Açlık translate Portuguese
1,463 parallel translation
- İnkar edilemez bir açlık.
- Uma fome que não podia ser recusada.
Açlık.
Fome.
Açlıktan ölmenin kahramanlık neresinde?
Onde está a honra de morrer à fome?
Açlık bizi mahvetti, çavuş.
É melhor do que morrer à fome.
Açlık canımıza tak etti. Hayvanlar gibi muamele görüyoruz!
É melhor a rendição do que morrer à fome como animais!
Bir yıllık kazancınla 1000 kişiyi açlıktan kurtarabilirsin.
Com o teu salário anual, tiravas mil pessoas da fome.
Açlık başına vurmuştu herhalde.
Deves é estar com fome.
Bir zamanlar çiçekler açan bu kıyılarda, bir gün balıkçılar, açlıktan ölebilir.
Nas margens, outrora repletas de vida, poderão vir a morrer de fome os pescadores nacionais.
Şimdi açlık hissediyor olmalısın.
Tu já deves ter fome.
Şimdi açlık hissediyorsun.
Tens fome, neste momento.
Açlık... hiç hoş değildir.
A fome é deselegante.
İçimden bir ses olmaz diyor ama aynı zamanda içim açlıktan kırılıyor.
O meu instinto diz-me que não, mas a minha barriga está vazia.
Tıpkı bir açlık tepkisi gibi.
Como resposta à famina. A mudar como?
- Açlık. Başka kalmadı.
- Fome e não sei de mais nada.
İnsanlarınız açlık ve hastalıklar yüzünden ölümle yüzleşiyor.
O seu povo enfrenta a fome e a doença.
Acaba hangisi daha çok acıtıyor kurşun yarası mı yoksa açlık mı?
O que será que dói mais, o ferimento de bala ou a fome?
Kırmızı halı üzerindeki bir ünlünün fotoğrafı Afrika'da açlıktan ölen bir çocuktan daha değerliydi.
A foto de uma estrela sobre o tapete vermelho vale mais... que a de um miúdo faminto em África.
Açlık, güçlü bir teslim olma nedeni olabiliyor.
A fome pode ser uma poderosa forma de induzir a rendição.
Halkımızın açlık çektiğini gördüm ve kare evlerde oturduğunu.
Vi o nosso povo cheio de fome e a viver em refúgios quadrados.
- Kazımla olan savaşımız insanlarımın kaçının hayatına mal olduğunu biliyormusun? Ve onun sebeb olduğu açlık ve hastalıkları.
A guerra que Kazim nos moveu já custou muito ao meu povo em vidas, na pobreza e doença que isso causa.
Zaman ve durum göz önüne alındığında ölen Hanım'ın odasında Grace'in yemek saatleri ve özgür insanlar üzerine ettiği laflar birazcık fazla'kendini kaptırmış'görünebilirdi. Bu sözlerin, perişan ve açlıktan kırılmakta olan Amerikan halkı için memnuniyet iması barındırdığını düşünmemeliyiz.
considerando a hora e a situação as palavras de Grace ali no quarto parecia um pouco espiritual não podemos crer, que eram palavras de contentamento pelos povos famintos da América
Kullanılan ifadeler, birazcık da "iyi niyetli" bir yaklaşımla belli durumların, çalışanı, patronundan daha yüksek bir otoritenin emirlerini uygulamak zorunda bırakabileceği şeklinde yorumlanabilirdi. Bu durumdaki yüksek otorite "açlık" tı.
Joseph encontrou umas perdidas frases que faziam parte do acordo com o pai de Grace sobre sua função as palavras diziam que dependendo da situação um empregado poderia obedecer uma autoridade maior que seu chefe a autoridade nesta ocasião seria seu estômago
Tavsiyen üzerine Açlık Sanatçısı'nı tekrar okudum ve birkaç şey arakladım.
Tornei a ler "Um Artista Com Fome", como sugeriu, e tirei um par de coisas.
Açlık, öfke, hırs.
Confusão, raiva, seres selvagens e ambiciosos. Um bando de piratas.
İlk kez açlıktan ölmemek için hırsızlık yaptığımda, evet.
A primeira vez que roubei foi para não morrer à fome, sim.
Yeterince açlık yaratırsan herkes suçlu olur.
Se for criada raiva suficiente, todos se tornam criminosos.
Seni yanımıza aldık, besledik. Eğer yapmasaydık açlıktan ölürdün. Ve senin bize karşılığın?
Te trouxemos para cá, te tratamos com carinho,... senão morrerias de fome e como foi que nos agradeceste?
