Zır translate French
107,888 parallel translation
Yapacağım şey için hazır mısınız? Kocanız nerede acaba?
Êtes-vous préparée pour ce que je dois faire? Pourquoi je n'examinerai pas votre mari?
Hazır mısınız? Evet.
Êtes-vous prête? Oui.
Fransa'daki duruma ait Tholly'den öğrendiğim şeylere bakarsak... Sanırım kendimizi en kötüsüne hazırlamalıyız.
Ce que j'ai appris de Tholly des conditions en France Je pense que l'on doit toutes deux se préparer au pire.
Ya adım atıp dizginleri ele alırsın ya da başka iş bakarsın çünkü Louis'e onun yönetici olmaya hazır olmadığını söylemezsen her türlü batacağız.
Soit tu prends les choses en main soit tu commences à chercher un autre travail, car si tu ne dis pas à Louis qu'il n'est pas prêt à diriger, on sera de toute façon à la rue.
- Hazır mısınız?
- Prêtes?
- Hazır mıyız?
- Prêtes?
Bu artık kızını görmeye hazır olduğun anlamına mı geliyor?
Donc, ça signifie que tu es prêt à voir ta petite fille?
Hayır, yapamazsınız.
Vous ne pouvez pas.
Sanırım bu sizin standart taş levhanız Kurban sunak.
Et ça un autel de sacrifice fait d'une dalle en pierre.
Ayrılmıyoruz. Birlikte kalırız.
On ne se sépare pas.
Sanırım tek seçenek sizsiniz ve bunu yapmalıyız. Ama sen, sanki... bir ip olmalı
Je pense que tu es la seule solution, et on devrait faire ça, mais il faudrait que tu aies comme...
Hayır, Zerstoerer bana bağlıysa, Yalnız gitmeliyim
Non, si le Zerstoerer est connecté à moi, je devrais y aller seule.
Hayır, hiçbirimiz yalnız başına bir şey yapmıyoruz.
Non, aucun de nous ne fait quoi que ce soit seul.
Sanırım pek sürpriz yapamayız
Je ne pense pas que beaucoup de choses peuvent nous surprendre
Truro'daki evimize taşınırsak, onun gözünün önünden uzaklaşırız.
Si nous déménagions dans notre maison de Truro, nous serions hors de son voisinage immédiat.
Alet edevatımızı kaldırmamızı söyledi ve bir daha oraya adım atarsak cezalandırılacağımızı.
Il dit d'arrêter les travaux et ne plus revenir ici sous peine de mort.
Şüphesiz Fransız güzelleri sana asılmıştır.
Tu as sûrement été harcelé par les beautés françaises?
Sanırım hepimizin söylemeye çalıştığı şey ; aile kararlarımızı farklı şekilde almaya başlamak istediğimiz.
Ce qu'on veut, c'est que les décisions se prennent autrement.
Büyükannesini kızdırmak isterse, ihtiyacımız olursa kullanırız onu.
On l'utilise si besoin, s'il est partant.
Topu kaldırır mısınız?
Pouvez-vous ranger cette balle?
Bu buluşmayı ne zaman ayarladıysan seni temin ederim, Jeremy Cohen, Robert'ı iki dakika sonra aramıştır yani özür dilemenin bir yolunu bulmalıyız.
Quand tu as pris rendez-vous, Jeremy Cohen a appelé Robert deux minutes après, donc on doit se faire pardonner.
- 80'le gidiyorsun. Yasal hız sınırı bu Jesse.
Je respecte la limite de vitesse.
Bizi yalnız bırakır mısınız?
Vous pouvez nous laisser un moment?
Ama sınırı aşamayız.
Mais on ne peut pas percer ce voile.
Beni dinlemeyeceksen en azından parasız kliniğe gidip bir baktır.
Va au moins au dispensaire pour te faire examiner.
"Ağır porno yasak" kuralı koymamız gerekti, çünkü son adam bilgisayarı yaktı.
On a une règle "pas de porno hardcore" car le dernier type a grillé l'ordinateur.
Bağımız sıkıdır.
On est inséparables.
Hayır, kızım. US Weekly'de yazmıyorsa...
Si c'est pas dans un magazine féminin...
Dün arabasında yalnız oturmuş, mısır koçanı kemiriyordu.
Hier, je l'ai vue seule dans sa voiture à manger un épi de maïs.
Yeniler için, "sahte teklif", gerçek alıcıların fiyat yükseltmesi için, arkadaşlarınızın sahte teklif yapmasıdır.
"Truquer les enchères", pour les bleus, c'est quand un ami surenchérit pour faire monter le prix.
Eğer onu yetişkin kızımla tanıştırırsam...
Si je lui présente ma fille adulte...
Kumsalda yatıp ananas yeriz ve yalnız kalırız.
On s'allongera sur la plage à manger des ananas, on sera seules ensemble.
- Çay alır mıydınız? - Almayayım.
- Désirez-vous du thé?
Aşırı kalabalıktan sorun yaşadığımız belli kaynaklarımız yetersiz, bazen de makineler bozuluyor.
À l'évidence, on a des problèmes de surpopulation. On manque d'argent et parfois, ça casse.
Hayır, hayır. Biz buradayız.
On est ici.
Şimdi karıştırıcı fırçayı alacağız ve yumuşakça...
Avec le pinceau, on y va très doucement.
Birbirimiz için savaşırız.
Nous nous battons les uns pour les autres.
Ve bu andan itibaren şunu aklınızdan çıkarmayın. Yaşıyor olmanızın tek sebebi size merhamet göstermiş olmamdır.
Et maintenant vous pouvez vivre le reste de vos vies sachant que la seule raison de votre existence est due à mon indulgence.
Raven bir aya kapatırız diye düşünüyor.
Raven dit qu'on pourra tout sceller dans un mois.
Hayır, hayatta kalmamızı istemiyorum.
Non. Je ne veux pas qu'on survive.
Sadece iki haftadır yayındayız, ve biraz önce Hooli uygulamalarında ilk beş yüze girdik.
En 15 jours, on est entrés dans le top 500 du Hooli AppStore.
- Hayır, o paraya ihtiyacımız var.
- Non, on en a besoin.
Siz kırılgan, narin kar tanelerini dinleseydim kaybetmiş olacağımız yirmi binimiz de cebimizde.
on a 20 000 qu'on aurait perdus si je vous avais écoutés, mauviettes, et si j'avais payé.
Hayır, Yani bu imkânsız bir şey.
C'est impossible.
Sanırım onun propofol düzeylerini ayarlamamız gerekebilir.
Je pense qu'on devrait adapter son niveau de propofol.
Onları bulursak, yalnız olmayacaklardır.
DayGlo rose, ou peu importe un niveau assez élevé. Si on les trouve, ils ne seront pas seuls.
Zımpara kadar yatıştırıcı bir adam.
À sa façon. Il est aussi apaisant que du papier de verre.
Kandırıldığınızı biliyorsunuz değil mi?
Vous savez qu'on vous ment, pas vrai?
Bizi yalnız bırakır mısınız lütfen?
Pouvez-vous nous laisser, s'il vous plait?
Şırınga Aida. Onu yatıştırmak zorundayız.
La seringue, Aida.
Geri döndüğün zaman arayı kapatırız.
On reprendra ça quand je serai de retour.