Teleport translate French
29 parallel translation
Teleport.
Un téléporteur.
Buraya bana açacaksın, her canavarı, her odalayı, sürünen, uçan, teleport olan her şeyi.
Vous me montrez cet endroit, chaque monstre, chaque pièce, tout ce qui rampe, vole, se téléporte.
Evet. Demek ki yakın bir zamanda teleport olmuş.
Alors, elle a dû se téléporter récemment.
Farnsworth'un yeni ayrıştırıcı ışını aslında bildiğimiz teleport ışınından başka bir şey değil.
Le rayon désintégrateur Farnsworth est un simple rayon téléporteur.
Bu sadece ucuz bir teleport silahı.
C'est qu'un téléporteur.
Teleport silahı mı?
Le pistolet téléporteur?
Teleport yapabiliyor olsa da kendi kendine...
Même s'il peut se téléporter, alors sa queue préhensile est...
- Geçenlerde bir teleport cihazı geliştirdim. Fark ettim ki bu yolculuk denemek için harika bir fırsat olabilir.
- J'ai fabriqué un téléporteur, et je me suis dit que c'était l'occasion de le tester.
Teleport cihazı bizi Vegas'a götüremediğine göre uçağa yetişsek iyi olur.
Puisque le téléporteur n'a pas marché, on a plus qu'à prendre l'avion.
- Teleport makinam çalıştı.
Mon téléporteur a fonctionné.
- Teleport yeteneği mi var?
C'est un nid à emmerdes. C'est quoi, téléportation?
Kapalı veya değil bu önemli değil. Herkes Thinman'in teleport olabildiğini biliyor.
On sait tous que Thinman peut se téléporter.
Tamam. Şimdi düşünüyorum teleport deyince aklıma Kesişen Yollar Şeytanı geliyor.
C'est rien qu'une hypothèse, mais "téléportation", ça me fait penser à "Démon des Croisements".
Bu şey teleport olabiliyor ama bir işi ve arabası var.
Alors ce truc s'est téléporté mais il a un job et une voiture?
Şeytan mı? Nasıl lokantaya teleport oldun?
Comment vous êtes-vous téléporté au restaurant?
Demek teleport olayı yok.
Il n'y a pas eu de téléportation.
Evet ya da teleport olan bir şeytan veya bu duvarlardan geçebilen bir şey.
Un démon qui se téléporte. Un truc qui traverse des murs en béton.
Teleport cihazını hack'ledim. Affedersin.
J'ai piraté votre téléporteur.
- O oda yüzünden mi? - Orası Aida'nın teleport yeteneğini bastıracak tek yer.
- C'est le seul endroit qui peut empêcher Aida de se téléporter.
Bir şekilde üçümüzü iki duvar öteye 180 metre ileriye teleport etti.
Il nous a téléportés tous les trois à 200 mètres à travers deux murs.
Burada bir isinlama araci var!
Il y a un téléport!
Zamanini bosa harciyorsun.
Comme le téléport, tu perds ton temps.
Işınlan!
Y'a quelqu'un? Un, deux, trois, téléport!
- Özellikle içinde gömülü ışınlayıcı varsa. - Harika!
Surtout quand il a un téléport intégré.
Işınlayıcı çalıştı nihayetinde.
Le téléport a marché finalement.
- Işınlayıcıyı nereden aldı?
Où a-t-il eu ce téléport?
- Işınlama için beklemede kalın.
- J'attends près du téléport.
O dahili ışınlanma.
C'est le téléport interne.
Ayrıca ışınlanma cihazının avuç içi versiyonunu yaptım...
Et j'ai fait une version portative du téléport...