Umursamıyorsun translate French
353 parallel translation
Anladım, rozetlerden korkan heriflerle takıla takıla sende umursamıyorsun.
Ça t'amuse plus de faire peur aux gens avec?
Eskiden bana soru sorardın, sonra emir verdin, şimdi umursamıyorsun.
A présent, tu m'ignores.
Kendin dışında hiçbirşeyi umursamıyorsun.
Tu ne t'intéresses qu'à toi!
Umursamıyorsun, sorun da bu.
C'est l'ennui.
Bana ne olacağını umursamıyorsun artık.
Tu te fiches de ce qui m'arrive.
Beni fazla umursamıyorsun, değil mi?
Vous ne m'aimez guère, n'est-ce pas?
Bu son olan biteni umursamıyorsun, değil mi? Hayır, elbette.
N'allez pas vous disputer au dernier moment...
Geç gitmeyi umursamıyorsun yani.
Tu t'en fous d'arriver en retard.
- Beni umursamıyorsun.
Tu te moques de moi. J'ai mon travail.
- Hiç mi umursamıyorsun?
- Tu t'en fiches?
Ama gözlerin Yukiko'dan başkasını görmüyor. Beni umursamıyorsun.
Puis ma fille t'a tapé dans l'œil et tu m'as trompée.
Yeni kıyafetleri falan umursamıyorsun.
Tu t'en fous des nouveaux vêtements.
Beni umursamıyorsun.
Vous vous fichez pas mal de moi!
Beni umursamıyorsun. Öyle değil mi?
Vous devez penser que je l'ai bien mérité et rire de moi.
Beni umursamıyorsun ki.
Vous ne vous intéressez pas à moi.
- Hiç umursamıyorsun, değil mi?
- Ça vous laisse froid, hein?
Yalnız olmamı, bir zavallı ve kimsenin acıma duymadığı bir öksüz olmamı umursamıyorsun.
Tu ne m'aimes point, dans ma solitude. Je suis un orphelin abandonné. Personne n'a pour moi de compassion.
Sen kendini hiç umursamıyorsun, ama Clay'i umursuyorsun.
Tu ne tiens pas à la vie. Tu ne tiens qu'à Clay.
Artık beni eskisi kadar umursamıyorsun.
Tu ne tiens plus autant à moi.
İyi ya da kötü biri olmamı umursamıyorsun bile.
Tu te fiches de savoir si je suis bon ou mauvais.
Hâlâ cezaevi kurallarını umursamıyorsun, öyle değil mi?
Toujours en porte-à-faux avec le règlement.
İsteklerimi ya da düşüncelerimi hiç umursamıyorsun.
Tu n'essaies jamais de deviner mes désirs ou mes pensées.
Gerçek şu ki, sen beni hiç umursamıyorsun. Çünkü eğer umursarsan kıskanç olacaksın.
Tu te fous complètement de moi... parce qu'autrement, tu serais jalouse.
Belki de yaşamayı umursamıyorsun.
Vous vous fichez de mourir.
Sen o beş adamı umursamıyorsun. Hayır gülüyorum.
Tu ne te tracasses pas tellement pour ces cinq morts.
Beni hiç umursamıyorsun.
Et tu te fiches complètement de moi.
ve beni hiç umursamıyorsun
Tu ne veux pas qu'elle te voie... Moi, tu m'oublies.
Ne yaptığımı umursamıyorsun, orası bariz ortada.
Tu t'en fiches, c'est parfaitement évident.
Neden umursamıyorsun, Slater?
C'est bien l'état d'esprit qu'il faut, n'est-ce pas?
Hiçbir şeyi umursamıyorsun, değil mi?
Rien n'est important pour toi.
Benim ne istediğimi veya neye ihtiyacım olduğunu umursamıyorsun bile.
Vous ne vous souciez pas du tout ce que je veux ou dont j'ai besoin.
Son maçınız olmasını bile umursamıyorsun. Lise takımın için bir daha yenilemeyeceksin.
Même si tu ne devais plus jamais jouer... ne laisse pas ton équipe prendre une autre raclée.
- Bir şey biliyor musun? Beni umursamıyorsun, ben de seni hiç takmıyorum.
Tu t'intéresses pas à moi et je me fous de toi.
Kendi düşkünlüğünü umursamıyorsun.
Vous aimez vous faire plaisir.
Ama para senin umursamıyorsun değil mi?
Mais tu t'en moques, de l'argent, pas vrai?
Hiç bir şeyi umursamıyorsun, özel ilişkiler aşk, seks, duygusallık. - Tamam.
Relations personnelles, amour... sexe, affection...
Sadece umursamıyorsun.
Vous vous en fichez.
Bunlardan hiçbirini umursamıyorsun.
Tu te moques de tout ça.
Yerini umursamıyorsun, değil mi?
Puisque tu fais ça n'importe où.
Beni ve ailemi umursamıyorsun. Nişan partime bile gelmedin.
Vous ne vous souciez pas assez de moi et ma famille pour que je vous invite à mes fiançailles.
Ama diğer erkeklerin seni sikmesini umursamıyorsun.
Mais ça te fait rien que d'autres gars te baisent?
Umursamıyorsun, değil mi?
Ça t'est égal, hein?
Nerede olduğunu umursamıyorsun.
Tu te moques de savoir où elle est!
Demek benim adımı umursamıyorsun.
Mon nom, tu t'en fiches.
Söylediğim hiçbir şeyi umursamıyorsun.
T'en as rien à foutre de ce que je dis.
Ama sen umursamıyorsun bile.
Vous vous en fichez!
Eğer bilmiş olsaydım, kendime söylerdim. Ve sen de umursamıyorsun, yoksa bana söylerdin!
Ma pauvre mère doit être dans tous ses états.
Hiç umursamıyorsun!
C'est mes manuscrits! Vraiment!
Umursamıyorsun bile
Tu t'en fiches.
Gerçekten umursamıyorsun.
Tu t'en fiches, hein?
Umursamıyormuş gibi yapıyorsun çünkü Avrupa'nın Frasier Crane ile olan ilişkimin sonunu getireceğine inanıyorsun.
Tu prends ça avec détachement parce que tu penses que l'Europe sonnera le glas de ma relation avec Frasier Crane.