Troubles translate French
1,944 parallel translation
Görsel belirtiler var mı?
Des troubles de la vision?
Peki ya işitsel belirtiler?
Des troubles de l'audition?
Büyük stres genellikle disosiyatif dengesizliğe yol açabilir.
Un stress aussi aigu est souvent lié à différents troubles associatifs.
Dengesizlik mi?
- Des troubles?
İlk önce bana aldığı hediyeyi açacağım ve sonra sindirim sorunu çektiğim yalanını söyleyip izin isteyeceğim.
Je vais d'abord ouvrir le cadeau qu'elle m'offre, puis m'excuser, sous prétexte de troubles digestifs.
Sindirim sorunu çektiğimi belirtmem gerek eğer birdenbire izin istersem, paniğe kapılma.
Tiens, je remarque que j'ai des troubles digestifs, donc si je m'excuse abruptement, n'en sois pas alarmée.
Julia Winston'a yazılmış manik depresif bozukluk ilacı.
Traitement des troubles bipolaires pour Julia Watson.
Bu benim alanım değil, ama gördüğüme bakılırsa Otistik Spektrum Bozukluğu belirtisi gösteriyor.
Ce n'est pas mon domaine, mais de ce que j'ai vu, il exhibe des signes de troubles autistiques.
Bir şey olursa, ağaçların oraya kaçın!
Au premier signe de troubles, fuyez vers les bois!
Sosyal ilişkilerde ciddi bozukluk...
Bien sûr. Troubles graves dans des situations sociales...
Sakin suların kıyısına götürür.
Il me guide en eaux troubles.
Belirtiler ve Tedavisi ile Hafıza Kaybı.
Symptômes et traitements des troubles de l'amnésie.
Her ülkenin ordusu bir araya gelirse düzensizlikler oluşacaktır.
Les armées nationales sont le ferment des troubles.
Ama kalbiyle ilgili sorun düzelmedi. Şimdi de beyniyle ilgili bir sorun var.
Son problème cardiaque persiste, avec des troubles neuro.
Her zaman sorun çıkaran biri olmuştur.
Il a toujours été un fauteur de troubles.
Ordunun söylemiyle "fonksiyonel dikkat dağıtımı"
C'est ce que l'armée appelait des "troubles fonctionnels".
Eğer savaş doğalsa, neden her geçen gün travma sonrası bozukluktan muzdarip Amerikalı gazilerden 18'i intihar ediyor?
Eh bien si la guerre est naturelle, pourquoi y a-t-il 18 suicides chaque jour par des vétérans américains qui ont des troubles post-traumatiques?
Burmalı yetkililer protestoların bittiğini söyleyerek olayları yatıştırmaya çalışıyorlar ancak bu doğru değil.
Les autorités birmanes essaient de calmer le jeu, en disant que les troubles ont cessé.
Bu adam tam bir komünist.
C'est certainement un fauteur de troubles.
Ailemde hiç şizofren yoktu hiçbir psikolojik rahatsızlık, migren veya depresyon geçirmedim.
Il n'y a pas d'histoire de schizophrénie dans ma famille, je n'ai jamais souffert de troubles mentaux. pas de dépressions, pas de migraines, rien.
Ama gözlerim senin üzerinde Daredevil.
Mais je t'ai à l'œil, fauteur de troubles.
Yetmezlik temel olarak yemek ile ilgili düzensizlikten kaynaklanıyor, alkol tüketimini de buna dahildir.
Le fait de compenser engendre souvent des troubles... des troubles alimentaires. Il y a, entre autres, l'alcool.
Sürekli basınca bağlı ağrıların artmaması için bana ergonomik klavye lazım.
J'ai un clavier pour les troubles musculo squelettiques liés aux gestes répétitifs.
Bu zor günlerde gösterdiğiniz anlayış için teşekkürler.
Votre compassion est une bénédiction en ces temps troubles.
Ben St. Matthew's Hastanesi'ndeyken Dr. Kane'in kişilik bozukluklarını düzeltmek için uyguladığı terapiye göre, kendi görüntüleriyle yüzleşmeleri için hastalar birkaç gün boyunca aynalı bir odaya kapatıIırlardı.
Á l'époque où j'étais à St Matthew, la thérapie du Dr Kane pour les troubles de la personnalité consistait à enfermer plusieurs jours le patient dans une pièce couverte de miroirs pour le forcer à affronter sa propre image.
