English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Portuguese / [ A ] / Ağış

Ağış translate Portuguese

3,556 parallel translation
Ağır Bağışıklık Yetmezliği.
Imunodeficiência combinada grave.
Dış gövdede ağır hasar.
O casco está avariado.
Bir asteroit fırtınasında ağır hasar aldık ve sınırlı enerjiyle düşüyoruz.
Estamos com avaria derivado a uma tempestade de asteróides, e vamos aterrar de emergência.
Hem borçlarımı ödedim hem de Kelly Ann ağır bir enfeksiyon kapmış diyorlar.
Cumpri com o meu dever. E a Kelly Ann está com uma infecção grande, então...
Uykusuz ve çıplak bırakmaya ben "ağırlaştırılmış sorgulama tekniği" derim.
Pareceu-me que a privação de sono e a nudez eram o que se chamava "técnicas melhoradas de interrogatório".
Parker ağır yaralanmış olmalı.
O Parker deve estar muito ferido.
Burada ağır silahlar kullanılmış uçaklar değil.
Isso são danos de artilharia. Não são dos aviões.
Çıkmaya çalışan kandırılmış son aşağılık herif ağır ağır öldü.
O último idiota que tentou escapar morreu lentamente.
- Kendisine çok ağır gelmeye başlamış.
Ele disse que estava a exigir demasiado dele.
Eğer keçilerini ağıla sokamıyorsan, belki de başka bir iş bulmalısın.
Se não consegues ter as cabras no curral, devias arranjar outro trabalho.
Bakıyorum zindanda geçirdiğin zamanlar ağırbaşlılığını azaltmamış Loki.
Vejo que o tempo na masmorra... não te deixou menos gracioso, Loki.
Fırınlanmış, ağır ateşte pişirilmiş.
Assados, cozidos.
Fakat o noktada ağırlık biraz sıkıntı oluyor.
Mas o peso é o grande problema.
İlacın bazı yan etkileri olabilir. Mide bulantısı, kas yorgunluğu, uykusuzluk, iştah bozukluğu,... ağız kuruluğu, kaşınma gibi.
Alguns dos efeitos secundários podem ser náuseas, fraqueza muscular, insónias, falta de apetite, boca seca, irritações.
- Ağır ol, dereyi görmeden paçayı sıvama. Aman be.
Bem, não vamos ficar tão entusiasmados.
Beklediğimden ağırmış.
É mais pesada do que eu esperava.
Ağır işi sırtın yapsın.
Quereis que as costas façam o esforço maior.
Sadece bencilce kendim için de değil, herkes için böylece kimse çarpışıp enkaza dönüşmeyecekti ve bunun ağırlıgı benim omuzlarımda olmayacaktı.
E não de forma egoísta, não só para mim, mas para todos... pois assim não seria-mos esmagados no meio aos destroços... e assim também não pesaria na minha consciência, sabes.
Çok ağırmış Jerry.
Isto é muito pesado, Jerry.
Bu nedir, sallanan ağırlık ve kalça sıkılaştırıcı mı?
O que é isto, um peso agitador e um super apertador?
Kim olduğun düşüncesinin sırtına yüklediği ağırlıktan kurtul ve iç ruhuna bağlan.
- Solta-te de quem achas que és, e liga-te com o teu espírito interior.
Ben de Bay Sanchez'i ağırlamadan önce yeni otelin yapılmış olmasını tercih ederdim ama içiniz rahat olsun, para gerçek.
Preferia ter construído o novo casino antes de hospedarmos o Sr. Sanchez, mas... fique descansado, o dinheiro é real.
Şimdi, alt komisyonları ağırlayacağız. Sıtmaya hayır, UNICEF, Amerikan Kızıl Haç.
Até agora já tivemos apresentações de especialistas de "Malária nunca Mais", da UNICEF, da USAID.
Böyle serserilik yapmaya devam ederseniz dağılmış bir ağızla terapi seanslarına girmeniz kaçınılmaz.
Pela forma como cegamente seguem este palerma, prevejo aulas correctivas e bocas desdentadas.
Polislerimin dediklerine göre seni ve Irathient kızı neredeyse ölmek üzereyken ağın hemen dışında bulmuşlar.
O meu Guardião disse-me que o encontraram e à jovem Irathient do lado de fora da rede, quase mortos.
Gün ışığından hoşlanmıyorlar çünkü böylelikle dudak kalemlerinin ağız kırışıklıklarına nasıl karıştığını görebiliyorsun.
- Não gostam da luz do sol porque nota-se que o delineador labial escorre para as rugas da boca.
