Vogue translate French
521 parallel translation
O hangi rüzgara eser, ben oraya yelken açarım.
Où que souffle le vent, je vogue avec elle.
Pekala o halde. Yollan küçük gemi, İngiltere'ye geri dön bizim asla gidemeyeceğimiz yere.
Vogue donc vers l'Angleterre... où nous n'irons peut-être jamais!
Irene, Vogue dergisini gördün mü?
Irene, as-tu vu mon exemplaire de Vogue?
Evet ve bu gece de gök kuşağını takip ederek buraya geldim.
Ce soir... je vogue sur l'arc-en-ciel.
Şu rağbet gören mimarların hepsi birbirinden budala.
Tous ces architectes en vogue rivalisent de médiocrité.
Moda dergisinde görüp beğendiğin elbiseyi aldım.
Celle que tu as vue dans Vogue.
Moda dergisi okuduğunu bilmiyordum. Erkeklerin buna ilgi duyacağı hiç aklıma gelmedi.
Je ne savais pas que tu lisais Vogue.
Sadece her nasılsa, bir kadının trende unutmuş olduğu moda dergisinde görüp beğendiğin, benim de aldığım elbise iki hafta önce Addie Ross'un konserde giymiş olduğu elbisenin aynısı!
Cette robe que tu as choisie dans le Vogue oublié par une femme, c'est celle qu'Addie Ross portait il y a quinze jours!
Geçen ay Vogue dergisine çıkmıştı.
Je sais la robe qu'il lui faut.
Zararsız ziyansız geçtim ; birbirlerine çarpıp üzerlerine yığılan buz parçalarının cehennem ateşindeki ruhlar gibi inlediği buz kütlelerinin arasından.
Indemne, je vogue dans les champs de glace où les bancs gelés s'entrechoquent... hurlant comme des âmes dans la fournaise.
Flama taşımayan şu gemi, gelgitte yola çıkacak.
Ce bateau sans pavillon vogue avec la marée.
Bu aralar ufak tefek, sıska adamlar revaçta anlaşılan.
J'ai remarqué que les petits maigres étaient en vogue, en ce moment.
Kyoto'nun en popüler kulübünde bir eğlence düzenledi.
~ a emmené Musashi à Ohgiya, l'endroit le plus en vogue de Kyoto ~
- İnanamıyorum. Diğer dergiler ona bir daha yüz vermez.
Mais pourquoi Duval se fâcherait-il avec Harper's, Vogue et les autres?
Harper's Bazaar ve Vogue dergileriyle aram bozulacak. Üstelik burada olmayan bir kız için.
Je serai boycotté par Harper's et Vogue pour une fille insaisissable.
Tekne şimdi ışık, müzik ve alkışlardan bir fanteziye doğru süzülüyor.
Car le "Borde Frétigny" vogue à présent, sous une véritable féerie nocturne de lumière, de musique et d'acclamations
Annemin gençliğinde okuduğu korku romanlarında yaygın olarak kullanılan bir admış.
Un nom en vogue dans les mauvais romans que ma mère lisait, jeune.
Jüri sıra dışı suçunuzu on soruda tahmin edemezse bütün masrafları tarafımızdan ödenmiş olan, deniz kıyısında lüks bir otelde iki haftalık tatil kazanacaksınız.
Si les invités ne découvrent pas votre crime énigmatique en 10 questions, vous gagnez deux semaines de vacances dans une station balnéaire en vogue, tous frais payés.
"Vogue" dergilerini ve "Screen Romances" dergilerini de.
Ainsi que mes magazines "Vogue" et "Screen Romances."
Dahi Humbert, o sıralar hala gündemde olan varoluşçulukla ilgili... bir filmin yapımında baş danışman olmuştu güya.
Je m'étais inventé un engagement comme conseiller technique d'un film sur l'Existentialisme, très en vogue à l'époque.
Seyir halindeyiz!
On vogue!
Evet, denizcilik için denizcilik yapıyoruz.
On vogue pour voguer!
Sevdiniz mi? Birazcık demode, Vogue'da bulmuştum.
- Je l'ai trouvé dans "Vogue".
