Alibi translate Portuguese
2,869 parallel translation
Bay Powell'ın bir mazereti vardı, öyle değil mi?
O Sr. Powell tem um alibi, não tem?
O nasıl oluyor da Vijay'in mazeretinin ayrıntılarını biliyor olabilir.
- Gostei da forma como ele sabia as especificações do alibi do Vijay.
Görgü tanığına çok güveniyor.
É óbvio que ele está confiante no seu alibi.
On dakikaya Alibi'ye gitmem lazımdı zaten.
Fica com ela. Tenho de ir para o Alibi daqui a dez minutos.
Alibi'de bir sürü özürlü var.
Há muitos retardados no Álibi.
- Onun cinayet gecesi için tanığı var.
- Ele tem álibi para essa noite.
Cinayet saatinde başka yerdeymiş.
O álibi confirma que estava fora à hora do homicídio.
Dün gece başka bir yerdeymiş.
Ele tem um álibi da meia noite em diante.
Peki, Murphy'nin mazereti varmış.
Certo, o Murphy aqui tem um álibi.
Dostum, kendine daha sağlam mazeretler bulursun diye umuyorum.
Meu, espero mesmo que o seu álibi faça mais sentido.
Yani Michelle'in bürosunda çalışan herkesin tanığı var.
Cada um dos funcionários da Michelle no escritório tem álibi.
Noah'ın tanığı sağlam.
O álibi do Noah é sólido.
Epey iyi bir gerekçe.
Bem, este é um álibi muito bom.
O yüzden haber raporlarında oynama yaptın. Kendinize tanık ayarladınız.
Então, falsificaram a reportagem, fabricaram um álibi,
Görünüşe göre mazereti doğrulandı.
O álibi dela confere.
- Mazeretim var.
- Eu tenho um álibi.
Bunun bir mazeret olacağını bildiğinden kamerayı açık bıraktın.
Deixou-a ligada, sabia que lhe serviria de álibi.
Herkes suç anında başka yerde olduğunu kanıtlıyor sizin dışınızda Sayın Başkan.
Todos têm um álibi. Excepto você, senhora Presidente.
Yalnız yaşıyor, cinayet gecesinde başka yerde olduğuna dair bir kanıtı yok.
Ela mora sozinha, não tem álibi para a noite do assassínio.
Parish'ten kurtulmak istiyorsan burada yaparsın ve açıklaman hazır olur.
Se queriam livrar-se do Parish, fazer aqui e agora era o álibi perfeito.
Görünüşe göre aksi Fransız, Jack Davari cinayeti sırasında başka yerdeymiş.
Parece que o nosso francês irritado tem um álibi para o homicídio do Jack Davari.
Karısı başka yerde olduğuna tanıklık etti.
A mulher é o seu álibi.
Görünüşe göre, Judy'nin kaybolduğu gece nerede olduğunu belirten sağlam bir iddiası varmış.
Parece que ele tem um álibi bastante sólido, para a noite em que a Judy desapareceu.
- Mazereti var mı peki?
- Tem um álibi?
Polis tanığıyla konuştu.
A polícia verificou o álibi.
Doğru, konuşup bir mazeret uydurursunuz.
Para se encontrarem e planearem um álibi.
İfadesi kontrol edildi.
O álibi confirma-se.
Bir bot, suç mahallinde izler ve bir gecede uydurulmuş görgü tanığı.
Um barco, impressões digitais na cena do crime e um álibi feito durante a noite.
İki : Görgü tanığın işe yaramazın teki.
Segundo, o seu álibi é uma treta.
Neden Nigel'dan uydurma bir görgü tanığı olmasını istedin?
Porque pediu ao Nigel para inventar um álibi?
Mazaretini kontrol ettim.
O álibi confirma-se.
Bir mazeretin var, değil mi?
Tens um álibi, não tens?
Mazeretine sadık kaldın mı?
Bem, manteve o seu álibi?
Ama benim bir mazeretim var.
Mas, eu tenho um álibi.
Hayır, değildi ama Vijay Rand'in bir gerekçesi ve kurulu bir mazereti vardı.
Não era, mas o Vijay Rand tinha motivo e construiu um álibi.
Başka bir şüpheli, başka bir gerekçe.
Outro suspeito, outro álibi.
Adamın suçlu olduğu aşikar ama mazereti var.
Aquele tipo é culpado, mas ele tem um álibi.
Bracken'nın mazereti doğrulandı.
O álibi do Bracken confirma.
Söylediği yerde miymiş baksak bir şey kaybetmeyiz.
Mas não custa nada investigar, analisar melhor o álibi dele.
Bizim kulübede olduğumuz zaman. Yani bunu mazeret olarak kullanmayız.
Altura em que estávamos na cabana, por isso não podemos usar isso como álibi.
Pekâlâ, Noah Hawkes'un ifadesindeki mazerete bir bakayım.
Está bem, vou investigar o álibi do Noah Hawkes.
Joey'in ifadesini kontrol edelim.
O álibi do Joey confere.
Tanığı var.
- Ele tem um álibi.
Bakın söylüyorum, Shane'in tanıkları kaya gibi sağlam.
Estou dizer-te, o álibi do Shane é sólido.
Peki ya şahitlerim?
E o meu álibi?
Adamın gerekçesi var.
Ele tem um álibi.
Adamın mazereti var.
- Ele tem um álibi.
Mazareti olmayan bir doktor.
Um médico que não tem álibi.
O her zaman burada ve onun mazereti var.
Ela vai estar sempre por perto e tem um álibi.
En çok hoşuna gideni seç.
- Escolha o álibi que mais gostar.
Korkarım ki, onlar pek tanık sayılmaz.
Receio que isso não seja grande álibi.