English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Portuguese / [ A ] / Alışılmadık

Alışılmadık translate Portuguese

1,092 parallel translation
- Hayır, alışılmadık bir şey yok alakasız bir şey dışında.
- Que tem isso a ver connosco? - Nada de insólito, excepto uma coisa sem cabimento.
Bu gerçekten alışılmadık bir suçtu. Çünkü ne de olsa ilk bakışta hiç kimse işlememiş gibi görünüyordu.
Foi um crime invulgar porque aparentemente ninguém teve oportunidade de o cometer.
Her şey onlar için yeni ve alışılmadık.
É tudo novo e estranho. Precisa compreender.
Şimdi gençler, bununla alışılmadık bir...
E agora, rapazes, com isso fora do caminho...
Şey, Dedimki'Hayır, alışılmadık birşey yok.'
Beml, disse eu,'Não, nada de invulgar'.
Ama gemi ve mühimmat kiralamak alışılmadık bir durum.
Mas o empréstimo de barcos e armas é uma nova ideia.
Hatırladığım kadarıyla, yalnız başına toparlanıp gider ve günlerce seyahat ederdi. Bu onun için alışılmadık bir şey değildi.
Se bem me lembro, não era invulgar ela fazer as malas e desaparecer por uns dias.
Dünyadaki sürüngenlerin de zehirlerini püskürtmesi alışılmadık değil.
Bem tostados! Não é assim tão fácil.
Bakılabilecek birkaç alışılmadık nesne var.
Um ou dois objectos invulgares para ver lá em cima.
Alışılmadık.
Fora do vulgar.
Pekala, ortada alışılmadık olaylar vardı ve ben bunun için yapılacak en iyi şey neydi bilemedim.
Não, senhor. As circunstâncias são peculiares e não sei o que devo fazer.
Yatak odalarının zemin katta olması çok alışılmadık bir durum değil mi?
Não é muito comum, pois não? Quartos no rés-do-chão?
Bu çok alışılmadık bir durum.
Isto é muito anormal.
Bu alışılmadık bir isim, Myron.
É um nome pouco habitual. Myron.
Alışılmadık bir durum.
Uma situação bastante invulgar.
Alışılmadık biçimde tazeleyici.
É agradavelmente original.
Elbette bu durumda size yaklaşmazdım eğer alışılmadık bir biçimde ilgimi çekmeseydiniz.
É óbvio que näo a abordaria neste estado se näo estivesse täo invulgarmente intrigado.
Kanun böyle Jacob. Prosedür biraz alışılmadık olsa da...
É a Lei, Jacob, mesmo que o procedimento não seja muito usual.
Bu, alışılmadık bir polis uygulaması değildir.
Não é um procedimento policial invulgar.
Ama bu tip şeyler, bizde alışılmadık değildir.
Mas estas situações não são fora do normal, entre nós.
- Tatil için alışılmadık bir yer seçmişsiniz.
Escolheu um sítio estranho para férias.
Alışılmadık ama, macera ve güzellik dolu bir yer.
Estranho, mas cheio de aventura e beleza.
Alışılmadık ; güzel bir ad.
É invulgar ; é bonito.
Alışılmadık şeylerin olması umurumda değil.
Que aconteçam coisas especiais.
Cliff, tekrar hatırlatıyorum klinik dışında şok terapisi. ... uygulamak alışılmadık bir şey.
Cliff, deixa-me relembrar-te, é extremamente não ortodoxo usar o tratamento de choque fora da clínica.
Umarım hiçbirimiz alışılmadık şeyler söylemeyiz onun yanında.
Só rezo para que nenhum de nós diga algo menos convencional.
Diğer mektuplarının hiçbirine benzemiyor. Nasıl desem... alışılmadık bir tonu var.
Ao contrário de muitas outras, tinha um tom completamente diferente.
Pek alışılmadık biri.
É um pouco excêntrico.
Alışılmadık, öyle değil mi?
É invulgar, hmm?
Biraz açık görüşlü ol, çünkü bayağı alışılmadık bir fikir bu.
Mantém o espírito aberto, porque é uma ideia radical.
Aretha, alışılmadık bir isim.
Aretha é um nome invulgar.
- Alışılmadık.
- O que me lembra...
Hırsızlardan çok azı, bunun, müzenin en alışılmadık parçalarından biri olduğunu anlayabilir.
Poucos criminosos teriam conhecimento para saber que esta... era uma das peças mais incomuns do Museu.
Alışılmadık ama etkili.
Incomum, mas eficiente.
Alışılmadık bir rengi var.
São de uma cor invulgar.
Hem de çok alışılmadık, Hastings.
Muito invulgar, Hastings.
Ateşli izleyicilerle dolu kalabalık yarış günündeki alışılmadık güzellikteki sonbahar havasının tadını çıkarıyor.
Uma multidão devota de espectadores entusiasmados, aproveita o Outono ameno para correr até à famosa pista.
Albert'in yolu alışılmadık ve zorlu.
A trajectória do Albert é estranha e difícil.
- Hiç alışılmadık.
- Ele é muito incomum.
Alışılmadık hayvanlarla dolu, tabiat kanunlarının tersine işlediği tuhaf gelenekleri olan bir diyar düşlediler.
Imaginaram-na como a terra de bestas estranhas e estranhos costumes, onde as leis da Natureza poderiam estar invertidas.
Şu alışılmadık, ters kubbe tavana dikkat edin.
Repara nos invulgares tectos de abóbadas invertidas.
Tarif edemiyorum... parlayan bir ışık, duman veya başka bir şey... tümseğin orada alışılmadık bir şeyler... olduğunu hissetmeme yol açtı.
Não sei como descrever... Vi como um relâmpago, ou fumo, qualquer coisa assim. Que me fez pensar que alguma coisa se devia ter passado.
Bize söyleyebileceğiniz... alışılmadık bir özelliği var mıydı?
Há alguma característica dele que poderia descrever em tribunal?
Bunun yerine, alışılmadık bir doğum kusuruna sebep oldu.
Em vez disso, originou um defeito de nascença invulgar.
Alışılmadık. Ahıra geleli çok olmuyor.
Pouco convencional, a recém-chegada a um estábulo muito fechado.
Standart güvenlik taramasında alışılmadık bir şey yok.
A revisão regular não revela nada estranho.
Bu alışılmadık bir istek, farkındayım ama erkek arkadaşım kan kaybından ölecek.
Sei que é um pedido pouco comum mas o meu namorado está a esvair-se em sangue.
Alışılmadık, garip bir şey arayın.
- Procure algo estranho.
Bay Morley, hastasına yanlışlıkla aşırı doz anestetik mi verdi yoksa Bay Amberiotis, anestetiğe alışılmadık bir reaksiyon mu gösterdi?
Terá o Sr. Morley dado acidentalmente ao seu paciente, uma dose exagerada do anestésico, ou terá o Sr. Amberiotis feito uma reacção invulgar?
Bu umutsuz durumda, şehir halkından bir takım... alışılmadık kurtarma fikirleri geliyor.
Em desespero, a cidade está a considerar, mais soluções inconvencionais.
Alışılmadık şekilde küçük ama son derece de güçlüymüş.
Descarregue os arquivos em meu escritório.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]