Önünde translate French
20,100 parallel translation
Şimdi beni bağışlarsan, Bazı ikramiyelerden yararlanmak istiyorum Kamuoyunun gözü önünde olmak bana güvence verir.
Vous m'excuserez, j'aimerais profiter des avantages d'être un fonctionnaire distingué.
Her şey, gözlerimizin önünde.
Tout. Juste sous nos yeux.
Gözümün önünde olacak, akşam yemeği masaya konduğunda burada olmalısın.
Je t'ai couverte, mais il n'y a pas d'excuse pour ne pas être ici quand le dîner est servi.
Tam anlamıyla önünde duruyorum.
Je suis littéralement debout juste devant toi.
Altı numaralı top önünde, onun önünde de cep var.
La six est à deux heures, la poche juste en face.
Altı numara önünde.
La numéro six. Droit devant.
Schmidt, söyledigin her sey elime ayakkabi alip herkesin önünde kafana vurma istegimi arttiriyor.
Tout ce que tu viens de dire me donne envie de te tirer le slip devant tout le monde.
Gözlerinin önünde olsa bile gerçekten göremezler.
Ils pourraient pas le voir, même s'ils avaient le nez dessus.
Natalie'nin evindeyken senin önünde kendimi kaybettim. Sana mahcup oldum.
J'ai pété un câble devant toi, chez Natalie, je suis super gêné.
Şimdilik sayım için koğuşlarınızın önünde bekleyin
Mettez-vous devant votre box pour le comptage.
Ve onları kafa kafaya getirip dünyanın gözü önünde koşturunca havai fişekler patlayacak, çok özel bir şey olacak.
Et quand ils sont face à face pour courir sous les yeux du monde entier, ça va faire des étincelles. On va vivre un grand moment.
Gatlin'in önünde.
Il devance Gatlin.
Kırsal kesimden Kingston'a geliyorsun, başkente kendi halkının önünde koşuyorsun ve tıklım tıklım dolu stadyumun önünde sakinliğini koruyabiliyorsun. İşte her şey burada başladı.
Venir de la campagne et arriver à Kingston, en ville, courir devant votre public et arriver à garder son sang-froid devant un stade bondé, c'est là que tout a commencé.
Duvara vardın, tam önünde işte.
Le bord est là, c'est bien.
Dünyaya Usain Bolt'un neden bu kadar çağdaş, herkesin önünde olduğu sırrını veriyoruz.
On vous révèle un secret. Voilà pourquoi Usain est le meilleur, loin devant les autres.
Powell Bolt'un ve tüm atletlerin önünde..
Powell est devant Bolt et les autres.
Pekala, Amy. Şu anda ofiste, herkesin önünde sanki bir pislikmişim gibi gösteriyorsun.
Amy, tu me fais passer pour un gros con devant tout le monde au bureau.
- Topluluk önünde konuşmada pek iyi değilim.
Je n'aime pas parler en public.
Diğerlerinin önünde bir şey söylemek istemedim ama Charlotte'ın öldürüldüğü gece otelden çıktığını biliyorum.
Je voulais rien dire devant les autres mais je sais que t'as quitté l'hôtel la nuit du meurtre de Charlotte.
Bugün kliniğin önünde karşılaştığımızı kimseye söylemesen olur mu?
Tu pourrais ne dire à personne que tu m'as vue au centre médical aujourd'hui?
Gidip çocuğu arkadaşlarının önünde rezil mi edeceksin?
Tu vas lui mettre la honte devant tous ses potes?
Güvenlik görevlisi onu tüm okulun önünde müdür yardımcısının odasına götürdü.
Le gardien l'a emmenée dans le bureau du principal devant toute l'école.
Çocukların önünde kavga etmek istemedim ama kavga etmek istiyorum.
J'ai pas envie de me disputer devant eux, mais je veux me disputer!
Sınıf saymanı adayıyken bütün okulun önünde bir konuşma yapmam gerekmişti.
Pour les élections de trésorier, j'ai dû faire un discours devant toute l'école.
40,000 kişi önünde duygusal bir ayrılık yaşamak şarkıcılık kariyerim için ne kadar da güzel bir başlangıç.
Drôle de façon de lancer ma carrière de chanteuse. Une crise de nerfs devant 40 000 personnes!
Tüm bu insanların önünde soyunmak.. ... para kazanmak ve böyle şaşalı bir hayat yaşamak!
