Veren translate French
8,657 parallel translation
Elimizde Humanich tutuklamamıza izin veren mahkeme kararı var.
- Oui. J'ai un ordre de la Cour autorisant la saisie de l'Humanich.
Aslında beni Ayesha'ya veren Sunny'di.
En fait, Sunny est celui qui m'a offert à Ayesha.
Bu gemide çok fazla söz veren gördüm.
J'ai vu de nombreuses promesses sur ce navire.
Profesör Ahmadi sadece hayatını yaşamaya çalışan ve ders veren bir adam.
Le professeur Ahmadi est juse un gars qui donne des cours, et qui essaye de vivre sa vie, ok?
En yüksek teklifi veren ödülü istediği gibi kullanabilir.
La meilleure offre emporte le prix, que vous traiterez à votre guise.
Bu iki adamın kaçmasına izin veren sen olmana rağmen kendini beğenmiş tavırlar içerisindesin.
Vous êtes étrangement bien pensant, étant donné que c'est vous qui avez laissé ces hommes s'évader.
Arama ve el koymaya izin veren bir belgem var.
J'ai un mandat. Qui nous donne légalement le droit pour la fouille et la saisie.
Tavsiyeyi veren sendin, kulağıma fısıldadın.
Tu me l'avais suggéré, murmuré à mon oreille.
Onlar kortizol üretiyor. Bize "savaş ya da kaç" hissini veren hormonları yani.
Elles produisent le cortisol, l'hormone qui nous donne de l'adrénaline lors d'une réaction de lutte ou de fuite.
Birkaç hafta önce cesedi bulunan Grace Fairchild ihbarına ilk cevap veren bendim.
Vous voyez, il y a quelques semaines, J'étais le premier à intervenir sur un homicide. La victime était Grace Fairchild.
Daha önce DNA ve biyolojiye tepki veren uzaylı maddeleri görmüştük.
Nous avons déjà vus d'autres matériels aliens réagir à la biologie ou l'ADN. - Ne m'en parle pas.
Planı son haline o getirdi ama gerekli olan şeyleri veren bendim.
Je veux dire, il a exécuté le plan à la perfection, Mais je lui ai donné les plans.
Evet ve bu da bir keresinde 1967 model üstü açılır GTO'mu ateşe veren kadın.
Ouais, et ça, c'est l'autre femme qui a un jour mis le feu à ma GTO Pontiac de 1967.
Acıya uyum sağlayarak değerinin hakkını veren her ajan, acıyı defedebilir de.
N'importe quel agent digne de ce nom s'habitue à la douleur... peut la repousser.
Liderlik yok demek, emir veren yok demek ve bu da cehennemlik olduğun kadar kesin.
Pas de leaders ça veut dire que personne ne donne d'ordres, et tu peux être sûr que ça t'inclut aussi.
Aranızdan bazıları, benim gibi mahremiyetine önem veren bir adamın neden halkın gözü önüne çıktığını merak ediyorlar.
Certains se demandent pourquoi un homme tel que moi, soucieux de protéger sa vie privée, s'exposerait volontairement aux yeux du public.
Fisk, Silver Brent'teki Owlsley ile birlikte en çok para veren müşterilerden.
Fisk est un de nos plus gros clients, avec Owlsley de Silver et Brent.
Babam dinine önem veren biri değildi.
Mon père n'était pas croyant.
Çünkü nasıl göründüğüne, ne giydiğine karışan, bir davet topuklu mu gerektirir, küpe mi ister, küpesiz mi olmak lazım, karar veren bir sürü insan var.
Des tas de gens interviennent dans votre apparence et vos vêtements. Si une réunion demande... des talons, des boucles d'oreilles.
Ona veren bendim, değil mi?
C'est moi qui lui ai offerte, pas vrai?
- Ben hamur tatlısını sipariş ettiğimde bu geri zekâlılara "Fıstık olmasın içinde gerzekler." Ama veren gerzek bana "Fıstık yok." dedi.
"J'ai dit à ces imbéciles en commandant leurs beignets : sans cacahouète, idiots"
Samimi, aydınlatıcı, ilham veren bir ortamdı.
C'était amical, stimulant, inspirant.
Çünkü o üçkağıtçı müteahhitle buluştuğunda size haber veren kişi bendim zaten.
Parce que c'est moi qui vous ai contacté quand il a rencontré le sous-entrepreneur malhonnête.
Önce bana güvenmesini sağladım, Kazılarını finanse eden ona... Para veren insanlardan bahsetti.
