Amacımız translate Portuguese
1,649 parallel translation
- Amacımız mı?
A nossa causa?
- Buraya geliş amacımız, Jack Bruno.
O que é isto? É o porquê de virmos aqui Jack Bruno!
Eğlenceli olması gerektiğini anlıyorum ama amacımız hayvanlara yardım etmek.
Sei que o programa tem de ser divertido, mas quero ter a certeza de que o objectivo do que vamos fazer é ajudar os animais.
- Etkilendiğimi söylemeliyim. - Amacımız müşteri memnuniyeti.
- Confesso, estou impressionado.
Bu bizim amacımız.
É esse o nosso objectivo.
Ana amacımız, bu yolu denetlemek. Tüm faaliyetleri bildirmek.
O principal objectivo é vigiar esta estrada e comunicar toda a actividade.
Amacımız Maça Ası'nı yakalamak değil, değil mi?
Isto não é um objectivo, pois não?
Amacımız hizmet etmek...
Esforçamo-nos por agradar.
Vizyon Şirketi'nde amacımız, bazı nedenlerden dolayı herkesin uzay yolculuğu yapmasını sağlamak ailenin evcil hayvanları dahil.
O nosso objectivo, na Vision Enterprises, por alguma razão, é tornar as viagens espaciais acessíveis a todos, incluindo os animais de estimação.
Tek amacımızın Fiamma'yı korkutmak olduğunu söyleriz.
Podemos dizer-lhe que só lhe queríamos pregar um susto.
Şimdiki başlıca amacımız bu konuyu mümkün olan en kısa zamanda kapatmak.
Agora, nosso objetivo principal é concluir esse assunto o mais rápido possível.
Amacımız onu geri getirmek uzaklaştırmak değil.
Temos de trazê-lo de volta e não afastá-lo de nós.
Açılan kanyonlardan hangisinin amacımıza daha uygun olduğunu ve füzeleri nereye atacağımızı astronotlar söyleyecek.
O astronauta terá que escolher o "canyon" mais apropriado em que lançar os mísseis dependendo de qual deles serve melhor às suas necessidades.
Burada amacımız para kazanmak değil mi?
O objectivo é ganhar dinheiro, não é?
Amacımız bu değil mi?
Não é o objectivo?
- Amacımıza doğru ilerlemeli filoyu bir arada tutup, Dünya'yı bulmalıyız.
Temos de seguir em frente. Manter a Armada junta. Encontrar a Terra.
Asıl amacımız, adamımızı yuvaya geri döndürmek.
O nosso objectivo é trazer de volta o nosso homem à congregação.
Amacımız, hızlandırılmış büyüme periyodu.
O meu objectivo é acelerar o período de maturação.
"Bence burada olma amacımızın sınırsızlığından çekiniyoruz."
Acho que recuamos diante do imenso propósito para o qual estamos aqui ".
Ama amacımız, savaşarak bunun üstesinden gelmek.
mas a nossa meta é passar por isso.
Sadece amacımızı gerçekleştireceğiz aç gözlü değilsek Ve hak ettikleri dikkatle önemli şeyleri tehtid edeceğiz, Ve yozlaşmış fikirlerin üstesinden gelmenin bir yolunu bulursak ve gerici düşünce,
Só iremos alcançar nossos objectivos se não formos sovinas e tratar os assuntos importantes com a atenção que merecem, se encontrarmos um forma de ultrapassar velhas ideias e os pensamentos obsoletos, e se substituirmos a política do medo com
Size söylüyorum, amacımız gerçekten iyi niyetli, efendim.
Temos muito boas intenções.
Amacımız memnun etmek.
Fazemos tudo para agradar.
Amacımız onu erken aradığı için enselemekti ama o mesaj atmaya başladı.
Nós só íamos apanhá-lo a ligar-lhe demasiado cedo, mas depois ele começou a mandar-lhe mensagens.
Belli bir amacımız olmadan yürüdük.
Nós andámos sem nenhum objectivo definido.
Amacımız onu rahatlatmak. Bu konuda işe yarayabiliriz.
O objetivo é ele relaxar, e você poderia ajudar com isso.
