Çığlık translate French
4,034 parallel translation
Tek duyduğun çığlık ve bağırtılardır.
Tu n'entends plus qu'hurlements et cris.
Annem eve dönüp bizi gördüğünde feci bir çığlık attı. Sincabı aldı ve çöpe attı.
Quand ma mère nous a trouvés, elle a hurlé... l'a ramassé et l'a jeté dans la poubelle.
Çığlık attığını biliyorsun değil mi?
Vous réalisez qu'il crie?
Çığlık atıyormuşsun.
Tu cries.
10 saniye boyunca çığlık atıyorum ama sonra kahvaltımı yapıyorum. Seni korkutan ya da kızdıran bir şey mi var?
Je crie pendant dix secondes, mais après je pars manger mon petit-déjeuner.
Çığlık atıyorum. Yani tartışmamıza gerek yok.
Je crie, alors on a pas à en parler.
Dr. Rosen seni korkutmadan çığlık atacak bir yol bulmamı söyledi. Ben de buldum. Taşınıyorum.
Rosen a dit que je devais trouver un moyen de crier sans te terrifier, donc je déménage.
Her gün çığlık atmamı duymana gerek kalmayacak.
Tu n'auras plus à m'entendre crier tous les jours.
Saat 8'de, çığlık attıktan sonra kahvaltımı yapmadan önce seni arayacağım.
Je t'appellerai à 8 : 00 après que je crie, mais avant mon petit déjeuner.
İstediğin kadar çığlık at.
Vous pouvez crier tout votre soûl.
Çığlık atmamaya çalışıyorsun. Ama atacaksın.
Vous essaierez de ne pas crier... mais vous crierez.
İlk kesimi yaptıktan sonra hepsi çığlık atar.
Elles crient toujours à la première incision.
- Şimdi çığlık atacaksın.
Il est temps pour toi de crier
Eton Koleji'nde biri beni her öpmeye çalıştığında çığlık atsaydım,... bir ayda sesim kısılırdı.
Si j'avais du crier à l'assassin chaque fois que quelqu'un a essayé de m'embrasser à Eton, j'aurais eu la voix cassée en un mois.
Arama emriniz var mı? İçeride birinin çığlık attığını duyuyor musun?
Tu as entendu quelqu'un crié à l'intérieur?
Sadece çığlık atan kadınlar yok, eskiden oldukları gibi değiller. Klişe şeyler yok, artık hiç cinsiyetçi değil.
Ce ne sont pas femmes qui ne font que de crier, elles ne sont pas comme d'habitude, ce n'est pas un cliché, ce n'est plus du tout du sexisme.
- Çığlık yok.
Pas de cris.
- Kızı çığlıklar hakkında her hangi bir şey söylemedi, bu yüzden Neel saldırganın yüzünü görmedi ve saldıran onun ağzını kapattı veya...
La fille n'a pas parlé de cris, donc Neel n'a pas vu son agresseur et celui-ci l'a baillonné ou...
Çığlık atarım.
Je vais crier.
Çığlık atarım!
Je vais crier.
Kevin da çığlık atarak öğle uykusundan uyanmıştı.
Kevin vient de se réveiller en hurlant de sa sieste.
İsa yine yüksek sesle çığlık attı ve ruhunu teslim etti.
Jésus cria encore d'une voix forte et rendit l'esprit.
Ben de ona öyle çığlık attırabilirdim.
Je l'aurais fais crier comme ça.
Duyduğum an çığlığı arzu dolu bir çığlık sandım.
Eh bien, non. A l'époque je pensais que c'était, vous savez, la passion.
Koridora çıkıp çığlıkları duyana kadar.
Ce ne l'était pas jusqu'à ce que je marche dans le hall que j'entende le cris.
* Uzaktan gelen bir çığlık misali *
Then, like a distant scream
* Bir numarasın, kızlar çığlık çığlığa *
You are supreme the chicks ll scream
* Bir numarasın, kızlar çığlık çığlığa *
You are supreme The chicks'll scream
Çığlık atmaya falan başladı.
Il commence à crier, tu sais.
Hemen işinin başına dönüyorsun çünkü Jane Powell'a tavuksuz, yeşilliksiz ve sossuz bir Çin salatası daha almak zorunda kalırsam çığlık atacağım.
- Revenez travailler. Si Jane Powell m'envoie chercher une énième salade sans croûtons et avec la sauce à part, je vais hurler!
Yolcuların çığlık sesleri geliyor!
Et tous les passagers étaient en train de crier.
Çığlık atmasını durdurmak için bir yol bulmalıydık ve inan bana, herşeyi denedik.
Il fallait qu'on trouve un moyen de la faire taire. et, crois moi, on a tout essayé.
Örümcek kucağına düştüğünde Kanları donduran bi çığlık geldi o gece daha sonra yediğim dayağa değerdi.
Le cri à glacer le sang qui est venu quand cette araignée est tombée sur ses genoux était pire que la raclée que j'ai pris plus tard cette soirée.
Büyükannem ve büyükbabam, tüm savaş boyunca evin içinde dolaşıp kız gibi çığlık atıyorlardı.
Mes grand-parents courraient dans tous les sens comme des fillettes apeurées, pendant toute la guerre.
Sürekli çığlık atmak zorunda mısın acaba?
Pourquoi faut-il toujours que tu cries?
Çığlık atacaksın değil mi?
Tu vas crier à tue-tête, pas vrai?
Ak kuyruklu geyik avlıyordum ve bir çığlık duydum.
Je visais un cerf et j'ai entendu un cri.
Çığlık atıyor.
Elle est en train de crier.
Sırada üç çığlığımız var. Çığlık 3'ten.
A suivre, nous avons 3 cris de Scream 3.
Dört çığlık oldu be!
Ça fait 4 cris.
- Banyodaydık ve o da üzerime çıkıp... - Hiç iyi değilim. ... şey yaptı, sonra da içinden öyle bir çığlık koptu ki anlatamam.
Elle a fait ce truc, et j'ai fait cet autre truc qui l'a faite crier comme jamais.
Hayır, ona gerek kalmıyor çünkü işerken çığlık atıyorum.
Non, j'ai pas besoin, parce que je crie quand je pisse.
Çok heyecanlıyım! Ağlayabilirim, gülebilirim, çığlık atıp duvarları hiç ama hiç durmadan yumruklayabilirim!
Je suis trop excité, je pourrais juste pleurer et rire et crier et juste taper dans le mur encore et encore et encore et encore et encore!
Her nota çığlık atarken nasıl yazabilirim?
Comment écrire quand les touches hurlent?
Uykularında homurdanan veya çığlık atan yaralıklar vardı.
Des blessés gémissaient dans leur sommeil ou appelaient.
Abartısız 40 fotoğrafçı ve 200 çığlık atan kız karavanlarımızın etrafında toplanmıştı.
Il y avait plus de 40 paparazzis et 200 filles en train de crier réunis autour de nos caravanes.
Biraz daha yaklaşırsan çığlık atarım.
C'est possible. Approche toi encore et je cris.
Abartısız 40 fotoğrafçı ve 200 çığlık atan kız karavanlarımızın etrafında toplanmıştı.
Il y avait vraiment, genre, 40 paparazzis et 200 filles qui criaient autour de nos caravanes.
- Çığlık atarım!
- Je vais crier!
İlerleyen saatlerde evinden gelen çığlığı duyduk. Kısa süren, şöyle bir şeydi...
Et ensuite nous avons entendu un cri de ce côté, juste un petit, comme, euh, "Aah!"
Red, ateş edilene kadar çığlık attı.
Red a crié jusqu'au coup de feu.