Ağırdan almalısın.
Não!
Çok dikkatli olmalıyız çünkü su ile metilenin özgül ağırlığı farklı... o da mililitresine kadar her şeyi hesaplamış durumda.
porque a água e a metilamina têm pesos diferentes ao mililitro.
... Amerika'da olası bir ayrılış, dünyanın bu ağır silahlarla donatılmış köşesinde bir kıvılcım çıkmasına ve bu da hemen tam ölçekli bir çatışmaya zemin hazırlayabilir. Bu durum dünyayı, kolayca tırmanacak bir nükleer çatışma içine sokabilir.
... uma partida dos EUA poderia provocar um conflito imediato em grande escala, e qualquer guerra convencional neste canto do mundo fortemente armado, poderia facilmente tornar-se num confronto nuclear.
Ağır ve istikrarlı olan yarışı kazanır yarram.
Devagar se vai ao longe, palhaço.
♪ Geriye taranmış saçalar, işler ağırlaşıyor.
Cheios de estilo Cabelos ao vento
Sen şimdi sinirsel ağın bir parçasısın.
Isso não importa, agora é parte da rede neural.
İçeride rehineler var. Ağır silah getirilemez çünkü içeride bir sınıf küçük kız öğrenci var.
Não podem usar artilharia pesada porque ainda há uma classe de miudinhas lá dentro.
Bir şey çıkmış ve ağır bir şeyi sürükleyerek geri girmiş.
Algo saiu e depois voltou a carregar algo pesado.
Bunun, Evan Cross'un hala bir anomali tespit ağına sahip olduğu anlamına geldiğinin farkında mısın?
- Percebe que isso significa que o Cross ainda tem uma rede de deteção operante?
Pakistan güvenlik ağı oldukça sıkı bir şekilde korunuyor ama Pakistanlıların iletişim verilerini ele geçirip sızdıran yasadışı bir site var.
As redes paquistanesas são muito seguras. Mas há um site ilegal que capta comunicações paquistanesas e as difunde.
dilaltındaki ağ benzeri kısım boğaza giden bağlantı dokusu kesilmiş ve istenen etki için dışarı çıkarıImış. Frenektomi tamamen yapıImış ;
- Uma frenectomia completa, realizada debaixo da língua.
Gideon Matador'u ağına çekmek istiyor. Her ikisinin kimliğine de saygısızlık eden adamı ona sunacak.
O Gideon quer atrair o Estripador, oferecendo-lhe o homem que os desrespeitou aos dois.
Parçalanmış diş, ağız içinden yumuşak doku ; ... çenesinde kıkırdakla bağlanmış.
Dentes moídos, tecidos moles do interior da boca, presos a cartilagem do maxilar.
Mantarın yapısı, insan beyni gibidir karmaşık bağlantı ağıyla doludur.
A estrutura dos fungos é igual à do cérebro humano... Uma rede intrincada de ligações.
Doğduğu günden beri sikinden daha ağır bir şey kaldırmamış çocuk.
Nunca levantou nada mais pesado do que a pila desde o dia que nasceu.
Hikayen sanki İsa'nın Tecellisi'nin kafir bir ağızdan anlatılışı gibi.
A sua história parece uma releitura blasfémica da Transfiguração de Jesus no Monte,
Bu oldukça ağırmış.
Esta cena é pesada!
Buna niye ağız deliği açmamış ki?
Porque não fizeste um buraco para a boca?
- Seni ağın dışına alıyoruz.
E ninguém vê o que imprimes.
Ağırmış.
Pesa muito.
Bu arkadaşlar bir ısırık istiyor. Ben onlara ağız dolusu vereceğim!
Estes tipos querem uma dentada... eu vou-lhes dar uma boca cheia!
Ağır bir para sıkıntısı vardı.
Tinha um problema grave com dinheiro.
Uyuşturucu patronundan evi aldıklarında adam açıkça ağır bir Elvis fanıydı. Burayı bizim için uygun bir eve çevirdiklerinde bu isim de takılı kalmış.
Quando a apanharam do rei do tráfico, ele era fanático pelo Elvis, e quando a casa veio para nós, veio com esse nome.
Doğru. Ama bu sırada Olivia'nın beynindeki sinir yollarında eşsiz bir ağ meydana geldi.
É verdade, mas o tratamento da Olivia criou uma rede única de vias neurais no cérebro.
Direniş'in ağını kullanabilir misin? Bölgedeki kameralara girmeye çalış.
Consegues usar a rede da Resistência para aceder a alguma câmara aqui da zona?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]