Âdil translate French
101 parallel translation
Ama gün geliyor, hata yapıyoruz. O zaman âdil olur muydunuz?
Mais attention, un jour tu ne l'es pas, alors seras-tu juste? "
Bu pek âdil değil.
C'est pas juste, Bill.
Âdil ya da değil, çabuk onu bana ver, seni yaşlı bunak.
Juste ou non, donne, vieil avare!
Hadi, böylesi âdil olur, değil mi?
Allez! C'est loyal, non?
Hadi ama, Hana-ogi. Bu hiç âdil değil.
Hana-ogi, ce n'est pas juste.
Âdil bir şekilde bölüşün. Kavga etmeden.
Partagez équitablement, sans dispute.
Ama yine de âdil olmak için kendimize şunu sormalıyız.
Il est juste de nous demander :
Âdil bir dövüş ile, kedinin bu köpeği yeneceğine şaşırmazdım.
Je ne serais pas surpris si lors d'un combat ce chat battait le chien.
Âdil olur.
C'est juste.
Bence bu yeterince âdil değil, çünkü ben herkesten daha az hisse alacağım.
De n'importe quelle façon, je n'ai toujours pas autant que les autres.
Aksi hâlde bu âdil olmaz.
Sinon, c'est pas juste.
Bunun karşılığında âdil ücret alacaksın.
Et je te payerai en conséquence.
Ben âdil dövüşürüm.
Je veux me battre loyalement.
Koçların eşit olmaması âdil bir yarış olmayacağını gösteriyor.
Fléau m'ayant fait gagner, je lui dois fidélité.
Âdil, değil mi?
C'est régulier, non?
Sanırım oldukça âdil.
C'est normal, au fond.
- Âdil davranmıyorsun.
- C'est injuste.
Kahretsin Hob, bu âdil değil biliyorsun.
Bon sang, tu sais que c'est pas juste.
Hepsi de âdil bir yargılanmayı hakediyor.
Ils méritent un procès équitable et cher.
Âdil bir dövüştü. Biz mâsumuz.
- On était dans nos droits.
Hiç âdil değil.
II fait pas naturel.
İmparatorluğun tek bir hükümdarı olacak âdil bir hükümdarı.
L'empire aura un souverain unique... un souverain bienveillant.
Pek âdil görünmüyor.
Ce n'est vraiment pas juste.
Bu âdil değil.
Vous êtes injuste.
- Onlara âdil davranıyorum.
Je les traite bien.
Tamam, çok âdil.
C'est plus raisonnable.
Bu hiç âdil değil. Yani kesinlikle değiş tokuş yapmalı ve alıp verme konusunda yükü paylaşmalıyız.
Nous devons partager le travail en termes de donner et recevoir.
Gavin, bu âdil değil.
Gavin, vous n'êtes pas chic.
Bu hiç âdil değil.
Ce n'est pas juste.
Bu hiç âdil değil.
C'est pas sympa!
Sence bu âdil mi?
Tu penses que c'est juste?
Anladım ki bu âdil.
J'ai su que c'était juste.
Atalarımın ruhları ne de âdil bir bedel!
Rien ne peut justifier que tu aies volé l'âme de mes ancêtres.
- Bu âdil değil.
C'est pas juste.
- Tamamen âdil. Haydi, Danny.
Mais si.
- Bu hiç âdil değil.
Trop pas juste!
Ama bu âdil değil.
C'est pas juste.
Âdil insanlar, iyice düşünmeden bir karara varmazlar.
Et les vertueux font aussi des erreurs de jugement.
Bu hiç âdil değil.
C'est pas juste.
Ne, hayat sana âdil davranmıyor mu?
Quoi? Ta vie est si difficile que ça?
Ülkede âdil ve doğru olanı yapacak. "
" Juda sera sauvé
O âdil bir kurtarıcıdır, alçakgönüllüdür. Onun egemenliği bir denizden bir denize Fırat'tan yeryüzünün uçlarına dek uzanacak.
Il est juste, c'est le Sauveur et son empire s'étendra de la mer à la mer, de la rivière aux confins de la terre.
Öyle bir hükümet ki önüne geleni hapse atıyor. Buraya âdil bir adam...
même condamné injustement, la vraie place...
Bu hiç âdil değil. Olmaz!
C'est pas juste!
Yeterince âdil.
D'accord.
Onun icraatlarını âdil olmayan birşekilde yargıladım.
J'ai jugé injustement sa performance en tant que Président.
Bütün bu olanları sana bağlamam, Audrey'e olanlar yüzünden seni suçlamam âdil değildi.
Je n'aurais pas dû vous reprocher tout ce qui est arrivé à Audrey.
Sıkı dövüşün, özgürce dövüşün ve âdil dövüşün.
Combatif, réglo, fair-play.
Kaçırdığın şey bu. Uydurduğun şey bu. Mesele, dövüşün âdil olduğunu göstermek değil.
Tu saisis pas que ton invention, ton truc... ça garantit pas du réglo.
Âdil değil, öyle değil mi Nancy?
Hein, Nancy?
Yeterince âdil.
Très bien.