Elle se mettait toute nue en public pour de l'argent et en plus elle vivait dans l'opulence!
Bu insanların önünde soyunmak sadece utanç verici bir şey.
Alors c'est ça... C'est ça d'être nue devant des gens... C'est humiliant.
Oh, sen kız kardeşinin önünde dizüstü çökmüyorsun.
Je sais que tu n'apprécies pas beaucoup cette fille.
O sikik herif seni buraya gönderince beni tanıdığım herkesin önünde kovduğunu unutacağımı mı sanıyor?
Vous venez ici comme si j'allais oublier qu'il m'a viré devant tous les gens que je connais?
Bir an adamın en güvenilir danışmanısındır sonra bir bakarsın kapının önünde konmuşsun.
Une minute, vous êtes son meilleur conseiller, la suivante, vous êtes sur le départ.
Çünkü torununun önünde bir vuruşu kaçırdığı için utanmıştı.
Car il était embarrassé d'avoir raté un putt devant son petit-fils.
Otelin önünde tartışırlarken görülmüşler.
On l'a vu se disputer avec Hrafn devant la mairie.
Hiç göz önünde bulundurmamıştım.
Mais ça ne m'avait jamais effleuré l'esprit.
Mafyanın istediği parayı vermeyi reddedince Bay Breda ve adamları ailesinin önünde Bay Hobbs'a işkence ettiler. Vücudunu paramparça ettiler ve parçalarını nehre attılar.
Il refusait de verser des pots-de-vin à la mafia alors M. Breda et ses hommes ont torturé M. Hobbs devant sa famille, l'ont coupé en morceaux et les ont jetés dans la rivière.
İkimiz, herkesin önünde kavgaya tutuşabiliriz.
te provoquer pour qu'on se batte à coups de poing devant tout le monde.
Önünde bir kapı var.
Il y a une porte devant toi.
Beni, kuduz köpekmişim gibi olayı izleyen ailemin önünde dövdüler.
Ils m'ont tabassé devant mes parents qui me regardaient comme un chien enragé.
Rheda minnettar olacak. Madencilerin önünde aptal durumuna düşmekten kurtardın.
Tu l'as sauvée de l'embarras face aux mineurs.
Gözlerimin önünde havaya uçtu!
Il a explosé en mille morceaux, juste devant mes yeux!
Kızı Tom'un gözleri önünde iyice kabuğuna çekiliyordu.
Tom voit sa petite fille se replier petit à petit sur elle-même.
Son olayları göz önünde bulundurunca konsey, Isodyne Programı'nı ve ona ait olan her şeyi yok etmeye karar verdi.
À la lumière des récents événements, le conseil a décidé que notre meilleur manœuvre consiste à fermer le programme Isodyne et utiliser tous les atouts.
Ülkedeki her insanın gözü önünde ve buna rağmen kimse görmüyor.
Tous les yeux de la nation sont sur elle, mais personne ne la voit.
Martha baristanın önünde beni utandırıyorsun.
Martha, tu m'embarrasses devant le barista.
Efendim dünyamızda açılmış, aklımızın yetmeyeceği bir yarığın önünde duruyoruz.
Monsieur... nous nous tenons face à une déchirure incompréhensible de la structure de notre monde.
Yarım saattir çişim var ve önünde işemek istemiyorum.
J'ai envie de pisser depuis une heure et je ne veux pas le faire devant elle.
Seninle sokakta, kafede, metroda, kapımın iki adım önünde... karşılaşırsak emin ol ki... seni ne denli sevmediğimi ve sana saygı duymadığımı söylerdim. Ama burada?
ou que je n'aime pas particulièrement le fait que tu as utilisé mon ex-mari et ses sentiments pour toi comme un gilet pare-balles non pas une, mais deux fois dans ta fuite.
Bunları göz önünde bulundurarak bir istisna yapmanızı umuyordum.
Dans les circonstances, j'espérais que vous puissiez faire une exception.
Herkesin önünde.
Devant tout le monde.
Buz Ulusu, Önder'in önünde diz çökecek.
La nation des glaces s'inclinera devant ton commandant.
Önder kimsenin önünde diz çökmez.
Le commmandant ne s'incline devant personne.
Umarım sevdiklerini gözünün önünde kurtlar yer.
Que ceux que vous aimez soient dévorés par des loups devant vous.