Voir translate French
247,517 parallel translation
Terapi görmem gerekiyor.
Je dois aller voir un conseiller.
Görebilir miyim?
Je peux la voir?
Yukarıda bir patlama olduğunu gördüm.
Je viens de voir une explosion!
Kimliğinizi görmem gerek.
Je dois voir vos papiers.
Ben eve gidip albüm bulabilir miyim diye bakayım.
Tu restes ici. Je vais aller à la maison et voir si je trouve un album...
Artık hastanede olmayan şeyleri görmem gerektiğini düşünüyorum.
Je... je pense que j'ai besoin de voir tout ce qui n'est pas l'intérieur d'un hôpital.
Bir keresinde bankaya gidip hesap bakiyemize baktık ve üç dolar olduğunu gördük.
On a été à la banque une fois pour voir notre compte, et il y avait trois dollars dessus.
- Torbacıya gitmek zorundasınız. - Torbacı şart.
Il faut aller voir un dealer.
Herifin birinin öldüğünü gördüler.
Ils venaient de voir un Noir se faire tuer.
Kafamı boşaltmam için biraz zaman ver bana.
Laisse-moi un peu de temps pour y voir plus clair.
Kara Peri'nin düşüşünü... herkesten çok senin görmek istediğini sanıyordum.
Je pensais que tu voudrais voir la défaite de la Fée Noire plus que n'importe qui.
Bu ufaklık büyücüyü görmeye gitmiş.... ve bu ufaklık evde kalmış.
Ce petit Munchkin vint voir le sorcier, et ce petit Munchkin resta à la maison.
Köylüler senin cesetlerin başında... dikildiğini görünce öyle demeyecekler.
Ce n'est pas ce que les villageois vont dire quand ils vont te voir debout devant ces corps.
Sandığında bulmamam gereken... bir şey bulmuş olabilirim.
J'ai peut-être trouvé quelque chose dans ton coffre que je n'aurais pas dû voir.
Diğer dünyada Robin'i görmem onu unutup unutmadığımı... görmek için bir testti... ve ben başarısız oldum.
Quand j'ai vu Robin dans ce monde alternatif, c'était un test... Pour voir si je pouvais aller de l'avant, et j'ai échoué.
Altı yaşındayken bozuk para yutmuştum, hâlâ orada mı diye bakıyorum.
J'ai avalé un penny à 6 ans, je veux voir si il est toujours là.
Birkaç gün sonra Brad'le dünya turuna çıkacaklar... Bir yıl boyunca onunla uğraşmana gerek kalmayacak.
Mais Brad et elle partent dans quelques jours pour leur voyage autour du monde, donc tu n'auras plus à la voir pendant un an environ.
Onu doktoruma götürmüş.
Et il l'a emmenée voir mon docteur.
Brad'le sen beraber olmalısınız böylece çok uzun yolculuğunuza çıkabilirsiniz... İnternetsiz, hatsız ve dünyayla iletişimi koparacağınız güzel yerlere gitmelisiniz.
Brad et vous devez rester ensemble pour faire votre long voyage, pour voir tous ces endroits sans wifi ou réseau, ou même sans aucune communication possible avec le vrai monde.
Seni gördüğüme çok sevindim.
Ravi de vous voir.
- Astronotlar bizi görebilir mi?
Ils peuvent nous voir?
Ray, ne yaparsan yap Thawne'ın seni görmesine izin verme.
Ray, Thawne ne doit pas te voir.
Rip Hunter, seni görmek ne kadar güzel.
Rip Hunter. C'est bon de vous voir.
Bir yarışmadan Apollo 13'ün inişini görme ödülü kazandım.
J'ai gagné un prix pour voir Apollo 13 se poser.
Yine de gemine dönüp, komutanın başkasında olduğunu görmek zor olmalı.
Ça doit être dur de revenir sur ton vaisseau et de voir une autre aux commandes.
Zor olan, senin benden çok daha iyi bir kaptan olduğunu görmekti.
Le plus dur fut de voir que vous êtes une bien meilleure capitaine que moi.
Ben de bardağın yarısını dolu görenlerdenimdir...
Je suis du genre à voir le verre à moitié plein...
- Onu siz de görüyor musunuz?
Vous pouvez le voir?
Hayal görüyorum sanmıştım.
Je croyais voir des choses.
Bak, totem ayrı bir şey ama bu hepimizin bugüne kadar gördüğü her şeyden daha güçlü.
Un totem est une chose, mais elle est bien plus puissante que tout ce que nous avons pu voir.
Sensin. Bu sebeple de...
Et honnêtement, je ne veux pas vous voir mort.
Çıplak hayvan görmek istesem Robin Byrd Show'u izlerdim. Buna için vaktim yok.
Si je voulais voir des animaux à poil, je me passerai un porno, mais c'est pas pour ça que j'appelle.
Sonra da Dekan Koontz'u görmeye gideceğiz. Okulun dekanını.
Puis on ira voir le doyen Koontz, qui est vraiment le chef.
Yine hafta sonları ziyaret için Houston'a gidecek misin?
Tu vas retourner la voir à Houston les week-ends?
Rossi, indiğimizde Lewis'le adli tabibe git.
Rossi, en arrivant, toi et Lewis irez voir la légiste.
Bazı konulara açıklık getirmesi için onunla konuş.
Parle-lui, voir s'il peut combler certains blancs.
Gelin, annemle tanışın.
Venez voir ma mère.
Şu an aldığı ilaçları görmem gerek.
Je dois voir le traitement qu'elle prend actuellement.
- Biriyle buluşacaktım.
Je... devais voir quelqu'un.
Rosa ile buluşacaktım, kendisi doktor. Onu bulmalısınız.
J'ai rejoint Rosa, elle est médecin, je devais la voir.
Tamam. Biz de bunları taramaya başlayalım, belki yardımı dokunacak bir şey buluruz.
Bon, eh bien, passons tout ça en revue, voir si on trouve quelque chose pouvant aider.
Seni görmek güzel kardeşim.
Je suis content de te voir, frangin. C'est moi, Luke.
- Kim olduğunu görebiliyor musun?
Tu arrives à les voir?
İple çekiyorum.
J'ai hâte de voir ça.
Şey için...
De voir...
Gavin, Jack Barker senin için gelirse kesmemi söylemiştin. Kusura bakma.
Vous m'avez dit de vous interrompre si Jack Barker venait vous voir.
Takımla irtibat çabalarından sonuç çıktı mı? Olumsuz.
Pourquoi avoir pris l'avion juste pour me voir?
- Başka bir gemi mi?
Il reste des choses dans le monde que j'aimerai voir changer.
İkiniz de iyi iş çıkardınız.
J'espérais pouvoir voir ma famille ce soir. Oh, non.
Hoşgeldin.
Ravi de te voir.
Bakalım.
Voyons voir.