Une fois que j'ai gagné sa confiance, il m'a parlé des gens qui le payaient pour creuser là où personne ne devrait creuser.
Akıllara durgunluk veren ama daha da önemlisi, elimi tuttu.
Époustouflant, mais plus important, Il me tenait la main.
Yemi gönderdiğimizde cevap veren tüm ABD hücresindekileri avlayabileceğiz.
On envoie cet appât dehors, on sera capable de cueillir tout membre de la cellule américaine qui y répond.
Sana değer veren bir erkeğin olması mutluluk verici.
Je suis heureux qu'un homme vous apprécie.
- Özeline önem veren bir insanım, biliyorsun. - Evet.
J'aime la discrétion, tu le sais.
Bir polis memurunun vurulmasına sebep veren şahıs için mi?
Un suspect dans une fusillade impliquant un agent en service?
Baba kuzusu Ona bu kadar neşe veren bir babası var çocuğun
Fils à papa Il donne beaucoup de joie à son papa
Geçmişe son derece önem veren biri olarak, dinlemekten çok zevk alacağımı biliyorum.
En tant qu'homme passionné d'histoire, je serai plus qu'heureux de l'entendre.
Sınıfta konuşmama hala izin veren tek öğretmen.
Le seul prof qui me laisse encore parler en classe.
En yüksek teklifi veren mi onun yerini alacak?
Au plus offrant?
Ben de konaktaki kredi veren en büyük kişi olduğum için...
Et étant donné que je suis le plus gros créancier de la succession...
Onun ağılına federallerin baskın onayını veren yargıç sizsiniz
Vous étiez le procureur qui a signé le mandat pour que les fédéraux assiègent son camp.
Geçmişe ait acı veren hatıralarını sil, ve geçmişinin kölesi olmaktan vazgeç.
Effacez tous ces douloureux souvenirs et arrêtez d'être esclave de votre passé.
Değer veren öğretmenlerden miydi?
C'était la prof attentionnée?
Trish'i öldürdüğünü sanmana sebep veren şey buydu.
Voilà pourquoi vous croyez l'avoir tuée.
Ben de gece kulübünü ateşe veren bir yıldızın arkasını toparlamak istemiyorum.
Je veux pas couvrir une starlette qui a mis le feu à un club.
Yani, her ne kadar kafanda kurduğun gibi olmasa da sana gerçekten değer veren birisinin yanında bir yerlerde olmak çok güzel bir his.
Donc même si tu ne ressembles pas à ce que t'imaginais, c'est bon d'être n'importe où avec n'importe qui qui tient vraiment à toi.
Cinayetlere izin veren o değil, demek ki katil başkası.
Il n'a pas approuvé les meurtres, donc un autre les a commis.
Şu an için online hizmet veren, Chichado'daki büyük bir firmayı yönetiyordu. Ayrıca şu an bizim taşındığımız gibi evlerin iç tasarımını yapıyor.
Elle s'occupait d'une firme importante à Chicago qui est en ligne pour le moment, et elle s'occupe de la décoration de notre nouvelle maison.
Limuzin ve araba filoların oluşturduğu ulaşım hizmeti veren bir şirketin yöneticisiymiş. Mosley de yanında çalışıyormuş.
Il a un parc de limousines et de voitures pour une entreprise de transport quelconque, et il louait une voiture à M. Mosley.
Olayı haber veren Simon'du zaten.
C'est Simon qui a dénoncé l'affaire.
Siz de çocuklarımıza zarar veren şerefsizi bulun.
Vous, trouvez le bâtard qui a blessé nos enfants.
"Malesef ki yıllarca karma eğitim veren kurum olarak sadece kadınları içeri almaya karar verdi."
- Hum-mmh - "Malheureusement, après " de nombreuses années en tant qu'institution mixte, elle a décidé de n'admettre que des femmes. "
Ve bu da Jasper'ın oyunu, kararı veren oy olarak gösteriyor.
Cela met Jasper en position de décisionnaire.
Sana pay veren benim, David.
Je suis celle qui te paye.
Jeremy'nin üvey babası yargıçtı baskını yapmaları için federallere izin veren oydu.
Le beau-père de Jeremy est le juge qui a signé le mandat pour que les fédéraux assiègent le camp.
Bana zarar veren De Merville değildi.
De Merville ne m'a pas agressée.
Kredi kartını takip etmemiz iyi oldu. - Ama arama emri veren yargıç cömert davrandı.
Ça aurait été bien de pouvoir suivre l'activité de sa carte de crédit, mais le juge qui nous a accordé le mandat a déjà été