Truc translate French
73,989 parallel translation
Siz başlayın. Ben burada bir şeyler yerim.
Mangez sans moi, je m'achèterai un truc ici.
- Evet. Yaptığın bu, değil mi?
- C'est ton truc, hein?
Tuhaf bir şeyler dönüyor.
Il se passe un truc bizarre.
Kılıç çoktan o enerji şeyine bağlanmış.
On dirait que l'Épée est déjà alimentée par le truc de puissance.
Bilmediğim bir şey mi var?
J'ai loupé un truc?
Daha havalı bir yeteneğim olmalıydı, görünmezlik gibi...
J'aurais dû avoir un truc cool, du genre être invisible.
- Beynimde ne sorun olduğunu öğrenmek için o şeyi kullanalım.
Servons-nous de ce truc pour voir ce qui cloche avec mon cerveau.
Ve eğer büyük, büyük, büyük bilmem nesi intihar edince Thawne'un varlığı son bulduysa belki de yokluğu onu yakalamasın diye kaçıyordur.
Si Thawne a cessé d'exister au moment où son arrière-arrière-truc s'est tué, alors peut-être qu'il doit bouger pour que sa non-existence ne le rattrape pas!
Asıl hastalıklı olan şu, rüyadan sonra tahrik olmuştum.
Le truc tordu, c'est qu'après ce rêve, je me suis masturbé.
Bu özel uçuş olayına alışabilirim cidden.
Tout ce truc de vol privé, c'est une chose à laquelle je pourrais m'habituer.
Neydi, sana en yakın insanları zehirlediğine dair bir saçmalık mı?
C'est quoi, un truc débile à propos d'empoisonner les gens qui te sont proches?
Diyeceğim şu ki, 3 aydır kadını arıyordum ama nasıl bir tanık koruma programına girmişse artık, epey iyi.
Le truc est que je l'ai cherchée durant les trois derniers mois, mais le programme de protection des témoins dans lequel elle est est sacrément bon
Sayılır birtanem.
C'est un peu mon truc, bébé.
O şeyi evde tutmana izin vermemin tek sebebi evi korumak için buna ihtiyacımız olduğunu söylemendi.
La seule raison pour laquelle j'accepte que tu gardes ce truc dans la maison c'est parce que tu as dit qu'on avait besoin de protection ici.
Evet, neden böyle bir şey yok?
Ouais. Pourquoi on ne voudrait pas un truc comme ça?
Ciddiyim. Bir konuda haber aldım ve bence bu önüne geçmen gereken bir şey.
Je viens d'être prévenu d'un truc, et je pense que c'est une situation dont vous devez vous sortir.
En başından beri seni düşürmeye çalıştığı yer.
Le truc pour lequel il t'a piégé au départ.
Kullens'ın karısıyla ilgili olay... Adam bunu hak etmiyor.
Le truc avec la femme de Kullens, il ne mérite pas ça.
Felicity, Kullens olayını bana, John'un ona söylediği bir şey yüzünden anlattı.
Felicity m'a parlé du truc des Kullens, à cause de quelque chose que John lui a dit.
Mesele şu ki, bu haber oldukça önemli.
Le truc c'est que cette histoire est importante.
Felicity'nin notunda bir iblisle ilgili bir şey yazıyordu.
Le mot de Felicity disait un truc à propos d'un démon...
Palmer Tek'te bunun gibi bir şey üzerinde çalışıyorduk ve...
On travaillait sur un truc comme ça chez Palmer Tech et...
Sesine ne oldu senin?
C'est quoi ce truc que tu fais avec ta voix?
T kürelerim olmadan EMP'den sonra bu şeyin diğer tarafına ne olduğunu bilmenin imkanı yok.
Sans mes T-sphères, il n'y a aucun moyen de savoir ce qu'il y a de l'autre côté de ce truc après l'explosion IEM.
Pek benlik bir olay değil bu.
Je ne pense pas que ce soit mon truc.
İnekliği bırakıp o şeyi Felicty ve Oliver'ı kurtarmak için kullanmaya ne dersin?
Ça ne te dirait pas moins de geekerie et plus de recherches sur comment utiliser ce truc pour faire sortir Felicity et Oliver?
- Mesele de orada.
- C'est ça le truc.
Gilmour, malın devamı için geliyor musunuz?
Gilmour, vous arrivez avec plus de ce truc ou quoi?
Chase bunları nereye depoluyor öğrenmeli ve yaymadan durdurmalıyız.
Il faut qu'on trouve où Chase a stocké ce truc et l'arrêter avant qu'il ne le diffuse.
Terrific, cihazı etkisiz hale getir!
Terrific, désarme ce truc.
Hiç sevmiyorum şunu.
Je déteste ce truc.
- Umarım bu şey düşündüğümüz şeydir.
J'espère que ce truc fait ce qu'on pense qu'il fait. Moi aussi.
- Evet, öyle bir şey.
- Un truc comme ça.
- Sakinleş bakalım kovboy! Öğrendiğim bir şey var biliyor musun Hilly.
Tu sais, j'ai appris un truc, Hilly.
Mesele şu ki dışarıda tabelanızı gördüm ve "Nereye gittiğimizi biliriz." yazıyor.
Eh bien, c'est ça le truc. J'ai vu votre panneau dehors. C'est écrit "Nous savons où nous allons."
- Protomolekül bir şey inşa ediyor ama ne olduğunu bilmiyoruz.
La protomolécule construit un truc - et on ignore quoi.
Sanırım elimde kullanabileceği bir şey var.
Je crois avoir un truc qu'elle peut utiliser.
Fikrimi değiştirip bu şeyi sana geri vermeden gitsen iyi olur.
Vas-y, avant que je change d'avis et que je te rende ce truc.
Evet, ayrıca o zımbırtının bu civardan olmadığını da söyledi.
Oui, il a aussi dit que ce truc... Ne venait pas d'ici.
Yani biz kimiz ki o şeyin neler yapabileceğini söyleyelim?
On est qui pour dire ce que ce truc peut faire?
Bu şeyin tümünü onun kontrol ettiğini düşünüyorum.
Je pense qu'elle contrôle ce truc totalement.
Nauvoo'ya yaptığı gibi onlardan da kurtulur. Ya da çok daha kötüsünü yapar.
Elle les esquivera comme elle l'a fait du Nauvoo, ou un truc bien pire.
İlk sahibi Çinliydi, o yüzden lanet şeyi kapattım.
L'ancien propriétaire était chinois alors j'ai désactivé ce fichu truc.
Sana göstermem gereken bir şey var.
Je veux te montrer un truc.
Hayır, orada gerçekten kötü bir şeyler olduğunu fark edip ve Dünya'yı meselenin dışında tutmak istediler.
Ils ont vu un truc vraiment méchant s'y passer, et ils ont voulu protéger la Terre.
Yeni bir şey, bir yaşam formuydu.
C'était un truc nouveau. Une forme de vie.
- Aşmamız gereken ilk şey bu.
Le premier truc qu'on doit neutraliser c'est ça.
Lütfen Tanrım! Evrende yanlış olan her lanet şey için kendine pay çıkarmayı kes.
Bon sang, arrête de prendre le crédit pour chaque truc qui foire dans l'univers.
Bizi düşüyormuş gibi göster.
Fais-nous ressembler à un truc abandonné.
Sonra birden ters bir şeyler olduğunu fark ettim.
Mais là, j'ai compris qu'un truc clochait.
İşte olay da bu zaten.
Bon, voilà le truc.