Flaccitra kısırlığa, cinsel isteksizliğe baş ağrısına, sivilceye, tembel penis hastalığına..... kızıla, kanlı boşalmalara ve birkaç başka yan etkiye daha sebep olabilir.
OBTENEZ UN ÉCHANTILLON GRATUIT Flaccitra peut causer l'infertilité, entraîner des troubles de l'humeur ou de l'appétit, des migraines, de l'acné fessier, la lèpre du pénis, la fièvre rouge, des éjaculations sanguines.
Siz bir yalancı ve baş belasısınız ve bana sorarsanız
Vous êtes une menteuse, une fautrice de troubles.
Adam 20 yılı aşkın bir süredir New York politika sahnesinde ve senin ifşa ettiğin tek şey kızının beslenme bozukluğu, ha?
Il est en politique à New York depuis 20 ans, et tout ce que tu révèles, c'est que sa fille souffre de troubles alimentaires?
Benim gibi bir serseriyle evlenir misin?
Épouserais-tu un fauteur de troubles comme moi?
Bütün dertlerini eski çantana koy
# Pack up your troubles in your old # # Kit-bag # #
Çünkü kişilik bozukluğu varmış ve posta kutularını yalamadan duramıyormuş.
Il souffre de troubles d'anxiété et est obsédé par les boîtes aux lettres.
Kişilik bozukluğu var diye okula gitmiyor olabilir.
Peut-être qu'il ne va pas à l'école à cause de ses troubles.
Şimdi, bahsi geçen şahıs teklifi kabul edecek olursa, ki bu kişi genelde dürüst sularda yüzen büyük bir balık gibidir ; yani söz dönüp dolaşıp şu noktaya geliyor :
S'il devait accepter, sache que c'est un gros poisson qui nage en eaux troubles. Donc, il est évident que j'aurai besoin d'un bon ami et du meilleur producteur à mes côtés.
Çünkü başı dertte.
À cause des troubles.
Güya duygusal sorunları çıkarıyor.
Censés faire sauter mes troubles émotionnels.
Tabii, tabii, aklıma gelmişken, yasal olarak bende panik uyku bozukluğu, olduğunu sana söylemem gerek.
Bien sûr. Au fait, je suis légalement obligé de te dire que je souffre de troubles paniques du sommeil.
Tamam, panik uyku bozukluğu ne peki?
C'est quoi, les troubles paniques du sommeil?
Zor bir süreçten geçiyoruz.
Les temps sont troubles.
Herhangi bir rahatsızlık yaratanlar, polis tarafından derhal tutuklanacaktır.
Tout fauteur de troubles sera immédiatement arrêté par la police.
HALK HUZURSUZ
TROUBLES CIVILS
Kuzey İrlanda, 1981 1969'daki'The Troubles'dan bu yana 2187 kişi öldürüldü.
Irlande du Nord, 1981 2 187 personnes ont été tuées durant "Les Troubles" depuis 1969.
Ama Virginia'lı uzmanların sosyopat eğilimli duyarsızlık dedikleri şeyde ben başarısızlığı imkansız hale getiren bir Makyavelcilik gördüm.
Là où les recruteurs de Virginie n'avaient vu que des troubles affectifs associés à une tendance sociopathe, moi, j'ai vu une personnalité machiavélique, pour qui l'échec serait impossible.
Hepsi sosyal karışıklığa, ayaklanmaya ve kıtlığa şahit oldu.
Ils ont connu des troubles sociaux, des révoltes et de la famine.
Hepimiz, sosyal karşı cins bunalımından muzdaripiz.
Nous souffrons de troubles de l'identité masculine.
Bize senin geçmişte ruhsal bir bozukluk nedeniyle tedavi gördüğünden bahsetti.
Vous avez été soigné pour troubles mentaux.
Ruhsal bir bozukluk mu?
Troubles mentaux?
Bende bir bozukluk olduğunu söylüyorlar.
Ils disent que ce sont des troubles.
Rahatsızlığın için.
C'est contre tes troubles?
Sivil kargaşa tartışmasız durumu daha da şiddetlendirecektir.
Des troubles civils aggraveraient sans aucun doute la situation.
Anlıyorum, Lakin bu tehlikeli zamanlarda, yanınızda Klon refakati olması gerekiyor.
Je comprends, mais en ces temps troublés, des clones devraient vous escorter.
Eğer karışıklıktan istifade edersen yönetime en yakın sen olursun.
Profitant de ces temps troublés pour unifier le pays, tu deviendras régent.