English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ T ] / Tıntın

Tıntın translate French

517 parallel translation
Tıpkı bir kaşıntı hissi gibi. Geçmesi için kaşımalısın.
Si ça démange, il faut gratter.
Eğer bir sıkıntınız olursa duvara tıklamanız yeter. - Teşekkür ederim Bay -
- Merci, M...
Bu liste, benim pek şık arkadaşım Bay Colpeper'ın evinden aldığım yangın nöbeti çizelgesi ve sana alıntı yaptığım tarihler de onun nöbette olduğu geceler.
Le tableau des tours de garde que j'ai trouvé chez M. Colpeper. Aux dates que je t'ai énoncées, il effectuait des gardes...
" Bu alçağın cezalandırılmasının ayrıntıları
Qu'y a-t-il, Tony?
Bundan yüz kopya çıkarın. Ayrıntılı bir tarifle, her tarafa dağıtın.
Faites en circuler 100 copies avec une description détaillée.
Akıntıdan inerken de ayak bağı oldum değil mi?
Pourtant, je n'ai pas l'impression de t'avoir gêné.
Lâkin bu yazıtından ötürü nadide bir kalıntı. Bu yazıtın üzerindeki metin İncil : Krallar Kitabı'ndaki pasajı doğruluyor.
Elle corrobore un passage du Livre des Rois, dans la Bible, qu'on tenait pour une légende.
Onu, en ince ayrıntısına kadar gördün tıpkı diğer insanların diğer şeyleri gördüğü gibi ama sadece zihninde gördün.
Vous l'avez vue, dans tous les détails, aussi clairement qu'on puisse voir... mais seulement dans votre esprit.
- Bu sabahki sıkıntın da bu mu?
- T'as que ça à faire, ce matin?
Bu erlerin başını birçok sıkıntıdan kurtarabilirsin.
Si tu t'en occupes, c'est pour épargner les recrues.
"Bir zamanlar ihtişâmıyla göz kamaştıran yapının yıkıntılarını görsünler?"
" "Pourquoi le Seigneur a-t-il fait cela à cette terre et à cette maison?" "
Ve eğer gerçek değilse neden İncil'den alıntı yapsın, tabi onun kişiliğini tahrip etme niyeti hariç?
Dans ce cas, pourquoi la cite-t-il, si ce n'est pour lui causer du tort?
Senin sıkıntın ne?
T'as aucun goût, ma parole.
Pekala, sıkıntın ne anlat bakalım.
Alors, racontez-moi, que vous arrive-t-il?
Ölümünün bizi sıkıntıya sokmamasını ümit ediyorum, efendim.
Ainsi n'agira-t-il qu'en son nom, et non celui du Shogun.
Bu lafa takıntın var senin.
T'es obsédée par cette phrase.
Özgür dünyaya karşı kullanılmak üzere geliştirilen kimyasal savaş projesinin tüm ayrıntılarının kayıt edildiği bobin ortadan yok oldu.
Il existe une bande d'enregistreur à bobines contenant les détails d'un projet de guerre chimique en préparation pour être utilisé contre le monde libre.
O çalıntı olacağından, iş biter bitmez araçtan kurtulacaksın.
Volée! Débarrasse-t'en une fois le travail fini.
Bu yüzden mi çalıntı atların kapısına kilit vurdun şimdi?
Tu t'intéresses aux chevaux?
- Niye sıkıntılısın, Richard?
Qu'y a-t-il, Richard?
Adli tıp doktoru, tırnaklarının altında ipek bir kravata ait kalıntılar buldu.
Sous les ongles le labo a trouvé des fils de soie bleue arrachés à une cravate.
Sana sıkıntı çıkarmak istemem John ama seni yormaktansa yaşananları kendim yazdım. Sen de imzalarsın, tamam mı?
J'ai horreur de te déranger John, mais plutot que de t'embêter j'ai écrit ce qui s'était passé, il te reste à le signer, d'accord?
Çalıntı mal suçlamasının nihai kararını duymak için New Hampshire'da federal mahkemeye çıkmak dışında istemediğin bir şey yapmak zorunda değilsin.
Rien ne t'oblige à faire ce que tu ne veux pas faire, sauf de te présenter devant le tribunal du New Hampshire pour répondre à une accusation de recel et de complicité.
İmzalar gerçekti. Kanıt hakkındaki yorumlar da - alıntı yapıyorum - şüphe götürmez, çürütülemez ve bariz bir şekilde... "
les faux n'en étaient pas, la preuve était irréfutable.
Yaşadıklarınla sıkıntının üstesinden geldiğine inanıyorum. Gerçekten.
Je pense vraiment que cette expérience t'a fait du bien.
Şimdi sen de yolu açık büyük bir boksörsün, bana bir kırıntı bile atmazsın.
Maintenant que t'es quelqu'un, tu m'envoies même pas quelques miettes!
Bu ayrıntılı zamanlama cihazının bir No9 için tasarlandığı 1958'deki karşı casusluk amaçlı NATO toplantısında tanıtılmıştı..
