Island translate French
645 parallel translation
"Biraz ıslandım, bu yüzden eve gideceğim".
Je suis un peu mouillé. Je vais rentrer chez moi.
"Çok ıslandığın için üzgünüm".
Je suis désolée que vous soyez si trempé.
" Sel gibi yaşlarla ıslandı yanaklarım
" Les larmes étaient comme des pierres qui roulaient au bas de mes joues
Ayakkabılarım ve çoraplarım ıslandı. Onları çıkaracağım sanırım.
J'enlèverai mes bas quand même.
- Nemli, her tarafım ıslandı.
- Oui, je suis bien mouillé.
Gözlerin ıslandı.
Je vois des larmes dans vos yeux.
- Biraz ayaklarım ıslandı.
J'ai les pieds un peu mouillés.
İki lokma yemek için boş yere ıslandık!
Je me suis assez mouillé pour ce fichu plat de viande.
- Nerede ıslandın bu kadar?
- Où t'as été, hein?
Sana bunları getirdim ama biraz ıslandılar.
Ces fleurs sont pour vous... Votre main?
Ayakkabılarım çok ıslandı, üşüdüm, hastalanıp öleceğim.
Mes souliers sont trempés.
Benim için ıslandın, özür dilerim.
Un peu d'eau fraîche, ça fait du bien.
Ne yağmur! İliklerime kadar ıslandım.
Je suis trempé jusqu'aux os!
Biraz ıslandım.
Je suis trempé.
Biraz ıslandım, hepsi bu.
Un peu mouillé, c'est tout.
Yaşlı Sara'nın gözyaşlarıyla bütün şaraplar ıslandı.
Cette vieille Sara pleurait tant qu'elle a mouillé toute notre piquette.
Patlayıcılar ıslandığından bütün çabalar boşa gitti.
Elle s'est répandue sur l'amorce et l'a éteinte.
Yüzerken ıslandığınız umurunuzda değil, yağmur yağarken neden olsun ki?
Ça ne vous dérange pas d'être mouillés quand vous nagez. Là, c'est pareil!
Haydi ama. Islanacağın kadar ıslandın zaten.
- Ne fais pas la poule mouillée.
Çanta ıslandığında... bu toz sayesinde etrafa çok pis bir koku yayacak.
Humectée, cette poudre dégage une odeur épouvantable.
İçinize kadar ıslandınız mı?
Vous êtes mouillée?
Yağmurda ıslandı ondan çıkmıyordur.
La pluie l'a trempé. Il a rétréci.
Ve orada, bardaktan boşanan yağmurun altında ıslandıklarından habersiz, bizim ikili mutlulukla birbirlerinin kollarına atılıyorlar.
Et là, totalement indifférents à la pluie torrentielle qui s'abat sur eux, nos deux personnages tombent dans les bras l'un de l'autre.
- Nasıl ıslandın bu kadar?
Pourquoi es-tu mouillé?
Teşekkürler ama zaten ıslandım bile.
Merci. Mais je suis déjà mouillé.
Resmim ıslandı.
Ma photo a pris l'eau.
Hiç kimse ıslandığını düşünmez.
Personne ne semble s'en apercevoir.
Ayakkabılarım ve tüm her şeyim ıslandı.
Je suis tout mouillé.
Kız kendiliğinden suya düşüp ıslandı, Bob.
- La fille est tombée, Bob.
Bize gerçekten asil bir merhamet bağışlandı, dostlarım tam da Kral James'e layık.
Nous avons droit à une clémence royale! Elle est bien digne du Roi Jacques.
Seni buraya getirttiğim için bağışlandım mı?
Vous me pardonnez, maintenant?
Bağışlandın.
Pardonnée.
Kızın hayatı bağışlandı ve herkes Fransa'nın istediği yerinde yaşamakta özgür.
Le roi a pardonné a Ia gitane... et tout son peuple a Ie droit de vivre n'importe où en France.
Ben bu aileden ne zaman dışlandım?
Pourquoi suis-je exclu de la famille?
Hay aksi, ıslandım.
Je suis trempé!
Babamın sahip olduğu tüm silahlar müzeye bağışlandı.
Toutes ses armes, pistolets et fusils, ont été données au musée.
Daha önce beni bir dahi olarak niteleyen bilim dünyasından dışlandım.
Expulsé par ceux-là mêmes qui m'avaient élevé au rang de génie.
Bağışlandın Cal.
Tu es pardonné.
Bağışlandın. Ukalalığı bırak.
Ce qu'on peut se chamailler
Toby bana bağışlandı.
Toby m'a été donné.
Roma'nın isteğiyle cüzamlı olup, toplumdan dışlandılar.
Par la volonté de Rome, des lépreuses couvertes d'opprobre!
İşte buradayım. Dışlandım ve canım sıkılıyor.
Me voici donc bannie, à m'ennuyer à mourir.
Ben daima dışlandım, ama sadece doktor, sen ve José sıçan olmayan maceralarımdınız.
J'ai toujours été une grande gueule. A part Doc et vous, José est le premier qui ne soit pas une ordure.
- Ben dışlandım. - Ben de toplumdan dışlandım.
- Je suis un proscrit.
Bağışlandıklarını duydum.
J'ai assez à faire comme ça.
"Gondo Dışlandı Halk Önemsenmedi"
GONDO EXCLU. DÉFI À L'OPINION PUBLIQUE
- Çok ıslandınız mı?
- Pas trop mouillés?
Bunların bir müze ya da üniversiteye bağışlandıklarına inanıyorum. Yaptığı, bakın bu ilginçtir...
Ce qui rend le groupe spécial est la présence de Scott.
Kendi köyümüzde dışlandık.
- Nous sommes devenus des parias.
- Bağışlandım mı Peder?
- Vous me pardonnez, mon père?
Tennessee'nin nasıl hissetiğini anlayabilirim. O sadece hızla dışlandı. Ama sen...
Tennessee vient d'une autre planète, mais toi, je te croyais sensée.