Yaşayacaksın translate French
1,219 parallel translation
Ne kadar süre yaşayacaksın, Data?
Quelle est votre espérance de vie, Data?
En güzel anlarını yaşayacaksın. İnan bana, 200 dolar sudan ucuz.
Tu t'éclateras, et pour 200 dollars, c'est une affaire!
Göçmen kampında mı, yaşayacaksınız?
Où tu vas vivre? Favella?
Muhtemelen tüm hayatın boyunca Joan Collins'in bir taklidiyle yaşayacaksın.
tu vas probablement rester à la colle avec cette imitation de Joan Collins toute ta vie.
Bir eli yağda, bir eli balda yaşayacaksınız ama rüyalarınızda değil.
C'est de lui que vous vivrez, non de vos rêves.
Parasız nasıl yaşayacaksın?
Tu vas vivre sans un rond?
Bir hafta sonu boyunca kaplıca suyunun huzurunu yaşayacaksınız. Özel hazırlanmış yemekleri tadacaksınız. Ve canlandırıcı doğa yürüyüşlerine çıkacaksınız.
Profitez d'un week-end de somptueux bains minéraux, de repas spécialement préparés et de marches revigorantes.
Minicik bir gecikme yaşayacaksınız.
" Nous accusons un petit retard. Un peu de patience.
Bununla yaşayacaksın.
Tu n'as qu'á vivre avec ça.
Nasıl yaşayacaksınız?
- De quoi vivrez-vous?
Evlendiğimizde gelip Esteban ve benimle yaşayacaksın.
Vous viendrez vivre avec moi et Esteban après notre mariage.
Tamam. Nerede yaşayacaksın?
Alors, où vous allez vivre?
İç. Onun yaşadıklarının aynısını yaşayacaksın.
Buvez, et vous vivrez ce qu'elle a vécu.
Dün gece şanslıydın Günde 2-3 kez buz soğuğu yaşayacaksın
Il a eu de la chance, mais la douleur reviendra chaque jour.
İzin verirsem nasıl yaşayacaksın?
Et... si j'y consens... quelle sera ta vie?
Onun için yaşayacaksın ve öleceksin.
Tu vivras, et tu mourras pour lui.
Hayatının geri kalanında vicdan azabıyla yaşayacaksın!
Vous l'aurez sur votre conscience pour le reste de votre vie!
Burada, sonsuza kadar yaşayacaksın.
vivre pour toujours... là-dedans.
Tebrikler, Bay Kalman. Yaşayacaksınız.
Bravo, M. Kalman, vous allez vivre.
Warden, beş dakika sonra acılarım sona erecek. Ama sen onurlu bir adamı öldürmek fikriyle yaşayacaksın.
"Garde, dans 5 minutes, mes souffrances seront finies... mais vous devrez vivre avec l'idée d'avoir tué un innocent."
Kanada'da yaşayacaksın.
Tu passeras pour un Canadien.
36 saat içinde, bir tam güneş tutulmasının merkezinde bulunmak gibi benzersiz ve heyecan verici bir deneyim yaşayacaksın.
Dans 36 heures, vous aurez le privilège de vous trouver au meilleur endroit pour observer une éclipse du soleil.
Bence o nikah yüzüğü cebinde kalsın çünkü sen ve sevgilin... Kahretsin! ... ve Mike burada çok mutlu yaşayacaksınız.
Tu peux garder ton alliance dans ta poche... car toi, ta petite amie... et Mike, vous pouvez tous rester vivre ici.
Yaşayacaksınız.
Non. Vous allez vivre.
Yaşayacaksın!
Tu vas vivre.
Sana verilen armağanla sonsuza kadar yaşayacaksın.
Tu as le don. Le don du porteur de mort.
Nasıl yaşayacaksın peki?
Non? De quoi tu vivras?
Hayatınızı ne zaman yaşayacaksınız?
Quand viendra votre tour?
Yaşayacaksın sanırım.
À mon avis, tu vivras.
Evet... ama kıçını kurtaracak olursam, ömür boyu, hayatını borçlu yaşayacaksın.
Oui... Mais d'un autre côté, si je vous sauve, votre vie m'appartient.
Birazdan ilk tecrübeni yaşayacaksın.
Bien. On va t'initier.
Bununla yaşayacaksın.
Tu vivras dans ce doute.
Uzun, mutlu bir hayat yaşayacaksınız.
Je vous souhaite longue vie.
Burada yaşayacaksın.
Tu vas vivre ici.
Niçin taşrada yaşayacaksın?
Pourquoi vivre dans la campagne?
Nerede yaşayacaksın?
- Où allez-vous vivre?
Üç tarak kemiği kırığın var, ama yaşayacaksın.
Trois fractures métacarpiennes, mais vous survivrez.
Başka maceralar da yaşayacaksınız, Benjamin.
Vous vivrez d'autres aventures.
Nerede yaşayacaksın?
- Où est-ce que vous allez vivre?
Yaşayacaksın dedim ve yaşayacaksın.
J'ai dit que je te laisserais vivre. Et je le ferai.
Eğitiminiz bittiğine göre, bundan sonra nerede yaşayacaksınız?
Votre éducation est achevée, où vivez-vous, maintenant?
Ama sen şanınla, şerefinle seni sevenlerle yaşayacaksın daha bu güzel dünyada. Belki seni benim kadar seven bir koca...
Et tu vivras dans cet univers après moi, honorée et adorée par un époux aussi tendre que moi...
lKaçak hayatı yaşayacaksınız. lKendi kurallarınıza göre savaşacaksınız.
Vous vivrez dans la clandestinité et combattrez à notre façon.
'Ve sonsuza dek benimle yaşayacaksınız. "
"Et vous vivrez avec moi dans les siècles des siècles."
Büyük değişiklikler yaşayacaksınız.
Vous allez vivre de grands changements.
Doğru söylüyor. Bu koca evde tek başına yaşayacaksın.
Tu veux t'installer dans cette grande maison.
Amerika'da nerede yaşayacaksın?
- Où tu vas vivre en Amérique?
Şimdi, kesinlikle bir değişiklik yaşayacaksın.
Eh bien tu vas être servi.
Odamı Defiant'a taşıyacağım. Defiant'ta mı yaşayacaksın?
Je vais déménager mes quartiers à bord du Defiant.
Moralin iyi ama yaşayacaksın.
Un peu de fièvre, mais vous survivrez.
Yaşayacaksın!
Tu vas vivre!