Venüs translate French
607 parallel translation
Demek, Sarışın Venüs sensin ha?
Alors, c'est toi, la Vénus blonde?
Şu "Sarışın Venüs" icadım işi bitirdi.
Ce truc de "Vénus blonde" a marché.
Venüs'ün makyaj masasına koyduğu fotoğraftaki adamsınız.
Vous êtes celui que Vénus avait en photo sur sa table.
Şu kadın, Venüs denilen kadına benziyor.
Cette femme ressemblait à la fameuse Vénus.
Venüs De Milo heykeli.
C'est la Vénus de Milo.
- Bu nedir? - Bir başka Venüs.
- Qu'est-ce que c'est?
İşte o da Venüs.
C'est Vénus.
Eğer oyununda bisiklet sürücüsü varsa eskiden "Tekerler üzerindeki Venüs" olarak bilinirdim.
. J'étais La Vénus du Vélo!
Şu da Venüs.
C'est Vénus!
Venüs'e doğru doğuya gidiyoruz.
Nous sommes allés vers Vénus, vers l'est.
Şapkamı, Milo'lu Venüs'ten daha alımlı olan vestiyerdeki kıza bıraktım.
" J'file mon galure à une ravageuse plus gironde qu'la Vénus de Milo,
Benim en sevdiğim, Venüs.
Voici ma Vénus préférée.
Suyin, seni hiç denizden yükselen Venüs gibi düşünmemiştim.
Je ne vous attendais pas en Vénus naissant des vagues.
Ben Venüs'üm.
Je suis Vénus!
- Saçma. Venüs de olsa, Adonis ile Merkür'ün her ikisi de olsa umurumda değil.
Il peut être Vénus, Adonis et Mercure tout à la fois!
Huzurlarınızda ; Venüs ve Bakire Meryem Altın Yunus ve Golconde kraliçesiyle birlikte.
Et vous verrez Vénus et Madame la Vierge, avec le Dauphin d'or et la Reine de Golconde!
Albay Calder Venüs'e yapılan keşif gezisinden yeni döndü.
Le colonel Calder vient de retourner d'une expédition de Vénus.
Venüs.
Vénus.
Venüs gezegeni.
La planète Vénus.
- Venüs gezegeni mi?
- La planète Vénus?
Bu meselenin çok önemli olduğunu bildirmişlerdi... ama Venüs gezegeni?
J'ai été informé que tout ceci été lié à quelque chose d'énorme Mais la planète Vénus?
Venüs atmosferi insanların nefes alması ve uzun süre yaşayabilmesi için uygun değil. Hem de her koşulda çalışan solunum cihazlarımıza rağmen.
L'atmosphère de Vénus est telle qu'un homme ne peut respirer et survivre longtemps Même avec l'utilisation d'équipement respiratoire adéquats.
Fakat oraya dönmek zorundayız. Çünkü Venüs'te, uygarlığımıza... büyük fayda sağlayacak önemli mineraller keşfedildi.
Et on doit y retourner, car sur Vénus on a découvert des minéraux importants Cela aurait d'énormes avantages pour notre civilisation.
Venüs'te tesadüfen bu yaratıkların elektrik şokuna karşı... zayıf olduklarını ve kontrollü voltajın onları bayılttığını keşfettik.
Sur Vénus, nous avons découvert par accident que ces créatures Sont sensibles à l'électricité et qu'une décharge peut les paralyser.
"Venüs gezegenine inmiştir."
"... avait atterri sur Vénus. "
- Venüs mü?
- Vénus?
"... Venüs gezegenine inmiştir. Gemi denize düştüğünde...
"... avait atterri sur Vénus et était de retour sur Terre quand la fusée...
O canavar Venüs'ten gelmektedir.
Cette bête vient de Vénus.
Bu, insanlar için zehirli olan Venüs atmosferinde... yaşayabilmemiz için yapılan bilimsel bir çalışmanın önemli bir deneğidir.