Amacımız dünyanın bu bölgesindeki en enerji dengeleyici tatil beldesini kurmak.
O nosso objectivo é ter a maioria energia de recurso eficiente nesta parte do mundo.
Ama amacımız insanları öldürmek değil kurtarmaktı.
Mas o objectivo é de salvar pessoas e não matá-las para ganhar.
Şirketiniz bu araziyi yağmalamayı bırakmadıkça amacımıza ulaşmış sayılmayız.
Vamos ter o que queremos quando esta empresa não destruir a montanha.
Amacımız orman üzerinde mümkün olduğu kadar az iz bırakmak.
O nosso objectivo é ter o menor impacto possível no solo do bosque.
Aylar önce net bir şekilde belirttiğim gibi sıfır toleransa sahip bir operasyon yürüttük amacımız suçlara karşı savaşmak silahlı saldırıları ve uyuşturucuyu bitirmekti.
Como deixei claro, há alguns meses atrás... operámos e aplicámos uma política de tolerância zero... às actividades criminosas envolvendo armas de fogo e tráfico de drogas.
Fazla bi amacımız yok gibi
Eles acham que estas coisas tem propriedades curativas.
Ve şimdi, sen amacımızın üzerine işedin beyaz Amerika.
E tu cuspiste na nossa causa : uma América branca.
Jimmy'yi, amacımız için her şeyi yapacağına inandırmalısın.
Tens de convencer o Jimmy que farias tudo pela causa.
Amacımız zarar vermek değil.
Não vos queremos mal.
Amacımız dünyadaki tüm büyük şehirlerde bir tane açmak.
O objectivo é abrir um centro em todas as principais cidades de todo o mundo.
Amacımız yalnızca katliamı filme çekmek değildi. İnsanları harekete geçirecek bir şey yapmak istiyorduk.
O esforço não era apenas para mostrar a chacina, queríamos captar qualquer coisa que fizesse as pessoas mudar.
Bu bizim tek amacımız.
É a nossa única função.
Yani, amacımız bu mu?
Então, é esse o nosso objectivo?
Bu geceki amacımız Jeff Griffith Gençlik Merkezi için 250 bin dolar toplamak.
Muito bem, o nosso objectivo esta noite é angariar 250 mil dólares. para o Centro de Jovens Jeff Griffith.
Yani bayanlar, baylar tek amacımız ayakta kalmanız.
O objectivo simples, senhoras e senhores, fiquem de pé.
Başka bir amacımız yoktu.
Não precisávamos de nada.
Freud'a göre, alın yazısı kaderin bir oyunundan ziyade bilinçaltımız tarafından, bilinçli tercihlerimizi yönlendirmek amacıyla yaratılmış bir şeydir.
Freud dizia que o destino não é um resultado da sorte, mas algo criado pelo subconsciente para controlar as nossas escolhas.
Amacım saygısız olmak değil, senli benli olmaktı.
A intenção era de alegria, não... insulto.
Ama düşünüyorum da asıl amacı ana hissedarlarımız adına bir dava açmak olabilir.
Mas tenho estado a pensar. O seu verdadeiro objectivo talvez seja o de avançar com um processo, em nome dos nossos accionistas.
Öyle görünüyor ki, kızım, yolculuğunun artık ikinci bir amacı var.
Parece, filha, que a tua jornada terá um segundo propósito.
Yine de Calzones'e bir sorunu olmadığını kesinleştirmek amacıyla hastaneye kaldırdığımızı söyle onu.
Mas diz ao "Cueca" que a levámos ao hospital para nos certificarmos que está tudo bem.
Burada olmamızın amacı "mısır gevreği"...
Estamos aqui para cornflake...
- Amacımız bu değildi, biliyorsunuz
Rolland, ele é um amigo. Poupou-me a vida. Com que objectivo?
- Yani şimdi bütün Ian'ı yakma planımızın amacı senin birinci David'i eline geçirebilmendi.. - Bunu anlayacak durumun...
Não estavas em condições.
Demek istediğim, arkadaşınızın hatırasını korumaksa amacınız anlarım.
Eu sei que estão a tentar proteger a memória do vosso amigo.