Ülkeden translate French
1,120 parallel translation
Bir ay ülkeden ayrılın ve yepyeni daireye dönersiniz.
Partir un mois et retrouver son appartement refait à neuf.
Ben de dedim ki, "bana bak... hangi ülkeden olursan ol biz Amerika'da çatal kullanırız."
Et j'ai dit : "Peu importe d'où tu viens, aux Etats-Unis on mange avec une fourchette."
Hiçbir şekilde eve dönüş yok Bu garip ülkeden.
On ne peut pas quitter ce pays surprenant
Sen de o zamanlar ülkeden ayrılmamış mıydın?
Plus ou moins en même temps que toi.
Aynı ülkeden olup savaşmaları ne garip.
Ils sont du même pays et font la guerre!
Kolya'sız bu ülkeden gitmiyorum.
Je ne quitte pas ce pays sans Kolya.
Bu işte işgal edilmiş bir ülkeden ekonomik bir güce bizi ulaştıran şeydir.
D'une nation conquise, nous avons fait une puissance mondiale!
Yahu ülkeden hiç dışarı çıkmadım ben!
Mais j'ai quitté le pays!
Onu tanıdığım için ülkeden ayrılmak zorundayım.
Je dois quitter le Vietnam á cause de lui.
Yarın onu ülkeden çıkartacağım.
Elle doit avoir quitté le pays demain.
18 saat önce bir helikopter kaybettik... hükümetten bir bakanla yardımcısını bu küçük şirin ülkeden götürüyordu.
Il y a 18 heures, un hélico, avec à son bord un ministre et son assistant, a disparu dans ce pays de rêve.
Bu lanet ülkeden nefret ediyorum.
Bon Dieu, quel pays de merde!
24 saat sonra tekneyle ülkeden ayrılacağım.
Mon bateau quitte le pays dans 24 h.
Vahler'e gitmeden ülkeden ayrılamazsın.
Tu ne peux pas partir avant d'aller chez Vahlere.
Yarın ülkeden ayrılmalıyız.
Il faut quitter le pays demain.
Ben ülkeden ayrılmış olacağım, sizse ölmüş olacaksınız.
Je quitte le pays demain et vous allez mourir.
Sonra dedi ki, "Yarın ülkeden ayrılmalıyız."
Puis elle a dit : "ll faut qu'on quitte le pays demain."
Bir gün Fransızları bu ülkeden, kapı dışarı edecekler.
Un jour, ils vont virer les Français de ce pays.
O ülkeden, kıtadan, her ne haltsa işte, nefret ediyorum.
Je hais ce pays, ce continent...
Bu sabah ülkeden ayrılmış.
Elle a quitté le pays, ce matin.
- Kadının ülkeden çıkmasını istiyor.
- Il veut lui faire quitter le pays.
- Üç günde üç ülkeden söz ediyoruz, şekerim!
- Trois pays en trois jours, bébé!
- Boktan bir ülkeden geldin, biliyorum.
- Je sais, tu es du pays de Merde.
Evet, peder ama ben bu ülkeden korkuyorum.
Oui, mon père, mais... Ce pays me fait peur.
Oğluna onu ülkeden çıkaracağını söyleyecek, ona bir bilet alacak.
Elle lui dit qu'elle peut le sortir du pays, lui avoir un billet.
Marina'nın ülkeden çıkmakta bir sorunu olmuş mu?
Marina a eu des problèmes?
Bu ülkede Batı tarihindeki başka herhangi bir ülkeden... daha fazla tutuklu insana sahibiz. Bunu düşünmelisiniz.
Il faut considérer les prisonniers.
Hiç bu ülkeden çekip gitmeyi istiyor musun?
T'as jamais eu envie de foutre le camp de ce pays?
Büyük kardeş utanç içinde ülkeden kaçıp, gitti.
Le plus âgé a fui le pays dans la honte.
uzak bir ülkeden geldim düz, geniş, sıcak bir yer orası barbar, fakat hey--orası evim!
Où les caravanes rêvent et flânent Où pendant ton sommeil On te tranche les oreilles C'est barbare, oui, Mais c'est chez moi
Eğer ülkeden ayrıldıysa,...
S'il a quitté l'Angleterre...
Bu ülkeden nefret ediyorum.
Je déteste la putain de campagne, non?
Yakında ülkeden ayrılacağım.
Je vais quitter le pays très bientôt.
Şu mahkeme olayı biter bitmez bu kahrolası ülkeden gideceğiz. - Sadece sen ve ben.
Tu témoignes au procès, et on se tire vite fait du pays.
Buradan kurtulabilseniz bile bu ülkeden çıkmak için o paranın her kuruşuna ihtiyacınız var.
Mais tu auras besoin de cet argent pour quitter le pays.
Dedem başka bir ülkeden gelmiş.
Mon grand-père venait d'un pays d'Europe.
- Her ülkeden olabilirler.
- Allez savoir.
Hiçkimse bu yüzden ülkeden kovulmaz.
Personne ne se fait virer pour ça.
Bu kahrolası ülkeden çekip gideceğim!
Je sortirai de ce foutu pays!
Bu berbat ülkeden uzaklaşmalıyım.
Faut que je me casse de ce pays de merde.
İngilizlerin nasıI hiçbir yeri savaşmadan terk etmediklerini... işgal ettikleri her ülkeden nasıI mücadeleyle atıldıklarını... ve bu hapishanenin de sistemlerinin bir uzantısı olduğunu anlattı.
Les British ne partaient jamais sans combattre de tous les pays qu'ils occupaient. La prison n'est que le prolongement du système.
Deniz aşırı bir ülkeden misiniz?
Vous venez de l'étranger?
Sanırım onların planlarını boşa çıkarmanın en iyi yolu yabancı güçleri birbirlerine düşürmek olacaktır. Onlar birbirlerine düştüklerinde, bu durumdan istifade edip onları ülkeden sonsuza kadar defedeceğiz.
Si nous parvenions à les dresser les uns contre les autres, nous n'aurions plus qu'à assister au spectacle de leurs querelles et à en retirer tout le profit.
Ling Ling Chai, unutma Dinazorun kafatası ülkemizin itibarını gösteriyor Yabancı ülkeden insanlara almaları için izin veremeyiz
Ling Ling Chai, souvienez-vous que le crâne du dinosaure représente l'honneur de notre pays nous ne pouvons pas admettre qu'il soit dans les mains d'étrangers
Uzak bir ülkeden başkası geliyor, en korkulanımız ve aramızdakilerin en kötüsü.
D'une terre lointaine en vient un autre. Le plus redouté, le plus mauvais parmi nous.
Jack Gross ile evlendi, adam onun parasını aldı ve ülkeden kaçtı.
Elle épousa Jack Gross, qui lui vida son compte pour ensuite quitter le payS.
Peki ne için? Beni ülkeden atarlardı. Beni sınırdışı ederlerdi.
Ils m'auraient expulsé du pays et tu serais seule.
Dinle, ben bu küçük ülkeden son derece sıkıldım, burada boğuluyorum.
Avec quel argent on va vivre? Écoute, moi, j'en ai marre de ce petit pays.
Niye ülkeden kaçtığını sanıyorsun?
— Pourquoi tu penses qu'elle l'a quitté? — Pourquoi?
Kendilerinden umutlu olmalılar, bu ülkeden umutlu olmalılar.
L'espoir pour soi, l'espoir pour ce pays.
- Rilke mi? Aynı ülkeden.
Des compatriotes.