English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ Z ] / Zımbırtıyı

Zımbırtıyı translate French

189 parallel translation
Kaldır şu zımbırtıyı.
Rangez votre arme.
Ben bu zımbırtıyı ilk defa görüyorum.
Tu me l'as donné. Je n'ai jamais vu cette camelote de ma vie.
Al, sence şu zımbırtıyı ısırıp kopartabilir misin?
Al, tu mordrais cet engin?
Şu zımbırtıyı biraz kıssam olur mu?
Puis-je baisser un petit peu?
Şu elindeki zımbırtıyı bir kenara bırakıp biraz mülakat yapmaya ne dersin?
- Pourquoi ne mettez-vous pas tout ça de côté? Laissez-moi vous interviewer pour changer. - Vous êtes Syrien?
Peki ama elime geçmeyen bir zımbırtıyı kimin gönderdiğini nasıl söyleyebilirim?
J'peux pas dire qui m'envoie une chose que j'ai jamais reçue.
- Onbaşı Sitarski, bağla şu zımbırtıyı.
Caporal Sitarski, poussez cette roue.
Git o zımbırtıyı arkadaşlarınla üfle.
Si tu en as envie, va jouer chez tes SA.
Eğer bu zımbırtıyı geliştirmeyi başarırsam karı seninle yarı yarıya bölüşürüz.
Si j'arrive à développer ce gadget, on fait 50 / 50.
Sanırım bu zımbırtıyı şuna bağlaman gerek.
Tu devrais brancher le machin dans le truc.
Biraz şampanya al. Bu çikolatalı zımbırtıyı da dene.
Prends une coupe, et goûte le chocolat.
Bu zımbırtıyı saklayacağım!
Je vais garder ça.
Sen bu zımbırtıyı taptın, ben de burada yüzüyorum.
Tu fabriques les machines et moi je nage dedans.
Şu ağır zımbırtıyı engelleyin.
Pas d'armes lourdes, Bond est encore dedans!
Kapa şu zımbırtıyı!
Éteins cette merde!
Elektronik zımbırtıyı devreye alıversene.
Ton machin électromagnétique. Branche-le!
Dediğim gibi Bu zımbırtıyı geçen hafta bir bayanın aracına bağladım ve tamponu olduğu gibi söktü attı.
Donc, comme je disais, j'ai fixé cette saleté à un pare-chocs et ça l'a arraché.
Bu zımbırtıyı kullanmayı yalnız sen biliyorsun. Benim beynim durdu.
Tu es le seul à t'y retrouver, mais tu n'es jamais là, ma tête va exploser!
O zımbırtıyı neden çıkarmıyorsun?
Enlève donc ton truc, là.
O zımbırtıyı burada istemiyorum.
Je ne veux pas de cette merde ici.
Bu zımbırtıyı dinlemek istemiyorum. Doğru düzgün birşey çalın.
Je ne veux pas de cette merde ce soir, compris?
Anahtarınız var mı? - O karton zımbırtıyı unuttum.
- Avez-vous la clé?
Bu zımbırtıyı hiç tattın mı?
Vous y goûtez parfois?
Bu kemik kafalı zımbırtıyı çalıştırmayı asla başaramayacağım!
Ce satané engin ne marchera jamais!
Bu zımbırtıyı parçalayın hemen! Kırın!
Détruisez-moi ça sur-le-champ!
Bu zımbırtıyı çıkarsam ne olur?
Si je retire cette chose-là!
Birçok gazi bu zımbırtıyı geçiriyor.
Plein de vétérans ont ça.
Felsefe yapmayı kes de şu zımbırtıyı çek!
- Vas-y! Tire le truc!
Hey Bob, o zımbırtıyı toparla tamam mı, bugün çok duman istiyorum.
Bob, remonte la machine à fond. Je veux un max de fumée!
Eğer iyi yemeği, eğlenceyi ve duvarlarda bir sürü deli zımbırtıyı severseniz Moe Amca'nın Aile Yemliği'ne gelin.
venez sans tarder à la Mangeoire d'Oncle Moe. Moe vous sert de bons petits plats traditionnels, frits à la perfection.
Uçur şu zımbırtıyı, yoksa iki defa ölürsün!
