Voler translate French
14,794 parallel translation
- Düz kontak için mi diyorsun?
Pour voler la voiture?
Bu kadarını kurtarabildim.
C'est tout ce que j'ai pu voler.
Seni soyacak falan değiliz.
Ne t'en fais pas, on va pas te voler.
Her şeyi soyup soğana çevirmek istiyorlardı.
En train de voler.
Muhtemelen bir şey çaldı.
Il a dû voler.
Ancak sorun şuydu ; kurtlar çok hızlı büyürken Mowgli şey, diyelim ki acele etmeyi sevmiyordu.
Mais les loups grandissent vite, et Mowgli... disons, qu'il aimait prendre son temps. Fais-moi voler!
12 yaşında bir kız o masayı nasıl odanın öteki ucuna götürebilir?
Comment une fillette de 12 ans ferait-elle voler une table?
Bu arabayı çaldın mı?
Viens-tu de voler ce truc?
Yoksa biz mi çaldık?
Vient-on de le voler?
Yüzündeki kan akışından korktuğunu hissedebiliyorum ki odaklanıp sözlerimin akışını takip ettiğin sırada.. ... süzülüp yüzerken bir anda bundan kurtulabilirsin ki bu yüzden emirlerime uyuyorsun.
- Je vois à votre visage que vous vacillez à la vue du sang versé, je serai ravi de le vaincre en un éclair, vous allez voyager et voler sur la rivière de mes mots, alors que vous voltigez et vagabondez,
Ayrıca siz benim için çalabilecekken neden satın alayım ki?
Non, non, non. Et puis, pourquoi je l'achèterais si vous pouvez la voler pour moi?
Ama geçince çipi bulup çalacaksınız sadece.
Mais une fois que ça sera fait, vous devez la localiser et la voler.
Bu narsist ufak adam için bir şey çalmak hoşuma gitmiyor.
- On va voler quelque chose pour ce nabot narcissique qui se prend pour un autre? Ça me tente pas du tout.
Veya otel barından birkaç fıstık?
Et est-ce qu'il t'arrive aussi de voler une poignée une poignée de cacahuètes au bar de l'hôtel?
Bunları neden aldığını anlayamadım.
Quelle idée de voler des cacahuètes! Oh!
Bu gece cidden sihir kullanarak bir şeyleri havada uçuracağım.
Ce soir, devant vous, je vais faire voler des choses en utilisant la vraie magie.
Çok büyük bu gemiyi alıp oraya doğru uçuracağım ve Thames'e konduracağım.
- Alors, je vais prendre un grand vaisseau que je vais faire voler dans les airs et atterrir sur la Tamise.
İlk başta ufak bir şeyleri uçurayım. Mesela uç, uç, uç!
Alors, je vais faire voler quelque chose de petit, comme... vole, vole, vole, vole, vole!
Nasıl uçurmayı başardık?
Comment avons-nous pu le faire voler?
Sırf cebindeki o küçük şeyi çalabilmek için bizi bile kaçırdınız.
Comment vous nous avez kidnappés pour voler ce petit morceau de métal que vous avez dans la poche en ce moment.
Bir dahaki sefere ülkene ihanet ettikten sonra şehri terk etmek istediğinde kaçış arabanı ayarlamak için gidip bir tane çalmaya ne dersin?
La prochaine fois que tu quitteras la ville après avoir trahi ton pays, tu devrais voler une voiture pour rejoindre ta planque.
Uçmak, bir yere ışınlanmak ya da onun gibi bir şey isterdim.
Je voudrais voler ou me téléporter.
Diğer yaratıkların yumurtalarını çalmak zorunda mıyız?
Faut-il vraiment voler les œufs?
Beraber uçalım.
Let'em voler.
Ama Contemporary olmadan, profesyonel şekilde rekabet edebilirsin. Bu okul ile uçarak olmaz.
Mais sans contemporain, vous ne pouvez pas être compétitif dans le monde professionnel et qui sera tout simplement pas voler avec cette école.
Düşürmen için en az benim kadar uçabilmen lazım, Gaurav Chandna.
Mais tu devras voler aussi haut que moi.
Birisi bu boktan kamyoneti çalmak için 16 km yürüyecek Ed de buna engel olmak için canını mı feda edecek yani?
Quekqu'un aurait parcouru 25 bornes pour voler un van de merde et Ed se serait sacrifier pour l'arrêter?
- O yüzden onlara çalmayı mı öğretiyorsun?
- Tu leur apprends à voler?
Yani onlara hırsızlık eğitimi veriyorsun.
Tu les formes à voler?
Olumsuz, helikopterler hâlâ havalanamıyor kum fırtınaları yüzünden, tamam.
Négatif. Nos hélicos ne peuvent pas voler à cause des tempêtes de sable. Terminé.
Uçmak mı istiyor acaba?
- Il veut voler?
Uçuyormuş gibi hissettirene kadar kafa olmak istiyor.
Il veut être si défoncé qu'il croit voler.
Umalım da çalacak bir imparatorluk gemisi kalmış olsun.
On doit juste espérer qu'il reste un vaisseau Impérial à voler.
Olabilir ama... bilgisayar korsanlığı hırsızlık demek.
Peut-être mais hacker signifie voler.
Eğer Ruslar teknolojimizi çalarsa, bizi Ay'a gitme konusunda yenebilirler. Tıpkı Sputnik Uydusuyla 1957 yılında yendikleri gibi.
Si les Russes peuvent voler notre technologie, ils pourraient arriver avant nous sur la Lune comme ils sont allés dans l'espace avant nous avec le Spoutnik en 1957.
Ayaklarını yerden kesecek biri
♪ Voler au-dessus du sol ♪
Bak, dinle, Kennedy beni sırtımdan vurup son dakikada adaylığımı çalacak.
Vous verrez, Kennedy va me poignarder dans le dos et voler la nomination à la dernière minute.
Kanatlandım, Junu.
J'ai l'impression d'avoir des ailes, Junu... Je commence à voler!
- Uçan?
Voler?
Polis merkezinden çalmak... Yakalanmaman imkansız.
Voler un poste de police sans se faire prendre?
Hey! Uçuş hızına ulaşmışlar!
Ils ont acquis le pouvoir de voler!
Kim arkamdan kuyumu kazıyor, yarattığım şeyi almaya çalışıyor?
Qui est en train de comploter dans mon dos, pour voler ce que j'ai construit?
Uçman gerektiğini biliyoruz.
On sait que tu dois voler.
Kötü adam olmadığını biliyordum, buraya gelip soyma beni.
Essaie pas de me voler. Je ne vais pas prendre l'argent,
Bagajda ölü bir Marslıyla çalıntı Mickey Corvette'in içinde öyelece yuvarlanıyoruz.
On vient juste de voler la décapotable de Mickey avec un Martien mort dans le coffre.
Johnson kılığında rakipleri için teknoloji çalma işine bulaştırmak tam beş yılımı aldı.
Ça m'a pris 5 ans pour l'infiltrer chez Johnson, pour voler des technologies à ses concurrents.
Parayı çalacaksın o hâlde, öyle mi?
Vous comptez voler l'argent?
Çalmak mı?
Voler?
Bir kuş yavrusu, yuvasını terk etmemeli uçmaya hazır olmayana kadar, Sarman.
Un oiseau ne doit pas quitter son nid... jusqu'à ce qu'il soit prêt à voler, Sarman.
Ne oluyor? Shhh!
Tu veux voler à Mohenjo Daro comme un oiseau?
Uçan.
Voler.