English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ Z ] / Zorundasınız

Zorundasınız translate French

2,801 parallel translation
Bence Ellie hizmet dışıyken bir hamle yapmak zorundasınız.
Je compte sur vous pendant qu'Ellie est hors-course.
Aranızda her ne oluyorsa, bunu bitirmek zorundasınız.
Quoiqu'il se passe entre vous, tu dois arrêter.
O tanığı bulmak zorundasınız Ajan Gibbs.
Vous devez trouver ce témoin, agent Gibbs.
Yasalarımıza uymak zorundasınız.
Vous devez obéir à nos lois.
~ Kurala göre küpte yazılanı yapmak zorundasınız. ~ ~ Bu çocuk kamera önünde olmayı seviyor. ~
DESSINE-TOI UNE MOUSTACHE
Parayı almak için beni çözmek zorundasınız.
Il faut me libérer pour que j'attrape l'argent.
Parti veriyorum ve hepiniz gelmek zorundasınız.
Je fais une fête, et vous venez toutes.
Bana inanmak zorundasınız.
C'était une dispute qui a dégénéré. Croyez-moi.
Fazladan vardiyam var, beyler bu akşam kendi yemeğinizi yapmak zorundasınız.
Je dois faire des heures supplémentaires, alors vous ferez votre souper.
Eğer tedavi edilmediyseniz muayene odasına gitmek zorundasınız.
Si vous ne recevez pas de soins, vous devez attendre dans la salle d'attente.
Anlamak zorundasınız, ben suçlu değilim.
Vous devez comprendre, je ne suis pas un criminel.
İlaç değilse, bunun sırrının ne olduğunu kendinize sormak zorundasınız.
Vous devez vous demander... Si ce n'est pas la drogue, quel secret cache-t-il?
İlk önce, son testinizi geçmek zorundasınız.
- Il faudra d'abord réussir le test.
Ne yaptığımın farkındayım! Yolumdan çekilmek zorundasınız!
Je sais ce que je fais, et écartez-vous de mon chemin, maintenant.
- Hayır, uyumak zorundasınız.
- S'il te plaît. - Non, il faut dormir.
Bana inanmak zorundasınız.
Vous devez me croire.
Benim sırlarımı saklamak zorundasınız.
Vous êtes obligées de garder mes secrets.
Neden bana sormak zorundasınız ki?
Pourquoi me demander à moi?
Bunu eski moda işlerle yapmak zorundasınız.
Faites ça à l'ancienne.
Tek şansınız benim ve buna razı gelmek zorundasınız.
Je suis votre seule chance, vous êtes obligés de me prendre.
Bay Mackey, uyanmak zorundasınız.
Réveillez-vous.
Şimdi, Onu arkasına çevireceğim, ama işin 100 % ünü yapmak zorundasınız.
Je vais le mettre sur le dos, mais vous devrez faire tout le travail.
Beni itmek zorundasınız.
Commence pas, s'il te plaît. Vous devez me pousser.
Çekilmemi istiyorsanız, beni itmek zorundasınız. Sadece bir kaç metre.
Pour que je bouge, va falloir me pousser.
Söyle. Operasyonun sağlığı için Dr. Kim Myung Gook'u bir süreliğine bize vermek zorundasınız. Başkan'ın kızı, ancak onlara istediklerini verdiğimizde güvende olacaktır.
Allez-y. le Dr Kim Myung Guk doit venir temporairement. que la fille du président sera en sécurité.
Tabii öyle söylemek zorundasınız, efendim.
Bien sûr, monsieur.
Kural bir : Tabağınızı temizlemek zorundasınız.
Règle n ° 1 : il faut finir son assiette.
Bu müzakereleri kendiniz halletmek zorundasınız.
Vous devez mener les négociations.
Tanrısal bir bilinç değilseniz,... değişmek zorundasınız.
Il fut joué au concert de l'lle de Wight quand Bob Dylan préparait la scène pour jouer.
Herşey değişmek zorunda. Daha iyiyi denemek ve yapmak zorundasınız.
Tous les fans qui étaient venus voir le match de foot se sont mis à chanter ce mantra à 3 paroles.
Batı medeniyetini oluşturan ve... gitgide yok olan değerleri umursuyorsanız, burada oynanan rolü ve maskaralığı da... görmek zorundasınız.
Le billet de cinéma le plus cher du monde. Dieu merci, t'es là, Reg. Il me faut te préciser, Brian, qu'on n'est pas l'équipe de secours.
Aramak zorundasınız.
Il faut continuer les recherches.
Onarılamaz durumda efendim. Korkarım ki yeni bir vites kutusu almak zorundasınız.
Impossible, Désolé, il vous en faut une nouvelle
Ödeşmek zorundasınız.
Venge-toi.
Onların karşısından veya yanından geçmek ya da onlara tırmanmak zorundasınız.
On doit danser contre, à travers ou par-dessus.
İşverenlerimle konuşmak zorundasınız.
Vous devrez discuter avec mes patrons.
- Ölmek zorundasınız.
- Vous allez devoir mourir.
Şimdi... eğlenceliydi... ama ben kaçmak zorundayım... sizde ölmek zorundasınız.
Bon, c'était marrant, mais je dois y aller et vous allez tous mourir.
Üzgünüm ama orada kalmak zorundasınız.
Désolé. Vous allez devoir reculer.
Her şeyi yakalamak zorundasınız.
La mainmise sur tout.
Bu arada, burayı tutarsanız, benim partilerime alışmak zorundasınız.
Si vous prenez l'appart, il faudra tolérer mes fêtes.
Söylediklerine inanıyorsan, teşkilatınızda sızıntı olduğuna ve ve sizinkilerin bunu görmediğine de inanmak zorundasın.
Si vous le croyez, vous devez admettre qu'il y a une fuite dans votre organisation, et ça, vous le refusez.
O zaman, yalnız yapmak zorundasın çünkü işi bırakıyorum.
Tu le feras toute seule, je démissionne.
Rehinenin hayatını kurtarmak zorundasınız.
- Si.
Bana inanmak zorundasınız.
Croyez-moi.
Korkarım, kalmak zorundasınız.
- Vous allez devoir rester.
Anlaştığımız şeyi yapmak zorundasın.
Vous devez faire ce que l'on a convenu.
Debriyajsız vites değiştiremezsin. Debriyaja basmak zorundasın Barry.
Avant de changer de vitesse, appuyez sur l'embrayage, Barry!
Eve gidelim, hatta seks de yaparız ; ama daha sonra, gitmek zorundasın.
On va rentrer, peut-être faire l'amour, et tu devras partir.
Kızını kurtarmak zorundasın.
Sauvez votre fille.
Bayım, toplantının sonuna kadar beklemek zorundasınız.
Après la réunion.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]