Bitkiler translate Portuguese
720 parallel translation
Bitkiler için depolayabileceğimizden daha fazla su gerekiyor.
Estas plantas requerem mais água do que podemos transportar.
Bitkiler, esanslar, sabunlar.
Ervas, sabão...
Diğer cesetler de aylar sonra, bataklıktaki bitkiler arasında bulundu.
Durante meses... encontram corpos nos pântanos.
Bitkiler küçüktü ama, milyonlarcaydı.
E agora, não é só uma plantinha, são milhares, milhões.
Bitkiler bu yıl kısa.
A colheita é pobre este ano.
Bitkiler her zaman kısa.
A colheita é sempre pobre.
Bitkiler her zamankinden daha kısa olacak, ve çöl kabileleri yakacak ve talan edecek.
A colheita será pobre como nunca, e beduínos vão queimar e pilhar.
Yağmur yağınca ya da toprak kuruyunca... bitkiler üzerinde öldüğünde ya da yeşerdiğinde sanki sana bir şeyler oluyor.
Quando chove, quando seca, quando as coisas crescem ou morrem nela, é como se nos acontecesse a nós.
Ama amcam Gloucester : "Narin bitkiler zarif olur, kaba otlar çabuk büyür." dedi.
"Sim", disse meu tio Gloucester, " as plantas pequenas são graciosas, as ervas daninhas crescem depressa.
Himmler'in nadir bitkiler yetiştirdiği ısıtmalı seralar
Estufas onde Himmler cultivava plantas frágeis.
Başka bir gezegenden gelen bitkiler, insanları ele geçiriyormuş.
Plantas de outro mundo que se apoderam de seres humanos.
Yeni yeni bitkiler türeyecek kumlardan...
Nova vegetação ressurge das areias.
Şuradakiler dünyadaki en eski bitkiler.
Aquelas säo as plantas mais antigas da terra.
Üçüncü günde... Kuru toprak görünsün bitkiler ve meyve ağaçları yetişsin diye buyurdu. Ve dördüncü gün güneş, ay ve yıldızları yarattı ve onların iyi olduğunu söyledi.
No terceiro dia, criou o campo e a erva, e a árvore frutífera e no quarto dia criou a lua e as estrelas e viu que tudo isso era bom.
Kuşlar ve aşırı büyümüş bitkiler gördük, sanki doğa yer yer çıldırmıştı.
Vimos pássaros e muitas plantas enormes, como se a natureza enlouquecesse.
Daha önce, korunaklı vadilerin bitkiler için tepelerden daha iyi olduğunu düşünüyorduk.
Antigamente, costumávamos considerar os vales abrigados mais favoráveis para as plantas do que os cumes.
Hepsinde aynı ; bitkiler, hayvanlar.
Bom, aqui têm. Plantas, animais.
Bitkiler, hayvanlar, insanlar.
As plantas, os animais, as pessoas.
Bu tür bitkiler burada mı kökleniyor?
É nisto que os epífitos se enraízam?
Yine de bitkiler büyüdü, siz de berthold ışınlarında ayakta kaldınız.
No entanto, as tuas plantas crescem e sobreviveram à exposição dos raios.
Kabuklu bitkiler, vantilasyon sistemi sayesinde gemiye poleni yaydı.
As plantas espalharam os poros pela nave, através do sistema de ventilação.
Bu bitkiler, yerleşecek bir insan vücudu bulana kadar binlerce mikroskobik poleni bünyelerinde taşıyor.
As plantas actuam como repositório de milhares de esporos microscópicos até estes encontrarem um corpo humano.
Bones, zehirler, bitkiler.
Bones, o veneno, as plantas.
Tüm bitkiler asit dolu.
Esta flora está cheia de ácido.
Bitkiler ve mercanlar.
E as plantas e os corais.
Bazı fosil yakıtları yada yağmur ormanlarında yok olan bitkiler veya hayvanlar.
Algum combustível fóssil ou alguma espécie... de planta ou vida animal na floresta tropical. E a resposta é...
Vadiler vardı ve uzun yeşil çimli bitkiler vardı... yere uzanabilirdiniz, gidip uyuyabilirdiniz.
Havia vales e havia planícies de erva alta e verde... em que te podias deitar, e em que podias dormir.
İhtiyacım olan şeyler yok, Cole. Şifalı bitkiler yok.
Precisava de algumas coisas como... raízes para a febre, cinzas de uma serpente...
Merkezdeki biri, Çavuş Kiester, Alman, hobisi bahçıvanlık. Bilirsiniz, bitkiler.
Há um tipo lá na esquadra, o Sargento Kaiser, um tipo alemão, cujo passatempo é a horticultura, plantas.
