Yeğen translate French
207 parallel translation
- Yeğen!
- Mon neveu!
Çünkü biz sadece dayı ve yeğen değiliz, bu başka bir durum.
Parce qu'on est plus qu'oncle et nièce. Il y a autre chose.
Biz herhangi bir dayı yeğen değiliz, ne yaparsam yapayım.
Tu as dit toi-même que nous ne sommes pas un oncle... et une nièce ordinaires quoi que j'aie fait.
Tabii en tatlı yeğen de benim.
Et vous avez le meilleur neveu.
Günaydın yeğen.
Bonjour, mon neveu.
Birkaç dolar verebilir misin, yeğen?
Tu n'aurais pas quelques dollars?
İçsene yeğen.
Tiens, mon neveu.
Eve dönmek polisi aramak ve öksüz bırakılmış bir yeğen rolü oynamaktan başka bir şey kalmamıştı.
Je n'avais plus qu'à retourner à la maison, appeler la police et agir comme un neveu en deuil.
Bayan French, kocanızı bir oğul ya da sevdiği bir yeğen olarak görmeye başlamıştı.
Il est clair qu'elle voyait en lui une sorte de fils ou de neveu.
Bir kaç yıl içinde yeni yeğen-şoför arabasıyla hava atar... Ve manken sevgili Helen'in mücevherlerini takar.
Et bientôt le neveu-chauffeur filera avec l'auto... et le mannequin portera les bijoux d'Hélène.
Sadece bir sürü yeğen var.
Juste un tas de neveux!
Biri görse onu yeğen beni yabancı sanır.
On dirait que c'est lui le neveu.
Bu yeğen nereden çıktı?
Alors comme ça, ton neveu est là?
- Yeğen mi?
Votre neveu?
Annem de hep "Yeğen ne zaman geliyor?" diyor.
Depuis... Elle la réclame.
Yeğen Charlie?
Venez, P'tit Gars.
Yeğen Charlie ara sıra ufak tefek tavsiyelerde bulunsam kabullenmezlik etmezsin değil mi?
Vous fâcherez-vous si je me permets de... vous donner un petit conseil?
Yeğen, derler ki kahraman kendi ölümünü hayal edemez, bu yüzden kahramandır.
Un héros ne pense jamais qu'il puisse mourir. Vous, vous allez plus loin.
Yeğen, gerçek şu ki sen kendini beğenmişin tekisin.
Vous êtes complètement imbu de vous-même, oui! - Combien y a-t-il?
- Evet efendim. - Yeğen, umarım seyahate engelin yoktur.
Rien contre les voyages, P'tit Gars?
Bu durumda Yeğen onu yumuşatmak için peşin olarak 25,000 Dolar ver.
S'il vous fait ce numéro, appâtez-le avec 25.000 $ d'avance. Sinon, servez-vous de ça.
Yeğen, 96 saatin var.
Ça vous laisse 96 heures.
Ayağa kalk Yeğen. Ayağa kalk.
Debout.
Yeğen, tekrar hazır olduğunda haber ver.
Dites-moi quand vous serez à nouveau prêt.
Sorma hakkı kazandın. Canını sıkan bir şey var Yeğen.
Dites-moi franchement ce qui vous tracasse.
Yeğen, istihbarat ve casusluk hakkında okulda sana ne öğrettiklerini bilmiyorum.
Je ne sais pas ce que vous ont enseigné vos professeurs d'espionnage. Mais je peux vous garantir... une chose : dans ce métier, il n'y a pas de règles. Moi, j'ai tout appris dans la rue.
Yeğen Yorgi dersini ne kadar iyi çalıştığını öğrenme zamanı geldi.
Voyons si vous avez appris votre leçon. Parlez-nous de Polakov. Nom :
Aferin Yeğen.
Asseyez-vous.
Sensin Yeğen. Ekibimiz pek çok bilgi topluyor, peki bunları ne yapacağız.
Comme on ne peut ni écrire ni mettre sur bande les renseignements qu'on va dénicher, on vous les communiquera à vous.
- Hiç birimizde silah olmayacak mı? - Hayır Yeğen. Silahlı birini yakalarlarsa, adamın hiç umudu olmaz.
Un espion capturé avec une arme est tout de suite torturé et ses copains ne peuvent plus s'en tirer.
- ÇıIgınca. - Hayır değil Yeğen.
Les probabilités sont bonnes.
Doğru. Haydut'u kaybettik. Hepsi planlandığı gibi Yeğen.
Il avait un cancer.
- Neşelen Yeğen. Neşelen.
Ils sont crapuleux.
Kosnov'un gelini. Yeğen, kasabaya gitmeni istiyorum.
Parlez d'une veine!
Unutma Yeğen, arkanı kollayacak hiç kimse yok, aman dikkat et.
Ne revenez ici que pour les séances du Grand Muet. Et faites gaffe!
Yukarıda Yeğen.
Je vous retrouve en haut.
Yeğen, intikamın tatlı olduğunu öğreten olmadı mı sana?
Sans doute. La vengeance est un tel régal.
Bayan Brent, genç yeğen hakkında ne dersin?
Avez-vous causé sa mort?
Yeğen, dosyanı okudun mu hiç?
Vous avez déjà lu votre fiche. P'tit Gars?
- Buna ne dersin Yeğen?
C'est de la connerie.
Mesele bu değil Yeğen.
Vous nous l'avez imposée.
İyi iş Yeğen, hapisten kurtardın beni.
Bravo pour m'avoir tiré de leurs pattes.
Peki Yeğen, neden havaalanına gelip beni uyarmadın?
Pourquoi n'êtes-vous pas venu me prévenir à l'aéroport?
Aradığında tam da başlamak üzereydiler Yeğen. - Sana teşekkür etmiş miydim?
Vous avez appelé au bon moment.
Bu çok şaşırtıcı Yeğen. Seni alkışlamam lazım.
Stupéfiant, P'tit Gars!
Her zaman kazanamazsın Yeğen. Bazen kazanır, bazen kaybedersin.
On ne peut pas toujours gagner, P'tit Gars.
Acele et Yeğen.
Sinon on se retrouve à l'entracte.
Hadi ama Yeğen. Acele et.
Vite, P'tit Gars!
- Aynen öyle Yeğen.
- Avant de tuer Erika?
- Yeğen, sayıklıyorsun.
Ça ne va pas, P'tit Gars!
Geç bunları Yeğen.
Arrêtez de déconner.