Ajanlarıma göre, gemiyle Mısır'dan çıkartılmış nihai olarak nakde çevrileceği bir Akdeniz limanına doğru yol alıyor.
D'après mes agents, il a quitté le Caire en bateau et vogue vers un port méditerranéen où il sera échangé contre du liquide.
Gençken hoş bir yıldızdı.
C'était une starlette en vogue dans le temps.
İnsanlar bugünlerde pop yıldızlarına hayran.
Les chanteurs pop sont en vogue, aujourd'hui.
Gümüş bir siste yelken aç.
Vogue dans un brouillard d'argent
Yapman gerekeni yap!
Et vogue la galère.
Bırak kendini!
Et vogue la galère...
Hep güzel mi kalacaklar?
La vogue des belles filles va durer?
"Gemicilik... gemicilikte temel şey düğümdür." Sal.
"Vogue, vogue en haute mer." En radeau.
Bir yılı aşkın bir süredir geliyordu ama onu hiç fark etmedim. Kendine biraz baksa çok çekici olur.
Si elle s'arrange un peu les Sheveux et s'habille bien, elle serait Somme un mannequin de Vogue.
Beni Kraliçe'yle tanıştıması için sizden daha iyisini bulamazdım.
En tout cas, pour être présenté à la Reine, j'aurais pu trouver quelq'un plus en vogue.
Mesela, Vouge'daki Twiggy gibi modelleri ele alalım.
Prenez ces mannequins dans Vogue, comme Twiggy.
Ama, efendim, bu çok başarılı.
Mais, Sire, c'est l'air en vogue.
Ve şimdi karşιnιzda ülkenin en pοpüler gruplarιndan biri οlan...
Et maintenant, un des groupes les plus en vogue de la nation,
- Git artık, denizler kraliçesi
- Vogue, reine de la mer
Klinger'ın eserindeki teknik ihtişam titizlikle çalışılan detaylar, siyah ve beyaz tonların kullanımı sosyetik olsa da yüzeysel olarak erotizm ve ümitsizlik temaları Munch'u ayarttı ve aynı yöntemi kullanma hevesini körükledi.
Le génie technique de l'oeuvre de Klinger, ses détails minutieux, son usage de masses noires et blanches, ses thèmes, en vogue bien que traités légèrement, de l'érotisme et du désespoir, intriguent Munch et renforcent son désir de se consacrer à un cycle similaire
Yıllar önce New York'ta yavru timsah modası vardı.
Il y a aussi eu la vogue des bébés alligators.
"Harper's Bazaar" ı hiç duydun mu? Vogue? Elle?
Tu ne connais pas "Harper's Bazar", "Vogue", "Elle"?
Muazzam bir petrol yatağına doğru gittiğimizi sanıyorum.
Je crois qu'on vogue vers un énorme gisement de pétrole.
Başı boş seyrederken ve tesadüfen birisi...
Quand on vogue à la dérive et que par hasard quelqu'un...
Yarasa adasında ne işleri olabilir ki? Genç efendi Yuan...
Le bateau vogue vers l'Île de la Carpe d'or.
Ergen ve modaya uygun kötümserlik.
Ce pessimisme pubertaire en vogue.
Buna inanamıyordum.
Le modèle est dans Vogue.
Thebes'te istenmeyen çocuklardan kurtulmak için kullanılan, saz ve katrandan yapılma bir sala bağlı olarak bulunmuşum.
Seul, j'ai vogué sur le Nil dans une frêle embarcation aux noeuds de pêcheur. C'est ainsi que Thèbes se débarrassait de ses enfants.
Neredeydi demen gerek.
"Était" est le mot en vogue.
Ve içinde ölümün ön sezisini taşıyor.
Il vogue dans un sillage prémonitoire et mortifère.
Bir Vogue mankeni kadar ince.
Elle me plaît.
Freddie, dışarı gel de şu müthiş manzaraya bak.
C'est le groupe en vogue.
Şurası kesin ki, başka bir Avrupalı Yeni Dünya'yı keşfederdi.
Un autre Européen aurait sans doute vogué vers le Nouveau Monde.