tahiti, geri zekalı.
Tahiti, demeuré!
Sonunda Tahiti'ye geldik.
Voici Tahiti, enfin.
Bu durumda ne yazık ki Tahiti'de karaya çıkamayacaksınız.
Vous n'aurez hélas aucune permission de terre à Tahiti.
Bay Byam, Tahiti sözlüğünüz.
M. Byam, votre dictionnaire tahitien.
- Kuzeybatı, Tahiti.
- Ouest-nord-ouest. Tahiti.
Tahiti, çocuklar!
Tahiti, les gars!
Burası Tahiti değil.
C'est pas Tahiti, c'est que Portsmouth!
Bakın efendim. Denize açıldığımız gün verdiğinin aynısı.
Regardez, comme celui qu'elle m'a donné au départ pour Tahiti.
Tahiti, Fiji Adaları, Mercan Denizi.
Ça vient de Tahiti, les îles Fidji, la mer de Corail.
Bu fotoğraf Tahiti'de çekildi.
C'est Tahiti.
Joe, Bayan Marton'a, resim yapmak için Tahiti'ye gittiğimi söyle.
Joe... Dites à Mme Marton que je suis parti peindre à Tahiti.
- Tahiti'ye mi geldik?
- C'est déjà Tahiti?
Hey, burası Tahiti değil!
Hé, c'est pas Tahiti.
Tahiti'nin en az 800 km uzağında.
C'est à au moins 800 km de Tahiti.
Tahiti'de hapisten kaçarken gardiyan bıçaklamışlar.
Un garde a été poignardé quand ils se sont évadés de la prison de Tahiti.
Bunlar Tahiti'nin sıkı gözetim altında tuttuğu haydutlar.
Ces hommes sont des desperados que Tahiti a jugé nécessaire de garder en détention coûte que coûte.
Tahiti'den kaçtılarsa, buradan daha kolay kaçarlar.
Ils se sont échappés de Tahiti et s'échapperont plus facilement d'ici.
Tahiti'deki gözlemevine telefonum.
- Mon appel à Tahiti. L'observatoire volcanique.
Tahiti hatta.
Tahiti est prêt.
- Tahiti'ye gidiyorlar.
- En transit. Ils vont à Tahiti.
Yarın Tahiti'de genel valiye gideceğim.
Demain soir, je serai à Tahiti, dans le bureau du gouverneur.
Tahiti'ye hapse gidiyormuşsunuz.
Vous allez en prison à Tahiti.
Tahiti hapishanesini yeğlerim.
Je préfère la prison de Tahiti.
Bir sonraki durak Tahiti!
Prochain arrêt, Tahiti!
Tahiti'de randevumuz var. Sekiz uzun yıl.
On a huit longues années qui nous attendent à Tahiti.
Tahiti'de cezanızı affettirebilirim.
Il est à Tahiti. Et je peux lui demander votre remise de peine.
- Tahiti'deki bu adamı tanıyor musun?
- Vous connaissez cet homme... - Oh, oui.
Bir gemide Tahiti'ye güvenle yol alıyor olabilirdi ama bizimle bir fırının önünde oturmayı seçti.
Il pourrait être hors de danger, sur un bateau en route pour Tahiti, mais il a choisi d'être ici avec nous, assis au bord de ce four.
Beni Tahiti adasına götürecek gemiye baktım.
Je regardais le navire qui devait me conduire à Tahiti.
Yani bir kaç haftayı kurtarmak için, Tahiti'ye kadar yol boyu aç kalacağız, ha?
Pour rattraper deux semaines, on nous affame jusqu'à Tahiti, hein?
Peki, Tahiti'ye zamanında gitmek için ihtiyacınız olan tüm tayınlarınızı vereceğim.
Je vous donnerai les rations nécessaires pour nous amener à Tahiti à temps. Maintenant, dehors!
"Tahiti'ye zamanında gitmek için ihtiyacınız olan tüm tayınlar."
"Les rations nécessaires pour nous amener à Tahiti à temps."
- Öyle düşünüyorum, efendim. Ama Tahiti'de, hakaret bu bayağı niyetlerin ihmaliyle bitebiliyor.
J'essaie de comprendre ce que vous attendez exactement de moi.
Tahiti tarzı. Aşıktı.
Quand on aura levé l'ancre.
Bütün İngiltere'yi besler.
Jamais revenir à Tahiti.
Kısaca ve şimdilik, planımız şöyle Tahiti'ye dönüp, esirleri bırakacağız alabileceğimiz kadar, su ve erzak alacağız ve bulabildiğimiz fazladan adamları.
Quand un homme se sacrifie comme vous, uniquement car il pense avoir raison, le Seigneur ne le laissera jamais tomber. Ou que nous allions, en Chine, en Islande ou ailleurs, vous aurez une belle vie, monsieur. C'est la volonté de Dieu.
Minarii dedi ki Tahiti insanlarını bu gemiyle uzağa götüreceksiniz.
Je n'ai pas besoin de toi pour me rappeler ma solitude.
Tahiti insanları der ki, "Sen hayattan nefret edersen, hayat da senden nefret eder." Maimiti gidecek.
Et sa conclusion est qu'aucun blâme ne vous est imputé concernant la perte du navire de Sa Majesté, le Bounty.
Tahiti?
Tahiti?
Horn Burnu'ndan Tahiti.
Tahiti par le Cap Horn.
- Doğru Tahiti efendim.
- Tout droit à Tahiti!
Biliyorum. Tahiti'ye bunları bir şeylerle doldurmaya gidiyoruz, doğru mu?
On va à Tahiti pour les remplir, c'est ça?
Ama Tahiti tarzı ona göre değildi.
- avant même d'arriver en Jamaïque.
Boyunlarını kırmam gerekse bile, adamların beni önemsemesini sağlayacağım. İşte, onu dinleyin. Şimdiden kaptan gibi davranıyor.
Brièvement, et pour le moment, nous agirons de la sorte, nous retournerons à Tahiti y déposer nos prisonniers, nous prendrons autant d'eau que possible et toutes les recrues que nous trouverons.
Maimiti gidecek.
Peuple Tahiti dire :
- Vurdum!
- C'est encore mieux que Tahiti.