Zayıf translate French
9,378 parallel translation
Hiç mi yavaş küçük, zayıf falan demediler?
- Non, mais on t'a traité de lent. De petit, de faible.
Ama ben senin zayıf noktanım.
Mais je suis ton talon d'Achille.
- Ama ben senin zayıf noktanım.
Je suis ton point faible.
Ulaşılamaz kadınlar her zaman zayıf noktan oldu.
Les femmes inaccessibles sont votre point faible.
Herkesin bir zayıf noktası vardır.
Tout le monde a un angle mort.
O da benim zayıf noktamdı.
Avant, elle était le mien.
Belki de artık senin zayıf noktandır.
Maintenant, elle est le vôtre.
En zayıfı da depolardakiler ve büyük galerilerdekiler.
C'est encore plus faible dans la réserve et dans les grandes galleries.
Güvenlik bu müzede olması gerekenden biraz zayıf...
La sécurité du musée est un peu faible,
İstediğini yaptırabilmek için insanların zayıf noktalarını yakalıyorsun Tanrın sana bunu yapmanı mı öğretti?
Vous vous attaquez aux faiblesses des autres. Pour qu'on fassent ce que vous voulez. Votre Dieu vous a appris ça?
- Neden bahsettiğiniz hakkında bir fikrim... Bu durum zayıf hüküm, muazzam bir saygısızlık göstergesi,... bu mahkemedeki sizlerin her etkileşimini ve yargı alanındaki her mahkemeyi hak ettiği gibi değiştirecek.
Ça montre un mauvais jugement, un immense irrespect, et cela nuira aux futures interactions que vous aurez dans cette cour et toutes celles de cette juridiction.
Boğuluyorum, bu yüzden zayıf anımdan faydalanacaksın.
Je suis choquée, j'étais sans défense.
Tam da onun dediği gibi. Zayıf halkanın peşinden gidiyor.
Il attaque notre côté faible.
- Çevredeki zayıf nokta bu.
Là! C'est la brèche dans le périmètre.
Barton iyi bir doktor ancak zayıf bir yargılama eğilimi var üstelik sadece profesyonel hayatında da değil.
Et Barton est un docteur correct, mais il a tendance a mal juger et pas seulement dans sa vie professionnelle.
Şimdi anlıyorum ki dört kat merdiven çıkmak seni zayıf tutuyormuş.
Maintenant, je comprends que ces 4 étages te font mincir.
Virginia acı çeken bir erkeğin zayıf noktam olduğunu söyüyor da.
Virginia disait que j'avais un point faible pour tous les mâles en souffrance.
Senin gibi adamlar takım elbiseleriyle kapalı kapılar ardında saklanırlar. Sen zayıf olanlardansın.
Les hommes tel que vous, qui se cachent derrière des portes closes... vous êtes les faibles.
Yani sadece zayıf bir suç oluyor.
Donc c'est juste un délit.
Onları uzaklaştırmak basiretsiz ve zayıf olur.
Les exclure serait une erreur et une marque de faiblesse.
Ben zayıf değilim!
Je ne suis pas faible!
Şu an benim güçlü olan olmam için izin veriyorsun böylece istediğin zaman zayıf olabilesin.
Maintenant laisse-moi être fort pour que tu puisses être faible de temps en temps.
Zayıf mı?
Faible?
Bir şey yapmazsak, zayıf olduğumuzu düşünecek.
Si nous ne faisons rien, il saura que nous sommes faibles. Nous le sommes.
Hastalık yayılmaya devam ettikçe askerleri de zayıflamaya devam edecek. Bu da bize gereksiz kan dökmeden Kuzeyi alma fırsatı veriyor.
La maladie continue de se répandre, elle affaiblira encore leurs rangs, nous donnant l'opportunité de conquérir le nord sans verser une goutte de sang.
Zayıf noktanı bulacağım.
Je trouverai ta faiblesse.
Zayıf noktam yok.
Je n'en ai pas.
O zayıf kolun okçuluk gibi seçmeli aktivitelerden uzak durmanı sağladı mı?
Est-ce que ce bras faible vous a empêché de prendre des options telles que le tir à l'arc?
Zayıf bir noktası var.
Il a une faiblesse.
Bıçak ile birlikte olduğun halde bu bana biraz zayıf geldi.
Tu es plus faible que je l'imaginais, même avec la lame.
Çok zayıf ve şekilsiz bir beden yapısı var. Derisindeki mavi lekeler de cabası.
Elle est maigre et elle a des trucs bleus sur la peau.
Onun zayıf yönlerinden biri.
C'était son point faible.
O, Ahdu gibi zayıf değil.
- Il n'est pas faible comme Ahdu.
James zayıf, ve ona yardım etmeliyim soylularla birlikle elimden geldiğince.
James est faible, et je dois l'aider avec les nobles tant que j'en suis encore capable.
- Zayıf olan ölür.
- Le plus faible meurt.
Zayıf olan ölür.
Le plus faible meurt.
Schrader evliliğini mahvetmiş ve mazereti zayıf olsa da kadının suça karıştığını düşünmüyoruz.
Schrader a ruiné son mariage et son alibi est faible, mais nous ne la croyons pas impliquée.
Her şeyin bir zayıf noktası var değil mi?
Ils ont tous un point faible.
Her şeyin bir zayıf noktası var diyen sendin. Biraz terlemenin o ucubeyi öldüreceğini düşündüm.
T'as dit que tout avait un point faible, alors ça vaut le coup d'essayer.
Sahip olduğum bariyerin o kadar zayıf olduğunu sanmayın.
Vous sous-estimez ma barrière de protection...
Aslan gibi düşünmek en zayıfı olabilir.
Mais comme le lion, elle s'en prendra d'abord aux plus faibles.
Tek zayıf halka yüzünden bütün düzen bozulur.
Un maillon faible et on est tous foutu.
Sana karşı zayıf noktası vardı ve sen onunla oynadın.
Il avait un faible pour toi, et tu as joué avec lui.
Ancak davamız en zayıf adamımız kadar güçlüdür.
Mais notre cause est aussi forte que notre homme le plus faible.
Millet, bu kadına teşekkür edin... O ki, zayıf olmasına rağmen bizimle beraber direniyor.
Les gens, remerciez cette dame, qui nous défend tous, même si c'est un poids-plume.
Gece hilalin en zayıf grisinin ortaya çıkmasını bekliyorum.
Je voudrais attendre pour le plus fin croissant argenté de la lune pour sortir la nuit...
Bu onun zayıf noktası.
C'est son talon d'Achille.
Uzun zaman önce benim gördüğüm zayıf noktanızı gördü.
Elle a vu votre talon d'Achille bien avant moi.
Açgözlülüğü onun uyuşturucusu ve zayıf noktası.
L'avidité est sa drogue et sa faiblesse.
Bu kadar zayıf olmasına şaşmamalı.
Pas étonnant.
Düzelmeye çalışıyordu ve en zayıf anında biri ondan faydalandı. - Bunu düzelteceğim.
Je vais refaire ça bien.