Üzereyken translate French
691 parallel translation
Ve tam uykuya dalmak üzereyken köpeklerin uluduklarını duydum.
Et alors que le sommeil commençait à me gagner, j'ai entendu des chiens hurler.
Başım öne düşmüş, uyumak üzereyken
" Pendant que je donnais de la tête, presque assoupi,
Hele Ramsey'in hesabı görülmek üzereyken.
Surtout depuis que Ramsey a le dos au mur.
Sorunlu yıllar bitmek üzereyken ülkenin borsası çıldırmıştı.
Tout le pays investit dans les valeurs boursières.
Evet, sebebi var. Onu açlıktan ölmek üzereyken Liverpool'da bulduğumda tekmelenmiş, her tarafı çürümüş, nerdeyse ölmüştü.
Je l'ai trouvé affamé à Liverpool, il était meurtri et presque mort.
Arabama binmek üzereyken, birden çalıların arasından fırladı, bir el ateş etti, sonra kayboldu.
Il a surgi quand je montais en voiture. Il a tiré un coup et il a disparu.
Kollarımı o güzel kıza doladım ve onunla dans etmek üzereyken o kadar insan içinde araya giren sen oldun.
J'enlace la belle blonde et nous allions nous lancer quand vous êtes intervenue... vous!
Sizi çaresiz bir halde, ormanda ölmek üzereyken bulduk.
Nous vous avons trouvé à moitié mort dans la jungle.
Bir an için hareketsiz kaldı... ve tam da Bay Edward onu yakalamak üzereyken korkunç bir çığlık atıp... kendini aşağıya bıraktı.
Pendant un moment, elle n'a pas bougé, et comme il allait l'atteindre, elle a poussé un cri effroyable et a sauté dans le vide.
Tam ayrılmak üzereyken, köydeki tamirciye tamir etmesini söylemiştim.
En partant, j'ai demandé à un technicien de la réparer.
Sen merdivenlerden düşmek üzereyken ben onun adını öğrenmek üzereydim.
Il lui reste un crime. Il allait me dire qui quand vous êtes tombé.
Tam ben ofisten ayrılmak üzereyken...
Il y en a plusieurs.
- ve tam söylemek üzereyken unuttuğun oldu mu?
Vous l'avez sur le bout de la langue mais ça ne vous revient pas.
Ben yemek yapmak üzereyken mutfağa gelip beni öpmemelisin.
C'est ta faute. Il ne faut pas m'embrasser quand je fais le dîner.
Güneş batmak üzereyken.
Vers la tombée de la nuit.
Ta ki bu geceye, sen beni şeytanla konuşmak üzereyken yakalayana dek.
Vous m'avez trouvé ce soir, quand j'aurais parlé au diable.
Beyler, alay bu sabah, kışın olacak çatışma için yola çıkacakken, kadın ve çocuklar Fort Bliss'e gönderilmek üzereyken, eminim yerine getirmeniz gereken hayli zorlu işleriniz vardır, lütfen sizi işinizden alıkoymama izin vermeyin.
Messieurs, avec le régiment qui part en campagne d'hiver demain matin, et les femmes et les enfants envoyés à Fort Bliss, je suis sûr que maintes tâches ardues et difficiles vous attendent. Je ne voudrais pas vous retenir.
Muharebeyi kaybetmek üzereyken ondan kuvvetlerimi geri çekmeyi talep ettim... Bana Afrika Kolordusu'nun... artık umrunda olmadığını söyledi.
Vers la fin, lorsque je lui ai demandé qu'il nous sorte de là, il a déclaré qu'il se fichait bien de l'Afrikakorps.
Diyakoz oImak üzereyken kiIiseyi kaçırmamaIıyım.
Si je loupe la messe dimanche, ce sera mal vu.
- Ben çıkmak üzereyken açıktı, ben de kapadım.
Il était allumé. Je l'ai éteint en partant.
Çok az. Tıpkı büyük ninemi ölmek üzereyken öptüğüm gibi.
Juste un peu... comme lorsque j'ai embrassé ma grand-mère mourante.
Onbaşı o siyahileri dün gece tutuklamak üzereyken bize saldırdılar.
Hier soir, au salut aux couleurs ils ont attaqué.
Ve tam kızdan filmi alan üst düzey bir Kızıl ajanı yakalamak üzereyken sen oyunu bozdun.
Vous avez tout fichu en l'air.
Ama bir savaş çıkmak üzereyken...
À la veille d'une guerre...
Bu da benim şansım. Hep yaşlanıp ölmek üzereyken karşıma çıkarlar.
C'est ma veine, on me colle toujours des vieux, prêts à mourir.
Ama yine de, büyük bir pazardaki 5000 kişi içerisinde ölmek üzereyken size geliyor.