Hayvanlar, bitkiler ve insanlar alemi arasında bağlar var.
Há correspondências, entre o mundo animal, vegetal, e humano.
yabani bitkiler yaratılış anında oldukları gibi kaldılar.
As plantas selvagens permaneceram como eram durante a criação.
Piri gezegeninde artık hayat, su, bitkiler, yani her şey var!
Agora o Planeta Piri tem vida, água, vegetação... Tudo.
Benim için doğa, örümcekler ve böcekler, ve sonra küçük balıkları yiyen küçük balıklar ve bitki yiyen bitkiler ve hayvan yiyen hayvanlar.
- A natureza não é incrível? Para mim a natureza é, sei lá, aranhas e bichos, e depois peixes grandes que comem os pequenos, e plantas que comem plantas e animais que comem...
Hareket edebilen bazı bitkiler olduğunu biliyor muydun delikanlı?
Sabias, rapaz, que existem plantas que se conseguem mexer?
Şifalı bitkiler üstüne çalıştım.
Estudo as plantas e medicamentos.
Bitkiler oksijen üretecektir!
Eu conheço uma boa fonte de oxigénio. Vegetação!
Tüm bu bitkiler de nereden geldi?
De onde veio toda esta vegetação?
Bitkiler orada iyiydi!
As plantas estão bem aí.
Akılsız insanoğlunun sebep olduğu savaştan sonra dünya mahvoldu, ama şimdi bitkiler yeşermeye başladı, ve doğa, tekrar o güzelliğine kavuşuyor.
Depois da guerra, os humanos que sobreviveram viram que a Terra estava destruída, mas que a vegetação crescia abundantemente,... E que a Natureza voltava a ser tão bela quanto era antes.
"Gerçekten, bu bitkiler harabe yerlerde bile büyüyebiliyor."
"Algumas destas plantas podem crescer em terrenos devastados."
Koloni, bitkiler, kökler, çimen... hepsi yerin dibine gömüldü.
Coelheiras, ervas, raízes, grama. Foi tudo pra dentro da terra.
Biri yardımcı olursa genç bitkiler daha kolay büyür.
As plantas jovens crescem melhor se uma pessoa as ajudar.
Evet, bazı bitkiler... güneşte büyür... bazılarıysa gölgede daha iyi büyür.
Sim, algumas plantas... dão-se bem ao sol... e outras crescem melhor à sombra.
Elbette hayvanlar veya bitkiler için değil.
Não, é claro, dos animais ou das plantas.
Yapay seleksiyon ve genetik mühendisliği ile Mars'ın ağır koşullarına dayanabilecek koyu renkli bitkiler evrimleştirmemiz gerekirdi.
Precisamos de as desenvolver pela selecção artificial e engenharia genética, plantas escuras capazes de sobreviver nas condições rigorosas de Marte.
Bu bitkiler, Mars'ın kutup buzullarında büyük alanlara ekilir kök salar, yayılır, oksijen salar yer kabuğunu koyultur, buzları eritir ve geçmişteki Mars atmosferini, uzun esaretinden kurtarırdı.
Tais plantas podiam ser semeadas, na grande extensão das calotas polares Marcianas, criando raízes, espalhando-se, dando oxigénio, escurecendo a superfície, aquecendo e fundido o gelo, e libertando a antiga atmosfera de Marte, do seu longo cativeiro.
Yaban hayvanlar, bitkiler üzerinde yaptığımız değişiklikler ve evrimle asırlarca gelişen türlerin izlerini kayalarda görebiliriz.
Pode ver-se claramente como a vida se desenvolve através dos tempos, a partir das mudanças que fizemos nos animais e vegetais, mas também dos registos nas rochas.
Daha sonra bitkiler evrimleşerek güneş ışığını kullanarak, kendi yapılarını oluşturdular. Suları yeşil renge çevirdiler.
Por esta altura, as plantas desenvolveram-se, sendo capazes de usarem a luz do Sol, para construírem os seus próprios módulos, e tornaram as águas verdes.
Bir hücreli bitkiler bir araya gelerek, ilk çok hücreli canlıları oluşturdular.
Plantas unicelulares associaram-se. Os primeiros organismos multicelulares.
1 Aralık'tan itibaren yeşil bitkiler, çok bol miktarda oksijeni ve azotu atmosfere vermeye başladılar.
No 1 ° de Dezembro, as plantas verdes libertaram copiosas quantias, de oxigénio e nitrogénio na atmosfera.
Düşündüm.Acaba bitkiler kök salıyormuydu?
"Será que vai dar certo?"