Ce mécanisme de minuterie a été désigné un No9 en 1958 lors d'une réunion de l'OTAN sur les agences de contre-espionnage.
Hâlâ aramızda fiziksel bir çekim olsa bile ve bazı nostaljik kalıntıların etkisi olsa da burada olmamın tek nedeni para.
Bien qu'il y ait une certaine attirance physique entre nous... et même un reste d'affection dû avant tout à la nostalgie... ma seule raison d'être ici, c'est l'argent... - A-R-G-E-N-T... alors, commençons par remettre ta carcasse en forme. L'
Lütfen, Eva. Sıkıntını anlatabilir misin?
Je t'en prie, dis-moi ce qu'il y a.
Söyledim ya, çalıntı eşyalarını kendine sakla.
Je t'ai dit de garder tes trucs volés.
Doktora göre yanarken eriyerek adamın suratına neyse, ayrıntıları duymak istemezsin.
Le coroner dit qu'on aurait dû les retrouver fondues dans son... Je t'épargne les détails.
Adli tıp giyisilerde alçıtaşı, talaş ve altın kalıntılarına rastlamış.
On a trouvé des traces de plâtre, de sciure et d'or sur leurs vêtements. - De l'or?
Çalıntı kredi kartını nasıI açıkladı?
Comment a-t-il expliqué la carte de crédit volée?
- Sızıntı yapmak zorunda mısın yoksa değil misin?
- T'as envie de pisser ou pas?
Yakıt sıkıntısı bazı bölgelerde takviyeleri aksatıyor... ancak stok eksikliği bulunmuyor.
Le manque d'essence gêne l'approvisionnement de certaines zones, mais il n'y a pas de problème de stock.
Şimdiyse sen, bir zamanlar yakıp yıkmış olduğun bu kalenin kalıntılarına sığındın!
Tu t'abrites dans les ruines que tu as incendiées!
Galiba ölüm artık onun sıkıntısını hafifletmeye yetmiyor.
- Ce qui t'a vraiment fait peur.
Yolunun üzeri değil Bu kadar sıkıntıya girmeni isteyemem.
Ce n'est pas sur ton chemin. Ça me gêne de t'en demander tant.
Yani burada gerçekleşmek üzere olan şey milyonlarca yıkıntının içinden sadece biri.
Alors, que va-t-il se passer ici? C'est juste une forme de délabrement parmi les millions qui existent.
Ah! Sen ne yaptığını sanıyorsun, ha? Tamamen yabancı birine, hakkımızdaki en mahrem ayrıntıları anlatıyorsun.
Quelle mouche t'a piquée pour te mettre à raconter les détails de notre vie intime?
Tıbbî kütüphanede ayrıntılı bir arama yapın. Onun gibi bir şeyin daha önce hiç görülmediğine emin olun.
Epluchez les publications à la recherche d'un autre comme lui.
- Oyuncak fabrikasının ayrıntılı planlarını.
- Qu'est-ce que t'as trouvé?
Takıntılısın, duramıyorsun!
Tu es obsédée, tu n'arrives pas à t'arrêter!
Uzun vadede, sıkıntıdan patlayacaksın.
A la fin, tu t'ennuierais à mourir.
"Mutsuz olanı, yavaşı, çirkini, araba sürmeyi bilmeyeni otobana düzgün giremeyeni, şeridinde sabit kalamayanı sinyal vermeyeni, paralel park yapamayanı hapşıranları, doldurulmuşları, tıkanmışları yazısı kötü olanları, aramalarınıza cevap vermeyenleri, kepeklileri dişlerinin arasında yemek kalıntısı olanları, az güvenilecekleri bir yeri tıraş etmeyi unutanları bize getirin." Bir diğer deyişle işlevsiz insanları, sakatları bir şekilde vagona tıkıştırabilirseniz bize yollayın, biz istiyoruz onları.
ceux qui ne savent pas se garer, ceux qui éternuent, les boulimiques, les estropiés, ceux qui écrivent mal, ceux qui ont des pellicules, qui ne se brossent pas les dents, les mauvais payeurs, les ruinés, les mal rasés... En d'autres termes, tous les anormaux, tous les ratés que vous pouvez entasser dans un train à bestiaux, envoyez-les-nous.
- Burada sıkıntıdan patlamış olmalısın.
Tu dois t'ennuyer, ici!
- Gördün mü? Sıkıntını attın.
Tu t'es lâché.
Tabi sen de yanlış taraftasın bu seni oldukça kötü bir sıkıntıya sokabilir değil mi?
Comme toi t'es du mauvais côté... T'es plutôt mal placé, pas vrai?
Kamyonların bağlı olduğu firma ayrıntılı kayıt tutmuyormuş.
La société qui possède le camion ne garde aucun rapport détaillé.
Ayrıntıya girmeyeyim, çok karmaşık ve sanırım senin de fazla zamanın yoktur.
Je t'épargne les détails, c'est compliqué et tu n'as sans doute pas le temps.
Aslında sıkıntını azaltmaya çalışıyorum geçtiğin Johnny Roselli ydi.
En fait, j'essaie de t'éviter un embarras. C'est Johnny Roselli que tu viens de croiser.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]