C'est un objet essentiel d'étude scientifique pour permettre à l'homme de résister à l'atmosphère toxique de Vénus.
Yoksa bu Venüs'te normal mi?
Ou bien est-ce normal sur Vénus?
General Mclntosh bu yaratığın Venüs'te... nasıl sağ kaldığını öğrenmemizin önemini anlattı.
Le général Mclntosh nous a dit l'importance De savoir comment cet animal survit sur Vénus.
Yaratığın solunum sisteminde, Venüs'teki tüm zehirli gazları... bloke eden bir tür lifli filtre elemanı olduğunu keşfettik.
Nous avons découvert que le système respiratoire de la créature contient une sorte de filtre qui bloque toutes les vapeurs toxiques de Vénus.
Afrodit'in ( Venüs ) bir armağanı.
C'est un cadeau de dame Aphrodite Vénus.
Afrodit Venüs, onların kalplerine parmak ucuyla dokunur dokunmaz içlerindeki kötülük yok olur.
Oui, et de plus, dame Aphrodite Vénus effleure leur coeur et là, le diable se déchaîne.
birer yudum alalım ve Venüs Afrodit gelip bize dokunsun.
Et dame Vénus Aphrodite viendra nous toucher tous les deux.
Sanırım Venüs Afrodit, şu an bana dokundu.
Je crois que dame Vénus Aphrodite vient de me toucher de la bonne manière.
Venüs sinekkapanı.
La Vénus gobe-mouches.
Bir tanesi Milano'dan. Vücudu, kuzen, Venüs Heykeli gibi. Kalçaları hayal kurmak için.
Celle de Milan est une véritable Vénus, avec des hanches à faire rêver.
New Orleans'dakinden çok daha güzelsin. Gerçek bir Venüs'e benzemişsin.
Tu es deux fois plus belle qu'à La Nouvelle Orléans.
Venüs'ün bu iki kızı gladyatörleri kışkırttılar... onları ölümüne dövüşmeye zorladılar, ve ne oluyor demeye kalmadan... kendimi bir devrimin ortasında buldum.
Ces deux filles de Vénus ont raillé les gladiateurs... les ont forcés à se battre à mort et avant que je cligne de l'œil... j'avais une révolution sur les bras!
Sovyet füzeleri Venüs!
Les missiles soviétiques. Vénus!
Her iki gezegen de çok sıcak. Tıpkı bizim Venüs gibi.
Température élevée, similaire à Vénus, pour les deux planètes.
Oh mucizevi hayal, oh yüce hayalet, asma yaprakları içinde, Venüs buraya geliyor.
O miraculeuse vision, o sublime apparition, dans le feuillage de la vigne, voici Venus la Cypriote.
Venüs böcek yiyeni bu bitkilerin en bilinenlerindendir.
L'attrape-mouche de Vénus est l'une des plus connues.
Roma ve Yunan uygarlıklarındaki aşk ve güzellik tanrıçaları... Venüs ve Afrodit gibi, ona da tapılmasına rağmen O'nunki şeytani bir sevgiydi, şiddete sürükleyen.
Bien qu'elle fut vénérée comme la déesse de l'amour et de la beauté, telles Venus et Aphrodite chez les Grecs et les Romains, son amour était vil, cruel et sanglant.
Sen Venüs'ün soyundan gelmeyi seçmiştin, değil mi?
C'est bien de vénus que vous avez choisi de descendre?
Mars, Venüs ve Merkür.
Mars, Vénus et Mercure...
Hatta Venüs'e gidecek bir roket aracı bile yapabilirdim.
J'aurais pu construire une navette pour aller sur Vénus.
- Venüs'ün metal denizleri...
Les mers de métal de Vénus...
Öylece kaçıp da Venüs'ün nasıl bir yer olduğunu hayal edemem.
Je ne peux pas, juste comme ça, partir voir si ça s'améliore sur Vénus!
- Biliyorum. - O oyuğun içinde de bir Venüs heykeli duruyor.
- Elle vous plaît?