Or, parmi 5 000 personnes, c'est à vous qu'il s'est adressé avant de mourir.
Vurulmak üzereyken, yapılacak fazla birşey yoktur.
Dans ce cas-là, il n'y a pas grand-chose à faire.
Asiak'ın taşıdığı çocuk dünyaya gelmek üzereyken Powtee'nin ölmeye bırakılacağı zaman geldi.
Et comme le bébé, va bientôt naître, l'heure est arrivée, où Powtee doit être laissée à son sort.
Tam ona sahip olmak üzereyken... Roma'ya tecavüz etmeyeceğim.
Je ne violerai pas Rome... au moment de la posséder.
İnsan onlardan kaçamıyor ki! Kendini o kelimelere bırakmak zorundasın. Ölmek üzereyken nasıl denizin dalgalarına bırakacaksan kendini, öyle bırakacaksın.
Je ne peux que les subir, comme les vagues lorsqu'on fait la planche.
Ruslar karılarınızı becermek üzereyken koşup bize geldiniz.
Vous nous avez suppliées quand on a failli les violer.
Majesteleri bizi selamlamak için gelmişti, ve tam biz gitmek üzereyken, çabucak dönüp, bana doğru geldi ve elimi tutup alçak bir sesle :
Sa Majesté est venue nous saluer et prendre congé de nous. Au moment de nous quitter, il s'est retourné rapidement, est venu vers moi, m'a serré la main et m'a dit à voix basse :
Şafak sökmek üzereyken birbirlerinin oldular.
Vers l'aurore, ils s'atteignirent.
7. raunt bitmek üzereyken... Rivera kan toplamış gözünü hedefine odaklamaya çalışıyor.
La 7ème reprise se termine et Mountain ne voit plus clair.
Bir kızın peşinde dolaşsın diye ona günde 10 dolar vermiyorum üstelik yanındaki ihtiyar onu vurmak üzereyken.
Je ne le paie pas 10 $ par jour pour se faire farcir de plombs par un père irrité.
Antony, kafanı bedeninden ayırmak üzereyken tir tir titriyordun.
Tu tremblais devant Antoine... qui brûlait de te couper la tête... à juste titre.
Somutlaşmak üzereyken kapılar açıldı ve olan biteni düzeltemedik!
Nous étions sur le point de nous matérialiser quand les portes se sont ouvertes et nous ne nous sommes pas bien ajustés!
Kadını ormanda terk edilmiş bir kulübede çıldırmak üzereyken buldular.
On l'a retrouvée dans les bois, dans une cabane abandonnée, presque folle.
Neden herif boşalmak üzereyken kız onun yüzüne yumruk atıyor?
Après cette réunion pour laquelle - Victoria a fait le déplacement?
Gitmek üzereyken ona bir şey soramazsın.
Quand elle est lancée, on ne pose pas de question.
Bu küçük hanımın kocası orda ölmek üzereyken bu poker oyununa devam etmeyi düşünmüyorum.
Je ne privilégie pas une partie de poker quand le mari de cette dame est en train d'agoniser.
Bu bir adam ölmek üzereyken yapılması yerinde olan bir iştir.
Tu as raison, il faut prier avant de mourir.
Tam çalmak üzereyken yakaladım onu.
Je l'ai pris la main dans le sac.
Enkaz içinde ölmek üzereyken buldular.
Ils m'ont retrouvée dans l'épave. J'étais mourante.
Bu sevgilinizin size tam evden ayrılmak üzereyken söyledikleri gibidir.
Tiens, je sens quelque chose de dur. C'est ce que vous dit votre fiancée quand vous arrivez en permission, non?
Şey, doğrusu tam evine ayak basmak üzereyken kulağıma korkunç bir inleme geldi.
Quand, Quand j'étais sur le point d'entrer dans sa maison, J'ai entendu un grognement terrible.
Lütfen. Tam ben giriş yapmak üzereyken olmaz.
Pas au moment où je dois faire mon entrée.
Sadece bayılmak üzereyken mi içilir?
Vous ne buvez qu'avant de vous évanouir?
Ölmek üzereyken bu kadar çok soru sorulmaz.
Quand tu es sur le point de mourir, tu ne poses pas de questions.
Yazık ki, Kral Charles'la olan gizli anlaşması tam ben büyük bir Leydi olmak üzereyken bizi Palermo'dan kovan Kral Frederick tarafından öğrenildi.
Mais son entente avec le roi Charles fut découverte par le roi Frédéric qui nous chassa de Palerme juste au moment où j'allais devenir une des grandes dames de l'île.
En derin ve en karanlık anda olmalı, tam tan yeri ağarmak üzereyken.
Secret absolu...