Pilote cet avion ou tu vas voir ta vie défiler.
Şu küçük zımbırtıyı kullanarak alarmı kapat ve kapıları aç.
- Celle-ci. Tu te sers du machin noir pour couper l'alarme et déverrouiller.
- Alalım şunu, boğan zımbırtıyı.
- Prenons ça.
Dünyada eter aleminde batmış bir adamdan daha çaresiz sorumsuz ve ahlâksız hiçbir şey yoktur ve bu çürümüş zımbırtıyı çok yakında deneyeceğimizi biliyordum.
Rien au monde n'est plus misérable et dépravé... qu'un type qui se défonce à l'éther. Et je savais qu'on tarderait pas à s'y mettre.
- Bileğindeki zımbırtıyı çıkartacak mısın?
Et toi, ton antivol? Lmpossible.
Bu zımbırtıyı biliyorsun.
Tu sais. Ces trucs-là.
- Evet, bu zımbırtıyı da o icat etti. - Kapa çeneni.
- Mais il inventait des trucs, lui.
Harika, sadece şu zımbırtıyı kapatalım.
Super! On va fermer ce bazar tout de suite.
Haydi Zımbırtı'yı ve yavrularını burada bırakıp ilk gündoğumunu izlemeye gidelim.
Laissons toutou et ces chiots avec elle. Allons voir le premier lever du soleil.
İçerde bulunduğum üç yıl, yedi ay, iki hafta boyunca tattığım en olağanüstü şey bu zımbırtı.
Depuis trois ans et sept mois que je suis prisonnier, je n'ai jamais rien bu de pareil.
Aşağıda işimize yarayabilecek dolu zımbırtı var.
Il y a plein de trucs en bas qui seraient utiles.
Silah zımbırtıları hakkında fazla şey bilmem.
Je ne m'y connais pas trop en artillerie.
Şu tuhaf zımbırtıların arasında sana radyo koyduklarını mı sandın?
Il y a bien une radio parmi tous ces gadgets. - Que voulez-vous écouter?
Kapat şu zımbırtıyı!
Éteins ça.
Sanırım sağ tarafta... rafı açıp kapatan bir zımbırtı olacak.
Je crois qu'il y a un truc sur le côté droit qui permet de faire basculer l'étagère.
... çubuğu, zımbırtısı, arabası Oskar'ı, bıçağı, muzu hıyarı, salamı, sucuğu kulesi, Bay Mutlu'su, Peter'ı, ağaçkakanı, ufaklığı tüfeği, boynuzu, orta bacağı, eti oyun çubuğu tek gözlü canavarı ön derisi, aşk kası, fülütü yılanı...
son robinet, son chibre, son poignard, sa banane, son comcombre, son salami, sa saucisse, sa chipolata, son pieux, sa bobine, son outillage, son Big Ben, son oiseau, son popol, son perforateur, son zizi, sa zézette, son hot dog, son tuyau, son pistolet, son morceau, son cable, sa trompe, sa jambe du milieu, sa troisième jambe, sa couane, son baton, son manche à balais, sa baguette, son petit borgne, sa ficelle, sa verge, son petit bonhomme, son prépuce frippé, sa sucette, son muscle d'amour, sa flûte de chair, sa moissonneuse, son serpent... s'il te plait ne pars pas!
50 yıl öncesine kadar, atomun en ufak şey olduğuna inanıyordunuz ta ki onu ayrıştırıp şu karmaşık zımbırtı ortaya çıkana kadar.
Et il y a encore 50 ans, l'atome passait pour un truc riquiqui... jusqu'à ce que vous l'éclatiez et que gicle cette merde!
Kızlar, size bir çare söyleyeyim. Spor işe yarar bu tür zımbırtılarda.
Les filles, je vais vous dire un truc, le sport y a que ça de vrai!
Birbirleriyle konuşan iki adam vardı ve birinin elinde telefona benzer bir zımbırtı vardı.
Ben, y avait deux hommes et puis, ils discutaient entre eux, l'un d'eux avait un drôle de téléphone avec plein de gadgets!
- Eldiven zımbırtısı yok mu artık?
Alors il n'y a plus de gant?
Belki de ona dönen tekerlek zımbırtısından almalıyız.
On devrait lui acheter une roue.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]