English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ Z ] / Zorunluluk

Zorunluluk translate French

212 parallel translation
Hartum'a seni yolluyorsam numara yapacağını, emirleri dinlemeyeceğini biliyorum, ve bir takım mistik zorunluluk adı altında sadece kendini ortaya çıkaracağını, ve bu hükümeti bulaştırmak için elinden gelenin en iyisini yapacağınıda biliyorum.
Si je vous envoie à Khartoum, vous me ferez des entourloupes et, au nom d'une quelconque nécessité mystique, vous ferez tout pour mouiller le gouvernement jusqu'au cou.
Lityum ihtiyacımız artık zorunluluk halinde.
Il est impératif de nous réapprovisionner.
- Bir zorunluluk.
- C'est une nécessité?
Fakat bir zorunluluk olmadan başarabilirseniz daha iyidir bu.
Mais quand on peut s'en passer...
O zorunluluk sayesinde hayatı sevdiğinizi anlarsınız.
Pour s'apercevoir qu'on aime vraiment beaucoup la vie.
Şu an sadece burası var. Geçmiş, gelecek, zorunluluk yok.
Je vis pour le moment présent et non dans le passé.
Yoksulluk herşeyden öte bir zorunluluk.
La pauvreté, elle, est obligatoire!
Diğeri ise manevi zorunluluk.
J'y suis aussi allé par obligation morale.
Dünya'ya değer vermek ve hepimizi barındıran küresel çevreyi korumanın kaçınılmaz bir zorunluluk olduğu artık geniş çevrelerce kabul görüyor.
Les impératifs que sont le respect de la Terre... et la protection de notre environnement... sont désormais acceptés.
Bu zorunluluk. - Anlıyorum efendim. - Şimdi.
Il ne s'agit plus de corriger mon relevé bancaire.
Bir zorunluluk olmayacak.
Il n'y aura aucune obligation.
Bu süre içinde, mektubu bu şekilde tutmak zorunluluk teşkil ediyor.
En attendant, il est impératif que nous tenions la lettre comme ça.
Artık zorunluluk haline geldi yaşadıkları ortaya çıktı ve günahkarlar cezalandırıldı.
Maintenant, il est devenu impératif... qu'ils apparaissent vivants, et que les coupables soient punis
Önce Kent'le ödeş. Bu ahlaki bir zorunluluk.
Un, prendre une revanche sur Kent, c'est moralement impératif.
Ahlaki bir zorunluluk.
C'est moralement impératif.
Yani bir zorunluluk yok.
Ce n'est pas une obligation.
Demokrasiymiş. Nasıl bir demokrasi ki oy kullanman bir zorunluluk ve eğer kullanmazsan Kominik hain damgası yiyorsun.
Drôle de démocratie quand t'es forcé de voter, et si tu votes pas, t'es un "subversif coco".
Oturun, zorunluluk olmadan, lütfen.
Je vous en prie, asseyez-vous.
Hiçbir belge yok, bu bir zorunluluk.
Toi, un français. Pas de papiers, c'est un fardeau pour nous.
O zaman hangisinin sizin için daha büyük bir zorunluluk olduğuna karar vermelisiniz.
Alors vous devez décider quelle est votre plus grande obligation.
Sadece, zorunluluk olduklarını kabullenmen gerek.
Il suffit que ce soit logique
Ama "o" nu yaparsak, aramak için bir zorunluluk hissedebiliriz.
Mais dans ce cas, nous pourrions nous sentir obligés d'appeler.
Öyle bir zorunluluk yok. Kulübeye ne istersen koyabilirsin. Kulübeye bir şey koymak istemiyorum.
J'ai invité Jamie chaque année à cette fête et voilà comment elle me remercie.
Ama sık sık şöyle deniyor... " Hiçkimse, zorunluluk haricinde, canından, malından ve...
Mais il y est dit plusieurs fois que " nul ne sera privé de vie,
Mesele nefret degil. Bu bir biyolojik zorunluluk.
Ce n'est pas une question de haine, mais de nécessité biologique.
- Kişisel zorunluluk.
- Pour raison personnelle.
- Zorunluluk.
- Obligation.
- Peki ya ahlaki zorunluluk?
- Et l'obligation éthique?
Bu bir görev veya zorunluluk değil.
- Ce n'est pas une obligation.
Aşk, Tanrı'nın bir lütfudur, Alex. - Bir zorunluluk değil.
L'amour est un cadeau, Alex... pas une obligation!
16 yaşındasın. Biyolojik bir zorunluluk var. Seni anlamıyorum çünkü 16 yaşında değilim.
Tu as 16 ans et je pense que cet impératif biologique m'empêche de te comprendre car je n'ai pas 16 ans.
- Zorunluluk olmasının ötesinde mi?
- A part que c'est obligatoire?
İki zorunluluk :
Deux impératifs :
Koşul, şart, zorunluluk yok.
Aucune! Pas l'ombre d'une condition!
Zorunluluk duygusuna yenik düşmüştü.
Un sentiment d'urgence le gagnait.
Zorunluluk.
La nécessité.
Ned'le tanışana kadar, seksin kadınlara Tanrının verdiği korkunç bir zorunluluk, ağrılar ve topuklu ayakkabılar gibi olduğunu sanıyordum.
Avant, j'envisageais le sexe comme une obligation que Dieu infligeait aux femmes, comme les contractions ou les talons hauts.
"Gereksinim, zorunluluk."
" Demandes, exigences...
Affedersin? Bu bir müzakere değil, bu bir zorunluluk.
Je ne te demande pas ton avis, c'est un ordre!
İğnedenliğe benzeyen bu adamlara ani zorunluluk fikri katlanabileceğimden çok fazlaydı.
L'idée d'avoir des obligations envers un type qui ressemble à un oursin... ça m'a pas franchement branché.
Zorunluluk muydu yoksa senin seçimin mi?
Nécessité ou choix?
Belki onlarda senin biyolojik zorunluluk dediğin... çok yemek yeme hastalığı... vardır. Böyle düşünmene üzüldüm.
- J'en suis désolée.
Biliyorsun belki bende de biyolojik zorunluluk vardır.
J'ai peut-être un besoin biologique aussi.
Zorunluluk.
C'est une nécessité.
Çok sıradan, bağ yok, zorunluluk yok.
Sans obligations, en toute décontraction.
- Zorunluluk.
- Impératif.
Yine de güçlerini bir zorunluluk olarak görüyor.
Mais elle se sent obligée d'exploiter ses pouvoirs.
Anayasal zorunluluk.
Lire tout de qui ça concerne!
Bir zorunluluk yok.
Personne n'est obligé.
- Başka biri için savaşmak zorunluluk mudur?
On a l'obligation de se battre pour quelqu'un d'autre?
- Jerry, bu senin için bir zorunluluk, hadi.
Tu es obligé.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]