Kedi farenin peşinden girer. Ve sonra sıkışıp kalır, sonra açlıktan ölür.
Os gatos caçam os ratos e as ratazanas, e ficam presos, e morrem de fome.
Açlık çeken kalabalık Londra'yı yakarken, şöminenin başında çay ziyafeti çeker gibi.
Um chá nocturno, à lareira, enquanto a multidão esfomeada incendeia Londres.
Cinayet, işkence, açlık ve susuzluk...
assassinados, torturados de fome, de sede ou de esgotamento.
Onlar da orada tek başlarınalar. Açlık grevi yapan sekiz Etiyopyalı Kudüs'te hastaneye kaldırıldı ve tedavi altına alındı.
Oito etíopes em greve de fome foram hospitalizados em Jerusalém para depois serem abandonados.
Mülteciler aynı zamanda aylardır, hastalıklar dışında açlık ve susuzlukla da mücadele ediyor.
Os refugiados temem também contrair doenças devido aos meses de fome e desidratação.
Bir başka deyişle, açlık çeken vücudu yaralarını iyileştirme imkanını bulamamış. Böylece sonunda pes etmiş.
Ou seja, o seu corpo sem alimento poucos meios tinha de recuperar das agressões que suportava, e acabou por parar.
"Kadının aşka duyduğu ölümsüz açlık."
A eterna ânsia feminina por amor.
Bu ayının olayı sadece açlık ve bölgesi yüzünden değil.
Veja-se, este urso, ele... não é apenas territorial, ou está com fome..
Ve yürüyüşlerine geç başlayanlar ya da açlık veya yorgunluk yüzünden geride kalanlar için hayatta kalma umudu şimdi çok uzaktır.
E para aqueles que começaram a marcha tarde de mais, ou que ficaram para trás por causa da sua fraqueza ou da fome. A esperança de sobreviverem é agora remota.
- Evet, maalesef. Annesi açlık grevinde ve babası da, ordu, hücreyi ele geçirirken ölmüş.
Ela morreu durante uma greve da fome e ele foi morto quando os militares recuperaram a prisão.
Arkamızda her gün açlık yüzünden ölecek olan... 30,000 çocuk duruyor... ve biz onların temsilcisi olmaktan gurur duyuyoruz
Apoiam-nos 30.000 crianças... que morrerão de extrema pobreza cada dia... e estamos orgulhosos de ser os seus representantes.
Açlık grevimi hatırlıyor musun?
Lembras-te da minha greve de fome?
Açlık grevimi hatırladın mı?
Lembras-te da minha greve de fome?
- Bugünden açlık mı çekeceğiz?
- Vamos passar fome hoje?
Biz İngiltere'de yaşayanlar için İmparatorlukta yoksulluk ve açlık olduğuna inanmak çok zor.
Para nós, aqui em Inglaterra, é difícil imaginar a pobreza e fome que grassam no lmpério.
Hatta açlık bile onları öldüremedi.
A fome não conseguiu matá-los.
Ardımda yalnızca açlığın ve yıkımın izi kalacak.
Vou destruir as quintas e chacinar-lhes o gado.
Açlığın, seksin, can sıkıntısının.
Alheia à fome, ao sexo, à monotonia.
Yaramazlık dediğiniz, size olan açlığımsa bayan... Evet, var.
Se atrevido significa fome por si, senhora, então é verdade.
1980'lerde, Müslümanlar, Hıristiyanlar ve gizli Yahudiler kuraklığın ve açlığın kırıp geçirdiği yirmi altı Afrika ülkesinin tam ortasında kaldılar.
Nos anos 80, milhões de africanos morreram nos acampamentos instalados no Sudão ; eram cristãos, muçulmanos e judeus clandestinos.
Kendi açlığına rağmen, bu küçük yemek kenarda saklanmıştır boğazının küçük bir kıvrımında sadece bu an için.
Apesar da sua fome, esta refeição deixar-Ihe-á um pouco de gordura na garganta, por agora.
Amerikalı savaş esirlerine işkence yapan, onları açlığa mahkum eden ve öldürenlere karşı kullandık.
Contra aqueles que fizeram passar fome, e espancaram, e executaram prisioneiros de guerra americanos.
Azıcık ye de, açlığını zaptetsin.
Mate um pouco a sua fome.
Açlık Gorgonopsid'i Diictodon'a dönmeye zorlar - ve bu kez onları çıkarmak için kazmayı deneyecek.
Para os animais que não migram, a situação está atingindo um ponto crítico. A fome leva o Gorgonopsid de volta aos Diictodons ;