Voit translate French
27,650 parallel translation
Teyzem çok uzakta kaldı...
On voit à peine ma Tante...
Şu anda olanlar, Valentine'ın Ayaklanma'dan önce yaptıklarıyla aynı sırada işliyor.
Ce qu'on voit c'est le même modèle. Valentin est apparu avant le soulèvement.
Sol omzunun üstünden seni görüyoruz.
On vous voit par-dessus son épaule gauche.
Matthew onu yeterince göremiyor ve babasını özlüyor.
Matthew ne le voit pas assez, il lui manque.
- Yarın görüşürüz. - Tamamdır.
- On se voit demain.
Robyn geçen gün beni aradı, akşam 10 : 00'da benimle tiyatroda buluşmak istedi.
Robyn m'a appelée hier, elle voulait qu'on se voit au théâtre la nuit dernière à 22 heures.
Ama şimdi lütfen seni görmeden önce git.
Maintenant, pars avant qu'elle ne te voit ici.
Bana mı öyle geliyor yoksa bize burada olmuş şeyler mi gösteriliyor?
C'est moi, ou alors on voit les choses comme elles étaient avant?
Cinli evlerle ilgili en sevdiği şey şu geçmişin hayaletlerinin döngü içinde sürekli aynı şeyi yapmasıdır.
Ce qu'elle préfère sur elles c'est, que l'on voit comme ces films de fantômes qui se répètent.
Olduğu gibi görürsün.
On voit ces conneries comme elles étaient.
Aileye hoşgeldin, kilisede görüşürüz.
Bienvenue dans la famille et on se voit à l'église.
Seninle kiliseden sonra görüşürüz.
On se voit après le catéchisme.
Hayatını riske edip, kaç kere dama çıktığının bir önemi yok sana küçük bir köpeğe verdiği değeri vermiyor.
Qu'importe combien de toits tu traverses en risquant ta vie, elle ne te voit pas plus que son petit chien.
Arthur'un bana hâlen kızgın olduğunu söyleyebiliirim.
Arthur est toujours fâché avec moi, ça se voit.
Gören var, görmeyen var.
Qu'est-ce que l'œil ne voit pas...
Bu pazar dünyanın en çok balıkla uğraşan pazarıdır.
Ce marché voit passé plus de poissons par jour que n'importe lequel dans le monde.
- Akşam görüşmek istiyor.
Il veut qu'on se voit plus tard.
Olabilir, ama kimseyle görüşmedi. Ben hariç.
Ouais, mais il ne voit personne, enfin, à part moi.
Görüştü.
Si, il en voit.
O herşeyi görüyor.
Il les voit.
Bunu kalbinde taşıyor ve bunu gözlerinde taşıyor.
Il le porte dans son coeur et on le voit dans ses yeux.
Az sonra görüşürüz.
On se voit bientôt.
Zemin döşemesini ve tavan penceresini gördüğü zaman üstelik iki ay arayıp pençe ayaklı küvet de aldım hepsini kendi başıma onun için yaptığımı anlayacak.
Aussitôt qu'elle voit les ardoises, les étages et le puits de lumière et la baignoire sur pieds, il m'a fallu deux mois pour trouver, elle a réalisé que je faisais tout moi-même, juste pour elle?
Röntgende görünüyorlar.
On les voit sur les radios.
Sende özel bir şeyler görüyor, benim gibi.
Comme moi, il voit quelque chose de spécial en toi.
- Bayağı bayağı belli oluyor demek?
Ça se voit vraiment, hein?
- Hamileliği belli olanları seviyorum ama iki kişi aynı ayda olmasın diye sınırlamaya çalışıyorum.
J'aime quand on voit le ventre arrondi mais j'essaie de limiter à une par mois de grossesse.
Hadi bu işi yapalım.
On se voit demain à 14 h? On fait comme ça.
Yarın ikide buluşuyoruz.
On se voit demain à 14 heures.
Okuldan sonra görüşürüz.
On se voit après les cours.
Baksana. Gece takılmak ister misin?
Hey, écoute, tu... tu veux qu'on se voit après?
Öğlen ilahi söylerken görüşürüz.
On se voit au chant de l'après-midi.
Bize herkesi gören biri gerek.
On a besoin de quelqu'un qui voit tout le monde.
Eğer geri gelip Ivy'nin gittiğini görürse kendini kaybedip kaçacaktır.
Donc, il revient, voit que Ivy est partie, pète les plombs puis s'enfuit.
Yanında Mark olmadan kadınlar tuvaletindeki kişinin sen olduğunu doğrulayabilir misin?
Pouvez-vous nous confirmer que l'on vous voit en train de marcher, non accompagnée par Mark. dans les toilettes des dames?
Beni her "To Do Left, To Do Left" yaptığında görüyor.
Elle me voit à chaque fois qu'elle regarde à sa gauche, à sa gauche.
Ve iç çamaşırımı indiriyorum. Çünkü iğneyi güneş görmeyen bir yere yapman gerekiyor tatlım.
et baisser ma gaine, car tu dois piquer dans un endroit qui ne voit jamais le soleil, chéri.
Bunun anlamı seninle Lamb and Flag'e gidip bara oturup oradaki her sıradan adamla bakışmak. Sırf bizi eve bırakmaları için bize içki ısmarlamalarını isteyerek ne kadar sıradan olduklarını bir kez daha gözler önüne sermek mi?
Tu veux dire s'asseoir au bar du Lamb Flag, se taper dans le pied chaque fois qu'on voit un type ordinaire et les laisser nous offrir à boire pour qu'on les ramène chez nous, juste pour avoir la confirmation qu'ils sont bien ordinaires?
Sonra görüşürüz.
Ok, on se voit plus tard.
Haftaya görüşürüz.
On se voit la semaine prochaine.
Jüri için u gerçeği değiştirmenin tek yolu beni avukat olurken görmeleri.
Eh bien, le seul moyen de changer ce fait est qu'un jury me voit être un avocat.
Bu gerçeği değiştirmenin tek yolu, jürinin beni bir avukat olarak görmesidir.
La seule façon de changer les faits est qu'un jury me voit plaider.
Seni kayıt altına aldığını ve o kayıtlar gün yüzüne çıkacak olursa o kapıdan çıkıp gitmek isteyen herhangi bir ortak müvekkillerini de alıp gidebilir diyorum.
- Elle t'a enregistré et si cet enregistrement voit la lumière du jour, chaque associé qui le souhaite pourra partir, avec ses clients.
Doktoru bugün görmemiz gerekiyor.
Il est urgent qu'on voit le docteur aujourd'hui. Lisa Neil?
Bu her zaman görebileceğimiz bir şey değil, ama sonra... İşte karşında pek göremeyeceğin bir şey.
On ne voit pas ça tous les jours, mais... il y a quelques chose qu'on ne voit presque... jamais.
Gün yüzüne sadece muazzam bir fırsat, finansal kazanç gördüğünde çıkıyor.
Il apparaît uniquement lorsqu'il voit une opportunité de réaliser un énorme gain financier.
Suratım bütün haberlerde.
On voit ma tête partout.
Gördüğün gibi Hunt Valley soygununda olduğunu gösteren kayıtlar var.
On vous voit sur la vidéo à Hunt Valley.
Agnes'ın vaftiz törenine kadar seninle konuşamayacağımı sanıyordum.
On se voit au baptême d'Agnes?
Pekala, ne olduğunu söyle.
Qu'est-ce qu'on voit?
Anlaşılıyor.
Ça se voit que tu as perdu ton... étincelle ou je-ne-sais-quoi, et ce gars est vraiment dangereux. Sans blague.